Saatolog.com.tr

Saatolog.com.tr Logo

Raffles İstanbul Genel Müdürü Burak Unan’ın Bir Günü

28 Mart 2025
Raffles İstanbul Genel Müdürü Burak Unan’ın Bir Günü
Raffles İstanbul Genel Müdürü Burak Unan ile bir gününün nasıl geçtiğini ve iş hayatındaki sırlarını konuştuk.

Burak Unan yirmi yılı aşkın süredir kariyer yolculuğunu otelcilik dünyasında sürdürüyor. Unan’ın Raffles İstanbul’daki hikâyesi ise 10 sene öncesine uzanıyor. Yılların getirdiği deneyimle otelciliği insanların hayatına dokunma sanatı, kimi zaman küçük bir gülümsemeyle unutulmaz anlar yaratmanın yolu olarak gören Unan’la Raffles İstanbul’da bir araya gelerek kariyeri ve yaşam sırları üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Raffles İstanbul Genel Müdürü Burak Unan’ın Bir Günü
Fotoğraflar: Serkan Eldeleklioğlu

24 Saat

Güne nasıl başlıyor?
Her sabah 06.00’da uyanırım. Sabahın erken saatleri, günü planlamak ve ailemle vakit geçirmek için en değerli zamanlardan biri. Eşimle birlikte kızımızı yeni bir okul gününe hazırlar, ailece kahvaltı ederek güne anlamlı bir başlangıç yaparız. Kızım Alin’i ve aynı okulda öğretmenlik yapan eşimi okula uğurladıktan sonra genellikle spora giderim. Sporu sadece fiziksel bir aktivite olarak değil, aynı zamanda zihni tazelemek için de önemli görüyorum. Yoğun tempoda dengede kalmamı sağlayan en güçlü alışkanlıklarımdan biri. Spor sonrası hazırlanır ve ofise gitmek üzere yola çıkarım. Bu düzen, güne enerjik ve organize bir şekilde başlamamı sağlıyor.


09.00
Ofise erken gitmeyi tercih ederim çünkü gün başlamadan önce birkaç dakikalık sessizlik içinde kendime zaman ayırınca, iş gününe en iyi şekilde hazırlanıyorum. İlk iş, taze demlenmiş kahvemi alır ve günün akışına göz atarım. Planlamalar, toplantılar ve önceliklerimi gözden geçiririm. Otelin dinamik yapısı gereği her gün farklı gelişmeler olabiliyor, bu yüzden sabahları kendime ayırdığım bu kısa süreç günü daha verimli geçirmemi sağlayan bir alan yaratıyor.


12.00
Öğle yemeklerini çoğunlukla otelin restoranında yiyorum. Zaman zaman ekibimle bir araya gelerek yemek molalarını daha verimli ve keyifli hale getirmeye çalışıyorum. Onlarla bir masada buluşmak, günün ortasında kısa bir mola vererek fikir alışverişinde bulunmak açısından da çok kıymetli. Otelcilik bir ekip işi ve bu süreçte sahada olmak, ekibimle vakit geçirmek, onların deneyimlerini dinlemek benim için çok önemli. Yoğun tempoda bazen bu anlar, günün en keyifli ve ilham verici dakikalarına dönüşebiliyor.


14.00
Günün en yoğun saatlerinden biri. Stratejik planlamalar, operasyonel süreçler ve misafir deneyimleriyle ilgili gelişmeleri takip ettiğim zaman dilimi. Günün akışına bağlı olarak bazen misafirlerimizi karşılıyor veya otelin operasyonel alanlarında saha keşfi yapıyor, bazen de global ekiplerle online toplantılara ya da dış toplantılara katılıyorum. Otelcilik sadece masabaşı yönetimiyle sınırlı kalmıyor; sahada olmak, ekiple birlikte hareket etmek ve misafir deneyimini yakından gözlemlemek işimin en önemli parçalarından.


16.00
Günün ikinci yarısında yoğunluk devam ediyor. Genellikle asistanımla bir araya gelerek günün geri kalanında hangi konulara odaklanmamız gerektiğini belirliyoruz. Ajandayı gözden geçiriyor, ertesi günün planlamasını yapıyoruz. Otelcilik dinamik bir sektör olduğu için planlama kadar esneklik de önemli. Gün içinde karşılaştığımız yeni gelişmelere göre stratejilerimizi güncelliyor, süreci en iyi şekilde yönetmeye çalışıyoruz.


Çıkış
Otelcilikte çıkış saati her zaman belli olmuyor. Genellikle 19.00 civarında ofisten çıkmaya çalışıyorum ama bazı günler işin temposuna göre bu süre uzayabiliyor. Eğer özel bir planım yoksa doğrudan eve gitmeyi tercih ediyorum. İşle ilgili bir davet veya etkinlik olduğunda ise önce eve gidip ailemle vakit geçiriyor, ardından otele dönüp etkinliğe katılıyorum. Ailemle zaman geçirmeyi hiçbir zaman aksatmamaya özen gösteriyorum. Bu dengeyi korumak, hem işime hem de özel hayatıma daha sağlıklı bir şekilde odaklanmamı sağlıyor.


19.00
Bir otelci için akşam saatleri sürprizlerle dolu olabilir; son dakika gelişmeleri her zaman yaşanabilir. Bu yüzden bazı akşamlar otelde bulunabiliyorum. Eğer işim erken biterse mutlaka eve gider, ailemle vakit geçiririm. Akşam yemeklerini birlikte yemek önemli bir ritüelimiz; sofrada günün nasıl geçtiğini anlatır, keyifli sohbetler ederiz. Yemek sonrası çoğunlukla kızımızla oyun oynar, kitap okur ya da sakin bir akşam geçiririz. Bu anlar, yoğun bir günün ardından bana en çok huzur veren zamanlardan.


22.00
Bu saatler ailemle geçirdiğim en özel zamanlardan biri. Küçüklüğünden beri kızımla kitap okumayı alışkanlık haline getirdik, okuma seansımızın akabinde günün değerlendirmesini yapıp onu uyuturum. Sonrasında kendime ayırdığım bu süreçte genellikle biraz kitap okurum, bazen de eşimle birlikte sevdiğimiz dizi veya belgeselleri izleriz. Gün boyu yüksek tempoda çalıştığım için bu akşam ritüelleri bana hem huzur hem de yeni güne hazırlanma motivasyonu veriyor.


Uyuma
Genellikle 23.00-23.30 civarında uyurum. Uyumadan önce telefon veya bilgisayar ekranlarından uzak durmaya çalışsam da otelcilik sürekli aktiflik gerektiren bir sektör olduğundan son bir kez telefonumu kontrol ederim. Önemli gelişmelere göz atıp, ertesi gün için kısa bir zihinsel hazırlık yaparım. Ardından günü tamamlamaya ve yeni günü enerjik bir şekilde karşılamaya hazır olurum.

Raffles İstanbul Genel Müdürü Burak Unan’ın Bir Günü

İş ve Yaşam Sırları

Sizin zaman yönetimi metodunuz nedir, zamanı nasıl verimli kullanırsınız?

Zaman yönetimi en önemsediğim konulardan biri çünkü otelcilik çok dinamik ve katmanlı bir sektör. Önceliklendirme ve doğru bir planlama yapmadan günü verimli geçirmek mümkün değil. O nedenle günümü genellikle sabahın erken saatlerinde planlar, acil ve stratejik konuları belirleyerek zamanımı en doğru şekilde yönetmeye çalışırım. Otelcilikte en önemli şeylerden biri sahada olup operasyonu hissetmektir, ben de belirli saatlerde ekibimle mutlaka bire bir iletişim kurarım.


Günün en sevdiğiniz saati?

Günün en sevdiğim zamanı, sabahın erken saatleri. Otelde gün henüz tam anlamıyla başlamadan önce, sessizliğin içinde kendime kısa bir zaman ayırabilmek benim için çok kıymetli. Böylece hem günü planlayabiliyor hem de biraz olsun nefes alabiliyorum. 09.30’da, ekibimle operasyon toplantısında bir araya geliyoruz. Günün akışı, misafir beklentileri, özel organizasyonlar ve dikkat edilmesi gereken konuları birlikte değerlendiriyoruz. Otelin temposunu belirleyen bu önemli rutinimiz sayesinde tüm ekip aynı ritimde ilerleyebiliyor.


“Değiştiremeyeceklerin için endişelenme, değiştirebileceklerin için elinden geleni yap.”


Stresinizi atmak için ne yaparsınız?

Stres hayatımın bir parçası ama kontrol edilebilir seviyede olduğu sürece bunun pozitif etki yaratabileceğini düşünüyorum çünkü beni daha dinç, motive ve yaratıcı kılıyor. İşin dozu kaçtığında yani aynı anda birçok sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirmeye çalışırken stresin yıpratıcı tarafıyla karşılaştığımda ise kendime şu basit ama etkili hatırlatmayı yapıyorum: Değiştiremeyeceklerin için endişelenme, değiştirebileceklerin için elinden geleni yap. Öyle anlarda bana en iyi gelen şey ailemle vakit geçirmek. Özellikle dünyayı kızım Alin’in saf ve neşeli bakış açısıyla görmek, bana hayattaki asıl önceliklerimi hatırlatıyor ve tüm stresi bir anda unutturan en güçlü ilaç haline geliyor.

Raffles İstanbul Genel Müdürü Burak Unan’ın Bir Günü


İstanbul’un trafiği ve kaosundan kurtulma metodunuz nedir?

İstanbul, enerjisi kadar trafiğiyle de meşhur bir şehir. En iyi kaçış aktivitelerimden biri, Boğaz hattında yürüyüş yapmak. Sabahın erken saatlerinde veya gün batımına doğru İstanbul’un tarihi ve doğal güzelliklerini izleyerek geçirdiğim zamanlar, şehrin tüm temposuna rağmen bana huzur veriyor. Ayrıca mümkün olduğunca programımı önceden planlamaya ve yoğun saatlerde şehir içinde yolculuğu minimize etmeye çalışıyorum.


Gençlere yönetici olmakla ilgili en önemli öğüdünüz?

Öncelikle yöneticilik bir unvan değil, bir sorumluluk. Bu yüzden gençlere verebileceğim en önemli öğüt, yöneticiliği bir “hedef” olarak görmek yerine, gerçekten değer yaratmaya ve insanları ileri taşımaya odaklanmaları. İyi bir yönetici, her şeyi bilmektense doğru insanları bir araya getirip onlara güvenendir. Hayal edin ve projeyi hayata geçirirken çok araştırın. Risk alın ve başaracağınıza inanın. Her zaman işin “nasıl yaparız” kısmına odaklanın. Bazen işler yolunda gitmeyebilir ama önemli olan pes etmemek ve bu deneyimlerden ders çıkararak yola devam etmek.

Ve belki de en kritik nokta: Ekiplerinizin mutlu olacağı ortamı yaratmaya çalışın. Sonuçta başarılı bir ekip olmadan kalıcı bir başarıdan söz etmek pek mümkün değil. Ne kadar yükselirseniz yükselin, insanlara nasıl hissettirdiğinizi asla unutmayın. En iyi liderler en çok hatırlanan değil, en çok hissettirenlerdir.


İşinizde kişisel olarak en güçlü yanınız nedir?

İşimdeki en güçlü yanım, detaylara olan hassasiyetim ve insan ilişkilerim. Otelcilik, küçük dokunuşların büyük fark yarattığı bir sektör. Misafirin deneyimini mükemmel kılan şey, çoğu zaman fark edilmeyen ama hissettirilen ayrıntılardır. Ekibimle kurduğum güçlü iletişimin de işin başarısında büyük rol oynadığına inanıyorum. İyi bir lider olmak; yönlendirmenin yanı sıra, ilham vermek ve ortak bir vizyon oluşturmak da demek. Açık ve samimi bir iletişim ortamı yaratmak, ekibi motive etmek ve beraber aynı hedefe yürümek benim için öncelikli. Misafirlerle birebir ilgilenmek ve onlara unutulmaz anlar yaşatmak; otelciliği benim için işten ziyade, bir tutku haline getiriyor. Çünkü bu meslek, konaklamadan çok daha fazlası; insanların hayatına dokunma sanatı.


Sizce misafir ağırlamanın sırrı nedir?

Misafir ağırlamanın sırrı, beklentileri aşan samimi ve içten bir deneyim sunmak. Lüksü sadece fiziksel bir konfor olarak değil, kişiye özel düşünülmüş detaylarla hissettirmek gerekiyor. Gerçek misafirperverliği mükemmel bir servis sunmakla sınırlayamayız, misafirlerin neye ihtiyaç duyduğunu sezmek ve bunu onlar daha dile getirmeden sağlamak çok önemli. Küçük jestler, sıcak bir gülümseme ya da kişisel tercihlere gösterilen özen, unutulmaz bir deneyimi yaratmanın temel taşları. Misafir ağırlamak bir ekip işidir. En iyi hizmet, yalnızca ekip ruhunun varlığı durumunda ortaya çıkar. Dolayısıyla atmosfer kadar onu yaratan insanların enerjisi de her şeyin önündedir.

Raffles İstanbul Genel Müdürü Burak Unan’ın Bir Günü


Raffles İstanbul bu sene 10. yıldönümünü kutluyor, bu yıldönümü senesinde Raffles misafirlerini neler bekliyor?

Geride bıraktığımız 10 yıl boyunca misafirlerimize konaklamanın ötesinde, İstanbul’un ruhunu hissettiren, zamansız ve özgün deneyimler sunduk. Şimdi ikinci 10 yılımıza adım atarken, mirasımızı daha da ileriye taşıyoruz. Bu özel yılda misafirlerimizi sürprizlerle dolu yenilikler, interaktif gastronomi deneyimleri ve Raffles’ın imzası haline gelen kusursuz hizmet anlayışının en ileri noktası bekliyor. İstanbul’un enerjisinden esinlenen etkinlikler, sürdürülebilir projeler ve şehre özgü deneyimlerle Raffles İstanbul’un ikinci 10 yılı, sadece bir kutlama değil, aynı zamanda yeni bir başlangıç da olacak. Yeni dönemde misafirlerimize ilham veren anlar yaşatmaya ve İstanbul’un en özel adresi olmaya devam edeceğiz.


Raffles İstanbul’un ilk Türk genel müdürüsünüz, kariyerinizdeki yeri nedir bahsedebilir misiniz?

Raffles İstanbul’un ilk Türk genel müdürü olmak kariyerimde yalnızca bir dönüm noktası değil, aynı zamanda büyük bir sorumluluk ve gurur kaynağı. Raffles gibi köklü, uluslararası bir markayı yönetmek ve bunu İstanbul’un tarihi, kültürel ve lüks konaklama sahnesinde en üst seviyeye taşımak, sıradan bir yöneticilik rolünün ötesinde, bir vizyonu hayata geçirme fırsatı sunuyor. Bu görev, operasyonları yönetmenin haricinde detaylarda mükemmeli aramak, misafir deneyimini adeta sanatsal bir bakış açısıyla işlemek ve ekipçe her gün bu efsaneyi daha da büyütmek demek. Raffles İstanbul yalnızca bir otel değil; ruhu ve kimliği olan, misafirlerine unutulmaz anlar yaşatan bir dünya. Bu dünyayı, yeni nesil lüks anlayışıyla geleceğe taşımak da benim en büyük motivasyonum.

Raffles İstanbul’un ilk 10 yılında marka için bir miras inşa ettik; şimdi, ikinci 10 yılımızda bu mirası daha da ileriye taşıma zamanı. Yeni projeler, yenilikçi deneyimler ve İstanbul’un kalbinde zamansız bir lüks anlayışı ile otelimizi global sahnede daha güçlü bir konuma getirmek için çalışıyorum. Çünkü bu benim için sadece bir yönetim pozisyonu değil, bir hikâye yazmak ve o hikâyeye imza atmak anlamına geliyor.

  • “En iyi liderler en çok hatırlanan değil, en çok hissettirenlerdir.”


Hep hayranı olduğunuz isim ve neden?


Tarih boyunca hayranlık duyduğum birçok isim var ancak ortak özellikleri aynı: Vizyoner olmaları, zorluklar karşısında pes etmemeleri ve dünyaya kalıcı bir miras bırakmaları. İlki, Mustafa Kemal Atatürk. O sadece bir lider değil, bir milletin kaderini değiştiren bir vizyonerdi. Cesareti, ileri görüşlülüğü ve modernleşmeye olan inancı yalnızca Türkiye’nin değil, dünya tarihinin de en büyük dönüşümlerinden birine öncülük etti. En zorlu koşullarda bile yılmadan ilerleyen, bugünün yanı sıra geleceği de inşa eden bir lider olmasını sağlayan düşünce yapısı, her zaman bana ilham verdi.
Bir diğer isim, Steve Jobs. O da teknoloji dünyasında bir dönüşümün mimarıydı. Sadece ürünler üretmekle kalmadı, aynı zamanda insanların teknolojiyle kurduğu bağı da değiştirdi. Konfor alanında kalmayı reddetti, ezberleri bozdu ve yenilikçiliği bir kültüre dönüştürdü. Ve Nelson Mandela. Bir insanın adalete ve eşitliğe duyduğu inanç uğruna nelerden vazgeçebileceğinin en güçlü örneklerinden biri. Onu farklı kılan, liderliğinin yanında karşıt görüşlere karşı bile gösterdiği anlayış ve uzlaşma ruhuydu. Mandela da sadece bir dönemi değil, gelecek nesilleri de etkileyen bir miras bıraktı.
Bu üç isim, birbirinden farklı alanlarda başarı elde etmesine rağmen ortak bir noktada buluşuyor: Cesaret, vizyon ve değişimi kalıcı hale getirme tutkusu. Her birinin ilham veren hikâyesi, bana da her zaman büyük hedefler koymayı ve sınırları zorlamaktan çekinmemeyi hatırlatıyor.


Bize iş hayatınızdan unutamadığınız bir anınızı anlatabilir misiniz?

Kariyerimde birçok unutulmaz an sayabilirim ama sanırım en ilginçlerinden biri büyük bir otel açılışında yaşandı. Açılış sürecinde otelin inşaat halinden itibaren her detayıyla ilgilenmek, her şeyin kusursuz işlemesi için çalışmak inanılmaz bir deneyimdi. Ancak asıl unutulmaz olan, ilk misafirlerimizi kapı yerine bildiğiniz bacadan yani helikopter pistinde karşılamamızdı! Açılışın daha ilk anlarında “farklı bir deneyim” sunacağımızı böylece belli ettik. O an, aylara yayılan emeğin karşılığını almanın heyecanı ve gururu vardı. Bu süreç bana bir kez daha gösterdi ki otelcilik, sadece kapıları açıp misafirleri içeri almak değil; detaylara gösterilen özen, krizleri yönetme becerisi ve ekip ruhuyla her anı özel kılmak demek. Helikopterle gelen ilk misafirlerimiz de bu farkı kesinlikle hissetmiştir.


İş-hayat dengesini sağlama yönteminiz nedir?

Otelcilik, insana kriz yönetimini ve detaylara hâkim olmayı öğretiyor. Raffles İstanbul misafirlerine her gün en iyi deneyimi yaşatmaya çalışırken, ister istemez bu refleksi günlük hayatıma da taşıyorum. Evde misafir ağırlamak benim için doğal bir uzantı gibi; konuklar rahat etsin, her şey kusursuz olsun diye küçük dokunuşlara ekstra özen gösteriyorum. Tabii bu durum bazen eğlenceli anlara da yol açıyor. Eşim, misafir ağırlamayı adeta bir sanat gibi ele almama gülümseyerek yaklaşıyor. O herkesin keyifli vakit geçirmesini yeterli bulurken, ben sunumdan ambiyansa kadar her şeyi en iyi hale getirmeye çalışıyorum. Ancak zamanla öğrendim ki en önemlisi, ortamın samimiyeti ve paylaşımın içtenliği. Gerek otelde gerek de evde, misafirperverliğin sırrı mükemmelliğin peşinde koşmak değil, insanların kendilerini ait hissettikleri bir atmosfer yaratmak.

Burak Unan


Hafta sonu için vazgeçilmez aktiviteniz nedir?

Hafta içi yoğun tempoda geçtiği için hafta sonlarını aileme, özellikle de kızım Alin’e ayırıyorum. Onunla sanatsal ve sportif etkinliklere katılmak, birlikte yeni şeyler keşfetmek en büyük keyiflerimden. Bazen bir sergi gezip sanatı yorumluyor, bazen de açık havada enerjimizi atıyoruz. Tabii ki iyi bir yemek deneyimi de hafta sonu ritüellerimden biri. Yeni mekânlar keşfetmek ya da sevdiğim adreslere dönmek, lezzet üzerinden anılar biriktirmek benim için önemli. Fakat en kıymetlisi, birlikte geçirilen o kaliteli zaman ve anın tadını çıkarmak.


“Gerek otelde gerek de evde, misafirperverliğin sırrı mükemmelliğin peşinde koşmak değil, insanların kendilerini ait hissettikleri bir atmosfer yaratmak.”

Bugüne dek konaklamayı en çok sevdiğiniz şehir neresi oldu?

Bu soruya tek bir yanıt vermem zor çünkü 40’tan fazla ülkeye seyahat ettim. Ancak üç favori destinasyon seçmem gerekirse Mexico City, New York ve Shanghai öne çıkar. Mexico City, ilk ziyaret ettiğimde bana güçlü bir aidiyet hissi verdi. İnsanlarının sıcaklığı, canlı sokakları ve enfes mutfağıyla hafızamda özel bir yer edindi. New York, her zaman yeniden keşfetmekten keyif aldığım bir şehir. MOMA ve MET’te vakit geçirmek, Brooklyn ve Soho sokaklarında kaybolmak, Central Park’ta uzun yürüyüşler yapmak vazgeçilmezim. Şehrin enerjisi ve çeşitliliği hep ilham verici. Shanghai ise modern ve gelenekselin büyüleyici bir birleşimi. Koloniyel mimariyle gökdelenlerin yan yana geldiği bu şehir, hem kültürel zenginliği hem de dinamik yapısıyla her gidişimde beni etkiledi.

Türkiye’de müdavimi olduğunuz restoranlar ve mekânlar nereleri?

İstanbul gibi gastronomi açısından zengin bir şehirde favori mekân seçmek zor çünkü keşfedilecek çok fazla harika adres var. Kimi zaman klasikleşmiş restoranlara gitmekten, bazen de yeni tatlar keşfetmekten keyif alıyorum. Boğaz manzarasına karşı keyifli bir yemek, daima favorilerim arasında. Uzak Doğu mutfağına özel bir ilgim olduğu için İsokyo’yu mutlaka anmam gerekir. Raffles İstanbul’un içinde yer alan İsokyo, Uzak Doğu mutfağını İstanbul’un kültürel dokusuyla harmanlayarak benzersiz bir deneyim sunuyor. Sofistike atmosferi, yaratıcı kokteylleri ve paylaşmaya uygun sunumlarıyla gastronomiyi sanata dönüştüren bir adres. Deniz ürünlerinde kusursuz bir deneyim aradığımda Sakhalin İstanbul, “haute cuisine” yaklaşımıyla beni cezbediyor. Çiğ bar konsepti ve rafine lezzetleriyle dikkat çekici bir deneyim yaratması kaçınılmaz. Anadolu mutfağı konusunda ise Seraf, geleneksel tarifleri modern bir dokunuşla yorumlayan, yerel malzemelere önem veren ve her tabağında bir hikâye anlatan özel bir restoran.


Bir koleksiyonunuz var mı, yapsanız neyin koleksiyonunu yapardınız?

Müzik çocukluğumdan beri hayatımın ayrılmaz bir parçası. Farklı tarzları keşfetmek, ruh halime göre müzik seçmek benim için bir tutku. Teknolojiye ne kadar merak duysam da müzik söz konusu olduğunda plakların yeri bende ayrı. Hem ailemden kalan hem de seyahatlerimde edindiğim plaklarla küçük ama anlam dolu bir koleksiyon oluşturuyorum. Her biri, farklı bir anıya dokunuyor ve müziğin zamansız ruhunu hissettiriyor.