Sadece kendi serüveninde değil, Türkiye denizciliğinde de iz bırakan Başak Mireli, Atlantik’i tek başına geçen ilk Türk kadın yelkenci olarak denizleri aşmaya devam ediyor.
Yelken, kendinizi tamamen doğanın koşullarına teslim ettiğiniz, bir anlamda onun gücüne boyun eğdiğiniz bir spor. Solo yelkencilik ise mücadelenin çok daha farklı bir boyuta taşındığı bir aşama. Sadece fiziksel değil, zihinsel mücadelenin de dahil olduğu solo yelkencilik kimilerine göre bu sporun en sofistike dalı. Yıllar önce sporcuların tek başına, hiç yardım almadan ve durmaksızın dünyanın etrafını yelkenli tekneyle dolaştığı Vendee Globe yarışını ilk duyduğumdan bu yana solo yelkencilere şapka çıkartan insanlardan biri olarak Başak Mireli’yle röportaj yapmak benim için oldukça heyecan vericiydi. Zira kendisi Türkiye’nin sayılı solo yelken sporcularından birisi.
Başak Mireli, ODTÜ’de okuduğu yıllar haricinde doğduğu günden bu yana denizle iç içe bir yaşam sürdürdü. Küçükken ailesiyle Yalova’da yaptığı tekne seyirleri onu, yetişkinlik günlerindeki yat yarışçılığına hazırladı. Takım yarışlarının dışında denizde tek başına vakit geçirmeyi çok seven Başak Mireli, yalnız yaptığı seyirlerin süresinin gitgide uzamasıyla kendini solo yelken dünyasında buldu. Açık denizde tek başına yaptığı uzun seyirlerin verdiği cesaretle kalkıştığı Atlantik’i tek başına geçme denemesini başarıyla tamamlayan Mireli, başarı hanesine “Tek başına Atlantik’i geçen ilk kadın denizci” unvanını ekledi.
Tek başına Atlantik geçişi aynı zamanda Başak Mireli’nin ne kadar süreceğini kendisinin de bilmediği yeni hayatının bir anlamda başlangıcıydı. Mireli, Atlantik’i geçtikten sonra solo seyrinin başlangıç noktası olan Cape Verde’de ayrıldığı eşi Ömer Öcel ile Martinik’te yeniden buluştu ve 12 metrelik İstanbul isimli yelkenli tekneleriyle dünya turlarının Güney Amerika kısmına başladı. Başak Mireli ve eşi Ömer Öcel halen kasırga sezonunu atlatmak amacıyla Panama-San Blas Adaları’nda seyir yapıyor.
Denizci bir ailede büyümüşsünüz. Biraz o yıllardan bahseder misiniz?
Annemle babam gençlik yıllarını Yalova’da geçirmişler. Benim çocukluğumda bile muhteşem denizi olan Yalova-Çınarcık’ın o zamanlar nasıl olduğunu siz hayal edin. Kayıkla başlayan deniz maceralarını da ilerleyen yaşlarında İstanbul’da tekne hayatına taşıdılar. Biz, ailece tekneyle Marmara Denizi’nin dışına hiç çıkmadık ama kıyı denizciliğinin en keyifli zamanlarını birlikte yaşadık. Tekne hayatının denizciliğin yanı sıra bir sosyalleşme ortamı olduğunu ve tekneyle farklı yerlere seyahat edip insanlarla tanışmanın ne kadar benzersiz bir keyif olduğunu o zamanlar öğrendim.
Anladığım kadarıyla sadece üniversite yıllarında denizden uzak kalmışsınız. O yıllarda denize olan özleminizi nasıl gideriyordunuz?
Açıkçası ODTÜ’de okumak için Ankara’ya gittiğimde sudan çıkmış balığa döndüm. Sadece denizden değil, ailemden ve arkadaşlarımdan da uzak kalmıştım. Bambaşka bir şehir hayatına alışmak benim için çok zor oldu. Kim bilir, belki o zamanlar bu kadar sosyal değildim.
Neyse ki ODTÜ benim gibi birini bile kabuğundan çıkarabilecek kadar fazla sosyal kulübü olan muhteşem bir üniversiteydi. Denizde olmanın benim için en özel tarafı doğa ile iç içe olmak. Benzer bir hissi en çok yaşayacağım yerin dağlar olduğuna karar verip hemen DKSK – Dağcılık ve Kıs Sporları Kolu’na katıldım. DKSK işini ciddiye alan ve dağcılık konusunda profesyonel eğitimler de veren bir topluluk. Hafta sonlarımı hep kamplarda geçirdim.
- Denizin Çevre Dostu Çocukları: Solar Tekneler
- Dünya Zenginleri Arasındaki Yeni Trend: Explorer Tekneler
- Süperyat Tasarımında Türkiye’nin Gururu: Red Yacht Design
Yıllarca ekiple yelken yarışlarına katıldınız. Solo uzun mesafe yelken yarışçılığı, işin bedensel olduğu kadar psikolojik boyutunun da önem kazandığı farklı bir aşama diyebiliriz. Sizi solo yelken yarışçılığına yönlendiren ne oldu?
Benim solo yelken tecrübemin yarışçılık çerçevesinde olmadığının altını çizmek isterim. Türkiye’de Yelken Federasyonu’nun Türkiye Turu Rekoru Denemesi sistematiğini solo kategorisinde de açmasına kadar yat kategorisinde solo yarış yoktu ve hâlâ da yok. Yat kategorisindeki yarış hayatımın yanı sıra tek başıma denize açılmaktan da keyif alıyordum. Gittikçe yalnız yaptığım seyirlerin mesafesi de uzadı.
Yalnız seyir yaptığınızda, denizin ortasında tek başınıza kaldığınızda yaşadığınız duyguları tarif eder misiniz?
Teknede yalnız olmak çok farklı hisleri de beraberinde getiriyor. Korkmak, kaygı duymak bunun bir tarafı ama algılarınızın açılması ve duyularınızın hassaslaşması bunun çok daha keyifli yanı. Fiziksel yorgunluk arttıkça, uyku eksikliği yaşanmaya başladıkça hisleri daha da yoğun yaşamaya başlıyorsunuz. İşin psikolojik boyutu dediğimiz nokta da burada devreye giriyor. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar duygularınızın karar verme mekanizmanızı etkilemesine engel olacak farkındalık seviyesinde kalabilmek solo yelkenciliği benim için keyifli hale getiren yönlerden biri.
KORKUMUZ SERT HAVADAN ÇOK RÜZGÂRSIZ KALMAK
İlk uzun mesafe solo seyriniz hangisiydi? O seyrinizi bize anlatır mısınız? En zor kısmı sizin için ne oldu mesela?
Resmi olarak kayıt altına alınmış ilk uzun solo seyrim Yelken Federasyonu, Marmara Denizi Kalifikasyon Parkuru. Kalamış Koyu ve Çanakkale Boğazı arasındaki farklı noktaları kapsayan yaklaşık 300 millik bir mesafe. Özellikle Marmara Denizi’ndeki yoğun trafik dolayısıyla oldukça zorlu bir parkur. Bu parkurum tamamını motor kullanmadan tamamlıyorsunuz. Normal şartlarda üç, bilemediniz dört günde tamamlanacak parkuru tamamlamam tam dokuz gün sürdü. İnsanı çıldırtacak derecede rüzgârsız bir dönemdi. Marmara’da yaprak kıpırdamadı. Birçok noktada yelkenler açık, milim kıpırdamadan saatlerce, zaman zaman 12 saate yakın aynı yerde çakılı kaldım.
Yelkende insanlar hep en kötüsünün havanın sertleşmesi olduğunu düşünürler ama aslında en kötüsü hep rüzgârsız kalmaktır. Boşta kalan yelkenler, bumba, halatlar salınmaya, sağa sola vurarak çok rahatsız edici sesler çıkarmaya başlarlar. Sanki tekne bir anda paramparça olacakmış gibi bir his yaratır.
Tek başına seyrin riskleri malum. Peki güzel yanları neler?
Solo seyir içimdeki en iyi beni ortaya çıkarıyor. Denizcilik; öğrenme süreci hiç bitmeyen, her zaman size yeni deneyimler katan engin bir dünya. Tek başına olduğunuzda tüm bilgilerinizi ve tecrübelerinizi kullanıp en iyisini yapmaya çalışırsınız. Mutlaka hata yaparsınız ama günün sonunda hedeflediğiniz parkuru tamamladığınızda doğanın bir parçası olabildiğiniz için kendinizle gurur duyarsınız.
Yalnız olduğunuz mesafe ve süre uzadıkça da normal hayatta yaşayamayacağınız kadar hızlı bir değişim yaşarsınız. Bunun en keyifli kısmı bence yukarıda bahsettiğim duyularda yaşadığınız değişiklik. İşitme duyunuz inanılmaz hassaslaşır. Uyuduğunuz zamanlarda teknede yaşananlar konusunda size bilgi verebilecek tek şey sesler olur. Beyniniz her şeyi çok daha seçici şekilde işlemeye başlar. Günlük tüm dertlerden uzak olabileceğiniz, kaygılarınızı bir kenara koyup sadece kendinize odaklanabileceğiniz nadir zamanlardan biridir yalnız denizde olmak.
Solo yelkenciliğin denizcilik deneyimini artırmanızın yanında size kazandırdıkları ne oldu?
Aslında bu soruyu denizciliğin bana kazandırdıkları ne oldu olarak değiştirmek güzel olur. Özellikle uzun yol yaptığınızda, farklı coğrafyalara gittiğinizde coğrafya değişir, hava değişir ve deniz değişir. Bizler sürekli bu yeni ortama adapte olmanın yollarını ararız. Hem fiziki olarak hem de zihinsel olarak. Mevcut bilgimizi sürekli test ederiz ve tecrübelerimize yenilerini ekleriz. Yol boyunca yaşadığımız bu değişim bizi de yavaş yavaş dönüştürür. Örnek vermek gerekirse, değişimler çok hızlı yaşandığı için değişime karşı daha sakin ve daha az tepkili oluruz. Denizde tek başına olmaksa tüm bu süreci daha yoğun yaşamak demektir.
Türkiye Turu Rekor Denemesi’ni yaşadığınız bir teknik arıza sebebiyle yarıda bırakmak zorunda kaldınız. Hazırlanmak için çok emek verdiğiniz bir denemeyi kısa süre içerisinde sonlandırmak zorunda kalmak da bir deneyim. Almak zorunda kaldığınız bu karar size ne öğretti?
Türkiye Turu Rekor Denemesi’ne hazırlanırken elektroniklerin desteğine çok odaklanmıştım. Simrad ekibi ile birlikte tüm elektronik sistemi yedeklemiştik. Özellikle uyuduğum zamanlarda elektronikler ve kurulu alarmlar benim destekçim olacaklardı. Elektroniklerde sıkıntı yaşamadım ama elektrik konusunda sıkıntı yaşayınca onları da kullanamaz hale geldim ve anladım ki madem tek başıma denize çıkıyorum o zaman tek başımaymış gibi hazırlanmam gerekiyor.
Bu yolculukta yaşananlar Atlantik geçişim için büyük ders oldu. Atlantik geçişinde sistemde bir sıkıntı olsun olmasın zaten elektronikleri, özellikle de otopilotu sürekli kullanacak enerjim olmayacaktı. Ne olursa olsun yelkenlere ve kendime güvenmeli, ne bozulursa bozulsun yola devam etmeliyim diye düşündüm. Kendimi de buna göre hazırladım. Benim için güneşi görmek yeterliydi.
Solo seyirlerinizden sonra eşinizle birlikte yelkenli teknenizle dünya turuna çıktınız. Turunuza da tek başınıza Atlantik’i geçerek son derece anlamlı bir şekilde başladınız. Bu deneyiminizden bahseder misiniz?
Solo Atlantik geçişi en başından beri planlarımız arasındaydı. Tekneyi de yelken donanımı gibi birçok yönden bu proje çerçevesinde hazırlamıştık. Akdeniz seyrimiz ve Cebelitarık sonrasında okyanusa çıkışımızla birlikte hazırlıkları da test etme ve ihtiyaçlarım doğrultusunda revizyonlar yapma fırsatı bulduk. Aralık 2022’de de Cape Verde Adaları-Mindelo Limanı’nda birbirimizden ayrıldık.
Şimdi geriye baktığımda aslında ayrılığımızın biraz travmatik olduğunu görüyorum. İkimiz için de kaygı verici bir durumdu ama Ömer güvende olan taraf olarak sorumluluğun en zorlu kısımlarını yüklenmek zorunda kaldı. Okyanustaki ilk birkaç günüm Azorlar’dan Cape Verde’ye kadar inen sert hava ve büyük dalgalarla zorlu başladı. Tekneyi oturtup her şeyin yolunda olduğundan emin olduktan sonra ben de rahatladım. Ömer de bu arada varış noktam Karayip Adaları’ndan Martinik’e ulaşmıştı. Okyanus geçişim 24 gün sürdü ve denizde bu kadar süre yalnız olmak benzersiz bir deneyimdi. Anılarım hâlâ dün gibicanlı.
TEKNE KOMPLEKS BİR EKOSİSTEM
Dünya turuna karar vermeniz nasıl oldu?
Yelken sporuna küçük yaşlarda başladım ve üniversiteden sonra da yat kategorisinde yarıştım. Aynı zamanda gezi amaçlı uzun yol da yapıyordum. Ömer’le tanıştıktan sonra ikimizin de denizde olmaktan ve tekne yaşamından büyük keyif aldığını fark ettik. Ortak bir başka noktamız da gezmek, yeni yerler keşfetmek ve yeni insanlarla tanışmaktı. Tekneyle gezmek bizim için bunu yapmanın en keyifli yoluydu. Çok geçmeden bu seyahati yapabileceğimiz tekneyi aramaya ve planları bir bir hayata geçirmeye başladık.
Yola çıkmadan önce insan her şeyin hazır olmasını istiyor. Daha doğrusu böyle olmalıymış gibi düşünüyorsunuz. Onun için de hazırlık süreci biraz uzun sürüyor. Bu süreçte yaşadığımız sıkıntılar da bizi yıldırmadı. Covid dolayısıyla ertelemek zorunda kaldığımız dünya turu projemizi 2022 yılında hayata geçirdik ve batıya yolculuğumuz devam ediyor.
Seyrinize ne zaman ve nereden başladınız?
Hazırlıklarımızın tamamını Gökova-Ören’de yaptık ve yola da en sevdiğimiz yer olan Gökova’dan başladık. Temmuz 2022’de beş tekne Ören’den yola çıktık ve beraberce Yunanistan’ın Kalimnos Adası’na geçtik. Arkadaşlarımızla geçirdiğimiz keyifli bir hafta sonrasında hazırlık stresini atmıştık bile. Oradan yola devam ettik.
Bugüne kadar nereleri dolaştınız? Şu an neredesiniz?
Akdeniz geçişimizi hızlı yapmayı planlamıştık. Elimizden geldiğince bu plana sadık kaldık. Yunanistan’dan sonra Malta’ya geçtik. Malta bizim için en güzel uğrak noktalarımızdan biri. Malta’dan Sardunya’ya ve İspanya kıyılarından hızla ilerleyip Fas-Tanca’ya geçtik. Cebelitarık’tan çıkınca da direk Kanarya Adaları’na indik. Burası malzeme bulabileceğimiz son nokta olduğu için bütün yedek malzemelerimizi ve gıda stoğumuzu buradan yaptık.
Kanarya Adaları’ından sonra Atlantik’in doğu kıyısındaki son durağımız Cape Verde Adaları oldu. En çok keyif aldığımız lokasyonlardan biri de Mindelo. Atlantik geçişi sonrası Martinik’te bir araya geldik ve sezon boyunca Doğu Karayip Adaları’nı dolaşıp kasırga sezonunda güvende olmak ve tekne bakımını yapmak için Trinidad’a indik. Karayipler’deki ikinci sezonumuzda tam bir yay çizip kuzeye çıktık. Virgin Adaları, Porto Riko, Dominik Cumhuriyeti, Küba ve Meksika’yı gezdikten sonra Panama’ya indik. Bu kasırga sezonunu da Panama-San Blas Adaları’nda geçiriyoruz.
Teknede aranızda bir iş bölümü var mı? Yoksa her işi yapıyor musunuz?
Tekne kendi içerisinde kompleks bir ekosistem. Kendi enerjisini üreten, suyunu yapan, rüzgâr gücüyle ilerleyen kompleks bir yapıdan söz ediyoruz. Tüm bunların yanında da temel yaşam alanımız. Hayatımızı idame ettirmemiz için gerekli olan her şey günün sonunda teknik bir detaya bağlanıyor. Böyle bir yapıda da yapılacak işler listesi uzun oluyor. Temelde, özellikle acil durumlar için her ikimizin de tüm sistemlerin nasıl çalıştığını bilmesi ve sisteme müdehale edebilir olması gerekiyor. Günlük hayatta bir kişinin tüm bu işlerin sorumluluğunu alması mümkün olmadığı için de sınırları oldukça katı çizilmiş bir iş bölümümüz var. Bu iş bölümü aynı zamanda dar alandaki yaşamımızı da kolaylaştırıyor. Ben mesela motor bakımı ile ilgili işlere hiç karışmam, aynı şekilde Ömer de yelken bakımı ve arma ile ilgili işlere karışmaz.
Seyahatinizi nasıl finanse ediyorsunuz?
Türkiye’den ayrılırken işlerimizle yollarımızı ayırdık. İkimizin de kendi uzmanlık alanlarında uzaktan çalışma fırsatı yoktu. Kaldı ki seyahatimizde ilerledikçe zaman farkı da uzaktan çalışmaya el vermeyecek şekilde gittikçe arttı. Belirli bir birikimimizle seyahatimizin masraflarını karşıladık. Doğrusu bir süre sonra birikimimiz de bitti. Youtube kanalımız Sailing Istanbul’dan gelen destekler, ailemizin ve takipçilerimizin destekleri ile seyahat etmeye devam ediyoruz. Son birkaç aydır da San Blas adalarında buraya gelen turistleri baş kamaramızda misafir ediyoruz.
Şu ana kadar gördükleriniz arasında sizi en çok etkileyen yer neresi oldu?
Malta ve Mindelo’ya bir de Küba’yı ekleriz. Bazı lokasyonları tekne ile gezmek çok daha farklı bir deneyim yaşatabiliyor. Biz Malta’da, eski şehir Valetta’nın orta yerine demirimizi bıraktık ve bu büyülü şehrin bir yanında diğer yanına 10 gün botumuzla gidip geldik. Sonra da Malta’nın diğer güzel lokasyonlarını teknemizle gezip istediğimiz yerde istediğimiz kadar vakit geçirdik. Uçakla gidip bir otelde kalsak büyük ihtimalle aynı deneyimi yaşamazdık.
Dünya seyahatinizi ne zaman bitirmeyi planlıyorsunuz? Ya da bitirmeyi planlıyor musunuz?
Bizim için keyifli olan süresiz ve kısıtlamasız gezmek. Onun için tarihlere dair bir planımız yok. Bizim tarihlerimizi yelken sezonları ve belli coğrafyaların güvenli sezonları belirliyor. Eylül ortasında kendi teknemizi Panama’da bırakıp Uruguay’da Ali Can Sürekli ve teknesi PeliCan’la buluşacağız. Sonrasında denizlerin Everest’ine birlikte yelken açıp yaklaşık dört ay sürecek, 3000 millik bir Cape Horn macerasını birlikte deneyimleyeceğiz.