fbpx

Saatolog.com.tr

Saatolog.com.tr Logo

Genco Erkal: “Ama Biz Unutmayız, Hep İçimizde Yaşar”

2 Ağustos 2024
Genco Erkal: “Ama Biz Unutmayız, Hep İçimizde Yaşar”
Aydınlık bir geleceğin mücadelesini bugünden vermekten çekinmeyen herkes, Genco Erkal’ı hiç unutmayacak, hep içinde yaşatacak.

Bir röportajında tekrar yaşamayı düşünebileceği anlardan birini seçmesi istendiğinde, yeni oyunların sahneye taşındığı ilk geceleri seçiyor Genco Erkal; “unutulmaz bir doğum anı” diye betimliyor onları, bazıları seyirciden karşılık görmeyip unutulup gitse de “Ama biz unutmayız, içimizde hep yaşar” diye ekliyor. Aydınlık bir geleceğin mücadelesini bugünden vermekten çekinmeyen herkes, “tek hecesiz elveda” ettiği 31 Temmuz’a dek yüreği sahne için çarpmaya devam eden Erkal’ı da hiç unutmayacak, hep içinde yaşatacak…

Genco Erkal
Genco Erkal

Babasının tüm itirazlarına rağmen 1934 yılında Haydarpaşa’dan trenle Avrupa’ya gidip İngiltere’de dikiş eğitim alan, Türkiye’nin dördüncü kadın şoförü, meşhur terzi Nebahat Hanım ile Sadrazam Rüştü Paşa’nın torunu Bahriyeli Reşat Bey’in 28 Mart 1938 doğumlu ilk çocuğuydu Genco Erkal.  Amcasının önünde bıçaklanan bıçkın Kürt delikanlısı “Deli Genco”dan geliyordu adı – belki “delilik” de böylece takıldı peşine. Annesine sorarsanız teyzesinin Çamlıca Tepesi yolundaki evinin bahçesinde, İsmail Dümbüllü’yü ortaoyunu oynarken izlediği “bebeklik” yıllarında içine düştü tiyatro ateşi de – “Dümbüllü olduğu geceler katiyen uyutamazdık; toprağa oturup onları seyrederdi.” 

Galatasaray Lisesi’nin ilkokulunu, ardından Robert Koleji’ni bitirdi. Robert Koleji yıllarında Moliere’in, Shakespeare’in oyunlarında önemli roller üstlenerek sahne tozunu yutmaya başladı. Ama üniversite dönemi geldiğinde, ailesi tiyatro okumasına karşı çıkınca oyunculuk yaşamına da epeyce katkıda bulunacak olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nü tercih etti. Üniversitede Aram Gümüşyan, Atila Alpöge, Arif Erkin, Ergun Köknar, Çetin-Ani İpekkaya, Mehmet Akan gibi dönemin genç ve yetenekli isimlerinin yer aldığı Genç Oyuncular’a katıldı.

PROFESYONEL YILLARI

1959’da Muhsin Ertuğrul’un yönetimiyle Kenterler’in Muammer Karaca Tiyatrosu’nda sahnelediği Çöl Faresi, ilk profesyonel deneyimi oldu. İlk profesyonel reji çalışması ise 1962-1963 sezonunda sahnelediği Eugène Ionesco imzalı İskemleler ve Ders oyunuydu. Müşfik Kenter ve Yıldız Kenter’le birlikte kendisinin de rol aldığı bu avangart oyunun getirdiği başarı, Genco Erkal’ı öncü ve deneysel çalışmalara yönelmek konusunda kamçıladı.

Sonraki 10 yıl boyunca önemli tiyatro topluluklarında, büyük yapımlarda yıldızı parladıkça parladı: Arena Tiyatrosu’nda Aslan Asker Şvayk oyununda zihinlere kazınan bir Şvayk portresi çizdi. Engin Cezzar-Gülriz Sururi Tiyatrosu’na katılıp Othello’da Iago, Canlı Maymun Lokantası’nda Wong, Midas’ın Kulakları’nda Berber (oyunu yönetti de), yine kendisinin yönettiği Keşanlı Ali Destanı’nda İzmarit Nuri ve Politikacı rollerini canlandırdı. Özellikle Keşanlı Ali Destanı, yere göğe sığmadı, Türk tiyatro tarihine damga vurdu.

Genco Erkal: “Ama Biz Unutmayız, Hep İçimizde Yaşar”
Genco Erkal

“KENDİ İNANDIĞI” OYUNLAR

1965 yılında Devlet Tiyatrosu’ndan da teklif aldı Erkal; “Benim bir projem var: Bir Delinin Hatıra Defteri. Onu sizde oynayayım” dedi. Ama genel müdür “Siz gelirsiniz, ne oynayacağınıza biz karar veririz” diye yanıtladı. Bir kırılma anı, dönüm noktasıydı bu cevap Erkal için; başkasının karar verdiği değil sadece “kendi inandığı, kendi savunduğu” oyunları oynamaya ant içti. Sözünden de hiç geri dönmedi.

Erkal “projesi”ni, yani tiyatroya uyarladığı Nikolay Gogol’un Bir Delinin Hatıra Defteri adlı öyküsünü aynı yıl Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahneledi. Türkiye’de oynanan ilk tek kişilik oyun olan Bir Delinin Hatıra Defteri, sahnenin tozunu attırdığı olağanüstü performansıyla Genco Erkal’la özdeşleşti ve Erkal kariyeri boyunca defalarca farklı yorumlarla yeniden ve yeniden sahneye taşıdı oyunu.

AVRUPA SEYAHATİ VE DEVRİMCİ TİYATRO

Erkal’ın yaşamında belirleyici dönemlerden biri de 1968’de çıktığı Avrupa seyahatiydi. Aldığı burslarla Fransa’da, İngiltere’de önemli tiyatro topluluklarını ziyaret etti, provalarını izledi; Fransa’da Avignon Tiyatro Festivali’ne katıldı; Polonya’da kamu tiyatrolarını, İngiltere’de özel tiyatroları inceledi. Avrupa’nın kaynadığı, gençlik hareketinin doruğa ulaştığı bu yıllarda yaşadığı deneyim Erkal’ı hem politik bakımdan hem tiyatro estetiği açısından biledi. 1969’da Dostlar Tiyatrosu’nu Mehmet Akan, Şevket Altuğ, Ferit Erkal, Arif Erkin Güzelbeyoğlu ve Nurten Tunç ile böyle devrimci ve ilerici bir atmosferde kurdu. Ancak Rosenbergler Ölmemeliydi, Asiye Nasıl Kurtulur, Azizname gibi ses getiren yapımlara, topladığı alkışa ve neredeyse bir kültür-sanat kurumuna dönüşmesine rağmen Dostlar Tiyatrosu ekibi 1980’lerin başında salonsuzluk ve bütçe sorunları nedeniyle dağıldı; Erkal’ın sırtladığı Dostlar da bir prodüksiyon tiyatrosu olarak yoluna devam etti.

SİNEMADA DA ÖDÜLLER GELDİ

Sinemada da toplumsal gerçekçi çizgiden ayrılmayan Erkal’ın rol aldığı ilk film Ali Özgentürk’ün 1981 tarihli At filmiydi. Hem At ile hem de Zeki Ökten’in 1982 tarihli filmi Faize Hücum ile Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kucakladı. 1983’te de Erden Kıral’ın Hakkâri’de Bir Mevsim’ini kattı toplumsal gerçekçi, dolayısıyla sansürlenen, yasaklanan filmler listesine.

Genco Erkal: “Ama Biz Unutmayız, Hep İçimizde Yaşar”
Genco Erkal

Erkal’ın sanat yolculuğunda vazgeçemediği iki isim oldu: Biri Nazım Hikmet, diğeri Bertol Brecht. Brecht düşünce tiyatrosu, Nâzım Hikmet şiir tiyatrosu olarak etkiledi Erkal’ı ve onları hep heybesinde taşıdı – hatta aralarına Aziz Nesin’i, Can Yücel’i, Ahmed Arif’i de ekledi. “Hayatımın her anında yol göstericim oldu” diye tarif ettiği Nazım Hikmet’in Kerem Gibi şiirini aynı adla 1975’te tiyatro sahnesine taşıdı; ömrünün sonuna kadar da ayrılmadı Nazım’dan. 2010’da Kerem Gibi, Nâzım Hikmet’le 35 Yıl adıyla yeniden sahneledi; 1994 yılında uyarladığı İnsanlarım’ı yaklaşık 30 yıl oynadı;  2001’de Fazıl Say’ın Nazım Oratoryosu’nda Nazım’ın dizelerini seslendirdi…

Elbette direnmenin, dimdik durup haksızlıkları haykırmanın, haksızlıklara karşı mücadele etmenin de sesiydi Erkal. Oyunları yasaklandı, sahneleri kapatıldı, hakkında davalar açıldı, pasaportuna el kondu, yurtdışına çıkamadı. Ama inandıklarını söylemekten hiç vazgeçmedi. Kavgasını kafasında götürürken sahnelerce aydınlık bıraktı geride.