Saatolog.com.tr

Saatolog.com.tr Logo

Aren Şenorkyan’ın Bir Günü

7 Ağustos 2024
Aren Şenorkyan’ın Bir Günü
İnkılap Kitabevi CEO’su Aren Şenorkyan, kitaplar arasında geçen bir gününü ve devrimci bir yanı olduğunu düşündüğü yöneticiliğin sırlarını anlatıyor.

Tutkulu her okurun çocukluk hayali bir kitabevinde çalışmak olsa gerek. Raflarında onlarca kitabın dizili olduğu büyülü bir dünya… Gelin bu büyülü dünyanın kapısını yirmi yılı aşkın bir süredir İnkılap Kitabevi’nde iş hayatına devam eden Aren Şenorkyan’dan dinleyelim.

24 Saat

Güne nasıl başlıyor?

Sabah yedi buçuk gibi kalkarım, ilk işim kısa bir meditasyon yapmak olur, ardından kahvemi içerken yurtiçi ve yurtdışı ekonomi ve siyaset haberlerini takip eder, sonrasında köpeğim Louie ile beraber kısa bir yürüyüş yapıp ofise geçerim.

09.00

Ofise vardığımda ilk işim gelen maillerimi cevaplamak olur. Bu iş, yoğunluğa göre 1-2 saat içerisinde biter ve ardından bir önceki günün satış figürlerini incelerim. Sonrasında gün içerisinde veya gece olacak toplantılar için ön hazırlıklarımı tamamlarım.

12.00

Aslında öğle yemeği yeme rutinim yok. Genelde öğlen aralarını kısa bir yürüyüş yaparak geçiririm. Yürümenin zihni canlandırdığını ve insanın yaratıcı tarafını ortaya çıkardığını düşünürüm.

Öğleden sonra

Saat 14.00 ile 16.00 arasında genellikle rutin toplantılarımı yaparım, eğer fazladan zamanım kalırsa ertesi gün yapacağım işlere göz atar, onlar üzerine çalışırım.

19.00

Açıkçası bir yönetici olarak ofisten rutin bir saatte çıktığımı söyleyemem. Zaten neredeyse haftanın 2-3 gecesi yazar randevularım oluyor. Eğer ki mesai bitiş saatinde çıkabilmişsem eve gidip yemek yapmayı tercih ederim. Aynı zamanda hobim de olduğundan yemek yapmak gün boyunca biriken tüm stresi atmama yardımcı olur. Akabinde yemeğimi yerken gün boyunca yaşanan gelişmelerin haber özetlerini izlerim. Akşam saatlerinde hobilerimden biri olan modelciliğe de vakit ayırmaya çalışırım. Yarım kalmış bir modelim varsa klasik müzik eşliğinde onu tamamlamak için bir saat kadar zaman harcarım. Son olarak da özellikle takip ettiğim Kore sinemasından bir film seyrederim ve yine kısa bir meditasyon sonrasında uykuya dalarım.

Uyuma

Uyumanın zaman kaybı olduğunu düşünürüm o yüzden sağlığımı kötü etkilemeyecek şekilde mümkün olduğunca az uyumaya çalışırım. Yaklaşık olarak saat gece iki gibi uyur yedi buçuk gibi uyanırım. Az önce de belirttiğim gibi uyumadan önce kısa süreli bir meditasyon yaparım.

Aren Şenorkyan
Aren Şenorkyan

İş ve Yaşam Sırları

Sizin zaman yönetimi metodunuz nedir, zamanı nasıl verimli kullanırsınız?

Zamanın herkes için ne kadar kıymetli olduğunu burada anlatmama gerek yok… Tabii onu en verimli şekilde kullanabilmenin ilk yolunun planlama ve ön hazırlık olduğunu düşünüyorum. Günümüzde birçok şirkette her husus için ayrı bir toplantı yapıldığını duyuyorum. Kuşkusuz bu da olmalı fakat bu durum zamanı değerlendirme açısından verim kaybı doğurmakta. Bunu açmak gerekirse yapılan toplantıların kısa sürmesine özen gösterir, karar verilen sürede bitmesi için de herkesin hazırlıklı gelmesini isterim.

Günün en sevdiğiniz saati?

Eğer ki bir toplantım yoksa ve evimdeysem günün en sevdiğim saati gece saat 22 ve sonrası olur. Ekseriyetle işle ilgili telefonların veya mesajların seyrekleştiği ve şehrin sessizleştiği saatler…

“Yöneticilik devrimci olmak demektir.”

Stresinizi atmak için ne yaparsınız?

Açıkçası birçok hobim var ve ben onlar sayesinde stresimi atabiliyorum. Hepsinin ortak özelliği stresi atmak olsa da aynı zamanda hepsinin de bir felsefesi ve öğreticiliği olduğunu düşünüyorum. Örneğin gemi modelciliğiyle ile uğraşıyorum ve bu hobim bana ayrıntıcı, mükemmeliyetçi ve sabırlı olmayı öğretti. Gitar çalmak bende yaratıcılığı tetikleyerek yeni fikirler üretmeme yardımcı oldu. Üniversite yıllarımdan bu yana oynadığım strateji oyunları, verilen kararların neticeyi nasıl etkilediğini ve bunun hayatta da bir karşılığı olduğunu gösterdi. Fotoğrafçılık, estetik anlayışımı geliştirdi ve doğup büyüdüğüm bu şehirde daha önce farkına bile varmadığım yeni sokaklar keşfetmemi sağladı. Farklı kültürlere ait yemekleri yapmak benim için tam bir meditasyon ve aynı zamanda o kültürleri tanımama yardımcı oluyor. Bunun haricinde dolmakalem, çakmak ve ayraç koleksiyoneriyim. Koleksiyon yapmak size ilgili konuda bilmediğiniz şeyleri öğretip bambaşka konulara doğru yol almanıza vesile oluyor. Aynı zamanda farklı kişilerle tanışmanızı da sağlayarak bambaşka dünyaların kapılarını aralıyor.

Köklü bir yayınevinin CEO’su olarak gençlere yönetici olmakla ilgili en önemli öğüdünüz?

Öncelikle bana kalırsa her gencin sevdiği işi yapması gerekir; en önemli kural bu. Devamında eğer ki yönetici olmak istiyorlarsa kendilerinde birtakım özellikleri geliştirmelerini öğütlerim. Üst düzeyde planlı, neşeli ancak disiplinli, sabırlı, adaletli olabilmeyi; risk ve kriz yönetimi yapabilmeyi; iş dağılımında liyakatli olup doğru kişiler ile çalışabilmeyi; değişime hep açık olabilmeyi; büyük resmi görebilmeyi, konulara farklı açılardan bakabilmeyi; çok çalışabilmeyi ve kendi sektörlerindeki dinamikleri yakından takip edebilmeyi öğrenmelerini öneririm… Çok çalışmak dediysem de sosyal hayatlarına da vakit ayırmalarını da tavsiye ederim, zira biri olmadan diğerinin olmayacağına inanırım. Ama en önemli husus eğer bir şeyleri değiştirmek, geliştirmek istiyorlarsa yönetici olsunlar, aksi takdirde yöneticilik onlar için uygun bir meslek değildir.

Çok uzun yıllar ayakta kalmayı başarmış bir yayınevi olmanın sırları nelerdir?

Bence her sektörde iki altın husus var. Birincisi güvenilir olabilmek ki bu kavram zamana dair bir husus, ikincisi de işini iyi ve doğru bir şekilde yapmak. Kurulduğumuz günden bu yana verdiğimiz sözleri tutmamız hem yazarlarımız hem de etkileşimde olduğumuz çevresel paydaşlarda güvenilir olmamızı sağlamıştır. Aynı zamanda bizim mesleğimiz sosyoloji bilimiyle paraleldir. İçinde bulunduğunuz kültürü iyi analiz ederseniz doğru kitaplar yayımlarsınız… Doğru kitaplar yayımlarsanız ayakta kalmayı başarırsınız.

İşinizde kişisel olarak en güçlü yanınız nedir?

Tabii ki yukarıda saydığım ve yöneticilerde olması gereken özellikleri taşımaya çalıştığımı düşünsem de en güçlü yanımın, köklü değişimleri hayal edip, çalışıp, gerçekleştirmek olduğuna inanırım.

Hep hayranı olduğunuz isim ve neden?

Yöneticilik devrimci olmak demektir. Eğer kişinin çalıştığı kurumda bir şeyleri değiştirme geliştirme iddiası yok ise onun yönetici olması bana kalırsa çok doğru olmayacaktır. Bu bağlamda hayranı olduğum tek bir isim yok, aslına bakacak olursanız birçok farklı yönüyle rol model aldığım birçok kişi olsa da hepsinin toplandığı tek isim Mustafa Kemal Atatürk olacaktır.

Bize iş hayatınızdan unutamadığınız bir anınızdan bahsedebilir misiniz? 

Eskiden okurlardan mail yerine telefonlar gelirdi. Bazıları kitaplarda gördükleri yazım yanlışlarından dolayı tashih talebinde bulunurlardı, bazıları çıkarttığımız yayınlar için teşekkür ederlerdi. Bir gün yine bir okurumuzdan telefon geldi. Çoğunlukla olduğu gibi teşekkür telefonu sanmıştım ancak mevzu başkaydı. Öncelikle arayan kişi Karamazov Kardeşler kitabını okuyup yazarı Dostoyevski’nin kalemini çok akıcı bulduğunu söyledi. Her şey buraya kadar normaldi fakat akabinde de şöyle dedi, “Mümkünse Dostoyevski’nin adres ve telefonunu paylaşabilir misiniz?” Bu noktadan sonra büyük bir şaşkınlık yaşamış, ahizeyi elimden düşürmüştüm.

Yayıncılık dünyasının geleceği hakkında fikirleriniz neler?

Yayıncılık dünyası yaklaşık 600 yıldır ufak inovasyonlar olsa da basılı halde hayatına devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir ancak hızla gelişen teknolojilerden payını orta vadede alacaktır diye düşünüyorum. Bunun ilk meyvelerini e kitap ve sesli kitap olarak alsak da henüz sektörde ciddi bir pazar payları yok; fakat her yeni jenerasyonun daha dijital uyumlu yetişmesi ile beraber pazar paylarında basılı yayınların yerini dijital edisyonların alacağını düşünüyorum. Öte yandan hukuksal bir zemini olmadan hızla gelişen yapay zekâ teknolojisinin faydaları olabileceği gibi zararlarının da olacağının üzerinde durmak isterim.

Bugüne dek sizi en çok etkileyen yazarlar kimler?

Günümüzde yazar olmak ekseriyetle edebiyat yapma kabiliyetiyle ölçülse de ben bu konuda hemfikir değilim. Öncelikle konunun ilgi alanıma girmesi veya yakın olmam gerekir. Akabinde rahat ve akıcı bir şekilde okunabiliyorsa o benim için iyi bir yazardır. Bu doğrultuda beni en çok etkileyen yazarlardan bazıları; Zülfü Livaneli, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halid Karay, Victor Hugo, Knut Hamsun, Fyodor Dostoyevski, Ernest Hemingway, Charles Bukowski, Lev Tolstoy.