fbpx

Saatolog.com.tr

Saatolog.com.tr Logo

Mehmet Güleryüz’ün Ustalığa Başkaldırısı

3 Eylül 2024
Mehmet Güleryüz’ün Ustalığa Başkaldırısı
Tuvalden sahneye, altmış seneyi aşan sanat yolculuğuyla çağdaş Türk sanatının en önemli sanatçılarından Mehmet Güleryüz‘ü Saatolog Dergisi için yaptığımız röportaj ile anıyoruz.
Mehmet Güleryüz
Mehmet Güleryüz (1938-2024)

Sanatla geçen bunca yılın ardından, “ustalaşmak” sizin için ne demek?

Nasıl baktığınıza göre değişen bir kavram. Ustalık, bir mesleğin içinde olan değerleri yeniden edinmek, mesleğin dinamiklere uygun davranmak ve sonra da o değerlere karşı çıkmakla kazanılıyor. Usta olmak gibi bir endişem olmadı. Hep kendi ustalığıma karşı savaştım. Gayretim kendimi bilmek üzerine oldu. Sadece sanatta değil, yaşamda da temel meselenin insanın kendisini çözebilmesi ve ölçebilmesi üzerine olduğunu düşünüyorum.

Neden başkaldırmalı ustalığa?

Ustalığın kimi zaman tehlikeli olduğunu idrak etmek gerekiyor. Ayrışabilmek, uzaklaşabilmek ve belki de kaybeden olmayı göze almak gerek. Dediğim gibi en büyük gayretim kendimi bilmek üzerine oldu. Kendi yüzüne, içine bakabilen biri olmak. Kendinize karşı objektif olmanız ve otokritik bir bakışınızın olması lazım. Eğer siz kendinizi ölçemiyorsanız, dışarıdan gelenin de pek bir anlamı yok. Ne zaman ki insan kendisini karşısına alıyor ve sorgulamaya başlıyor, birlik gibi görünen ruh ve beden ayrışıyor. Ve sonra birleşmek için bir araya geliyor.

Sanat, bir sökme ve takma meselesi. Tekrar birleştireceksiniz, fakat söktüğünüz halinden farklı olacak ortaya çıkan. Ressamdan beklenen budur: Yeni bir çizgi görmek. Yolun hep yeni olması lazım. Yaptığım işlerin biri, diğerine benzemez. Resimlerimde görünenin altında başka yirmi hal daha vardır. Babamın evimizin duvarına astığı bir Yunus Emre deyişi vardı: “…Öyle bir söz söylemek gerek / Melekler de bilmez ola”.

İnsan bedenini cesur ve hiç olmadığı kadar çıplak tasvir eden sanatçılardan birisiniz. nasıl hayat buluyor insan bedeni eserlerinizde?

Benim çıplak figürüm akademik çıplaklığa karşıydı. Akademide model, salt bir biçim elemanı olarak kullanılıyordu. Çıplaklığın psişik, politik ya da sosyal yanı ele alınmıyordu. Sadece birer natürmort, ölü doğa gibiydi bu insan biçimleri. Buna karşı duyduğum tepki beni akademiden uzaklaştırdı. Hatta akademiden uzaklaşınca bir süre profesyonel tiyatro yaptım. Tiyatrodan beden ve bedenin ifade edilişi üzerine çok şey öğrendim. Düşünsel ve ruhi kabın aslında bedeni nasıl dönüştürdüğünü fark etmemi sağladı tiyatro. Resimlerimdeki çıplak bedenler de buraya dayanıyor. Tiyatroda keşfettiğim, resmim için dönüm noktası oldu. İnsan bedeni dışında hayvan f igürleri de çizdim. Uzun zaman, insanı maymun bedeninde buluşturdum psişik olarak. İnsandan uzaklaşarak insanı düşündürmek için hayvan figürlerini kullandım; formun ve ifadenin imkânlarını bir de böyle keşfettim.

Mehmet Güleryüz'Ün Ustalığa Başkaldırısı
Fotoğraf: İbrahim Öğretmen

Bir röportajınızda insana dokunmayı ve dokunulmayı sevdiğinizi söylüyorsunuz. Birine sahiden dokunmanın, yaşamında iz bırakmanın yolu nedir sizce?

Önce şunu sormalı insan kendine: Bu kişiye dokunmak beni ilgilendiriyor mu? Benim böyle bir derdim var mı? Ben hep böyle derdi olan biriydim. Benim için temel insandır. Eserlerimde de akla, vicdana ve ruha dokunmayı, dokunmaktan yana olmayı tercih ettim. Babamın duvara astığı tasavvufi bir başka deyişi daha anımsıyorum, bu deyişleri yanımda taşıdım hep. Bunlar, bir insanı tanımak ve anlamak için önemli sözler: “Her ne var Adem’de var Adem’de ara Hakk’ı sen / Olma İblis-i şaki Adem’de sırrullah var”.

Feminist bir ressam olduğunuzu söylüyorsunuz. Feminist tavırla çizme itkisi nereden geliyor?

Kadın meselesi olan bir toplumuz. Dünyaya kıyasla ülkemizin, kadını çok farklı bir noktada cevapladığını düşünüyorum. Bütün kalıtımlarıyla her zaman köprü olan bir memleketiz, sürekli yenilenen bir demografi var. Bu dinamik içinde kadını doğru cevaplamadık, doğru yere koyamadık. Bunu kabul etmeliyiz diye düşünüyorum. Kadın mücadelesine bakışım ise annemden doğru geliyor. Annemin mücadelesi, daha sonra ise birlikte yaşadığım üvey annem, kızı ve annesinden gelen bir tanıklığım var.

Bu kadınlarla yaşadım, mücadelelerini, kendilerini ifade edişlerini gözlemledim ve kaydettim sürekli. Kadına yaklaşımım açısından onların hikâyesi çok önemli bir yerde durdu benim için. Gördüklerimden doğru kadın ruh halini bildiğimi zannediyorum. Zira 68’deki ilk sergimde de kadınlar üzerine eserler vardı. Şu an Merkez Bankası Koleksiyonu’nda olan “Çadır Tiyatrosu” isimli bir resmim var, ondan bahsedebilirim. O dönem yanan opera binası için bir resim yarışması açılmıştı, ben de “Çadır Tiyatrosu” ile başvurdum. Kırdaki bir çadır tiyatrosunda çalışan kırmızı kıyafetli bir dansöz ve derisi soyulmuş bir halde gökten inen bir koyunun yan yana olduğu bir resim. Opera binasına koyulacak bir resim değildi, kasten yapmıştım tabii. Aslında resim, bastırılmış ve hor davranılan kadına adanmıştı.

Mehmet Güleryüz'Ün Ustalığa Başkaldırısı
Mehmet Güleryüz

Desenler, biçimler, renkler zamanla farklılaşıyor eserlerinizde. şu sıralarda yoğunlaştığınız bir renk var mı?

Çok içsel bir hal bu. Anlatmak basitleştirir bence. Soğan zarı gibi çok ince geçişler ve haller. Yaşamın bütünüyle ilişkili. Bugün Filistin Savaşı’nın acısı hakim, kendi hayatımda kayıplar var öte yandan. Çizerken hepsiyle ilişkili oluyor ortaya çıkan resim.

Kimleri okursunuz?

Geçen seneden beri Célini’in kitaplarını okuyorum, Gecenin Sonuna Yolculuk’u bilirsiniz. Cèlini ile bir dil birliğimiz olduğunu keşfettim. İfade tarzı ve kullandığı tırmalayıcı, keskin dili benim desenimle aynı istikamette gidiyor. Öyle bir yakınlık sezdim. Stoacı felsefeye çok yakınımdır. Montaigne’in Denemeler’i başucu kitaplarımdan, tekrar tekrar okurum. Senac ve Marcus Aurelius da çok ilgimi çeker.

Röportajın devamını Armband Uhren Saatolog 2023-2024 sayısındokuyabilirsiniz.