Nishane: “Önümüzdeki Yıllara Damga Vuracak Bir Parfüm Yaptık”
Marilyn Monroe’dan ilham alan Meant To Be Seen’in lansmanını Fransa’da gerçekleştiren Nishane’nin kurucularından Murat Katran’la yeni imza parfümlerini konuştuk.
Günleriniz oldukça hareketli geçiyor. Dünyanın dört bir yanında ürünlerinizi satan mağazalarınızı ziyaret ediyorsunuz. Kısa bir süre önce de yeni parfümünüz Meant To Be Seen’in lansmanını Fransa’da gerçekleştirdiniz. Bu parfümle de her zaman olduğu gibi iddialısınız…
Evet, Nishane‘yi kurduğumuzda iddialı laflar ettik. “Dünyanın en büyük markası olacağız, dünyanın her yerinde satılacağız” diyorduk. Bunları söylerken kimse bize inanmıyordu, özellikle de kendi ülkemizde ve çevremizde. İnsanları da suçlamıyorum; daha önce böyle bir şey görmedikleri için inanmamalarını doğal karşılıyorum. Yola çıkarken ortaya koyduğumuz iddiayı gerçekleştirdik. İlk lansmanımızı 10 yıl önce yaptık. Artık yaptığımız işle ilgili daha tecrübeliyiz; marka nasıl büyütülür, piyasa neleri bekler gibi konulara çok daha hâkimiz. Şimdi, yılların kazandırdığı deneyim ve piyasa bilgisiyle, geçen hafta Cannes’da gerçekleşen lansmanımızın ardından en iddialı sözlerimizi söyleyebiliriz. Yeni parfümümüz Meant To Be Seen, tüm sektörü inanılmaz heyecanlandıran, önümüzdeki yıllara damga vuracak bir parfüm oldu.

Lansman partisi nasıldı?
500’ün üzerinde kişi katıldı, kapıda inanılmaz bir kuyruk oluştu. Kendi ekibimizden bile içeri giremeyen arkadaşlarımız oldu. Partiye katılan parfüm yorumcularının, sektöre hâkim isimlerin ve distribütörlerimizin ortak görüşü; Jordi Fernandez’le hazırladığımız Meant To Be Seen’in önümüzdeki 20-30 yıla damga vuracağı yönünde.
Hem çok tanıdık hem de çok yenilikçi, güçlü, farklı bir parfüme imza attık. Dünyada oyunu değiştirecek bir işe imza attığımızı düşünüyorum. Nishane olarak trend belirleyen bir marka olduğumuz iddiasındayız ve bu parfümümüzle de o iddiamızın altını doldurduğumuza inanıyorum.


Meant To Be Seen nasıl bir parfüm?
Bu parfümün 2,5 yıllık bir geçmişi var. Bizim dünya çapında dikkat çeken ve çok beğenilen Hacivat isimli parfümümüz için de iki yıl çalışmıştık. Benzer bir hikâyeye sahip oldukları için Hacivat ve Meant To Be Seen’in kaderlerini birbirine benzetiyorum.
Hacivat’ta çok “fresh” bir koku yapma fikriyle yola çıkmıştık; elimizdeki koku da çok iyiydi ama içimize sinmedi ve parfümü yeniden tasarladık. Meyve ve ananas eklemesiyle parfüm son hâlini aldı ama bu noktaya gelene kadar sayısız deneme yaptık.
Meant To Be Seen’de ise başlangıçta bizim “Nude” adını verdiğimiz baz bir koku yapalım fikrinden yola çıktık. Bu koku “çıplak”, tene yapışan bir koku olacaktı; bunun üzerine farklı modlar çalışalım diye düşündük. Bu sürecin tamamlanması yaklaşık iki yılımızı aldı çünkü istediğimiz etkiyi yakalayamadığımızı düşünüyorduk. Ancak baz parfümü kendimiz sıktığımızda insanlardan harika tepkiler aldık; herkes “Bu hangi parfüm?” diye soruyordu. Sonrasında da “Bu parfümü baz olarak harcamayalım, onun yerine üzerinde oynamalar yapalım” dedik. Jordi Fernandez’le birlikte son hâline menekşe ve iris ekledik ve ortaya Meant To Be Seen çıktı. Anlatması kolay ama Hacivat’ta olduğu gibi bu parfümü de sayısız deneme ve uzun bir çalışma sonucunda ortaya çıkardık.

Nishane dünya çapında bir marka oldu. İyi bir niş parfüm markası olmak için neler yapmak gerekiyor?
Bence sektör fark etmeksizin en önemli şey “mış gibi” yapmamak. O duygunun insanlara geçeceğini sanmak, büyük yanılgılardan biri. Gerçek değilseniz kimse size inanmaz, insanlar aptal değil. Kimse yeni kurulmuş bir markayı kollarını açarak beklemiyor. Başarılı olmak için markanın altını doldurmak gerekiyor. Ürünlerin hem çok iyi hem de özgün olması şart. Ayrıca bu konuda aceleci olmamak lazım. “Ben yaptım, oldu” diyerek ilerlemek doğru değil. Markanın gelişiminde planlı olmak da çok önemli.
Her koleksiyonunuzun ya da parfümünüzün bir hikâyesi var. Meant To Be Seen’in hikâyesi nedir?
Meant To Be Seen, Marilyn Monroe’nun bir sözünden yola çıkarak ona ithaf ettiğimiz bir parfüm. Monroe, çok başarılı olmasına rağmen basın ona sürekli “Sahnede ve filmlerinizde çıplaklık var, neden?” diye sorardı. O da bu soruya biraz da hafife alınarak yöneltilmesine rağmen “Bizim vücutlarımız saklamak için değil, tam tersi, görünmek için yaratıldı” diye harika bir yanıt vermişti. Parfümün adı da buradan geliyor. Görünmeyenlere, kenarda kalmışlara, sesini duyuramayanlara bir atıfta bulunmak istedik. Rengimizi de bu görünürlüğü vurgulamak için kendine has pembemsi bir kırmızı olarak seçtik. Bu parfümü insanlarla buluşturalı çok uzun bir zaman olmadı ama gerek şişesiyle gerek kokusuyla dünyanın dört bir yanında adından söz ettiren bir iş oldu.

Meant To Be Seen’in şişesi de oldukça dikkat çekici. Hacivat gibi etkileyici bir rengi var.
Evet, bizim ikonik parfümümüz Hacivat’ın kırık fildişi tonlarında, kendine özgü beyaz bir şişesi var. Meant To Be Seen’in de ikonik bir parfüm olacağına inanıyoruz; o nedenle şişesinin renkli olmasını istedik.