Veronique Gabai, kendi adını verdiği markasını ve kokularla kurduğu büyülü ilişkisini Saatolog anlatıyor.
İstanbul’da güneşli bir yaz günü, dört bir yanımızda Côte d’Azur kokuları… Şehre Güney Fransa’nın kokuları, Veronique Gabai parfümlerinden geliyor. Nezaketiyle bizleri kendine hayran bırakan Veronique Gabai ile kendi adını verdiği markasının Türkiye’ye gelişini kutlamak için buluştuk. Önce Akdeniz’den ilhamla yaratılan kokularını deneyimledik, sonra ise hikayesini dinlemek üzere derin bir sohbete koyulduk.
Kokulara hep ilginiz var mıydı?
Hayatım boyunca kokular üzerine çalıştım, farklı markalar ve şirketler için parfümler yarattım. Kariyerime Loreal Grup’ta Giorgio Armani ile başladım, henüz çok genç yaşlarımdayken Armani için Acqua di Gio for Armani parfümünü tasarladım. İlerleyen yıllarda LVMH’de Guerlain’da devam etti yolculuğum. Amerika’ya taşındıktan sonra farklı markalar içim parfümler yaratan Fragrance House’da altı yıl boyunca çalıştım. Kendi markamı kurmadan önce son durağım ise Estée Lauder oldu.
Kendi markanızı kurmaya nasıl karar verdiniz peki?
Doğrusu çok başarılı bir kariyerim vardı, her şeye sıfırdan başlamak büyük bir riskti. Fakat farklı bir şeyler yapmak istedim. İnsanları evime, doğduğum topraklara, gerçekten güzel bir doğası ve kültürü olan Fransa’nın güneyine götürmek istedim. Ve hepsinden öte, insanları doğanın zarif iyileştirici gücüyle buluşturmaktı niyetim. Tam da bu yüzden, parfümlerimizde çoğunlukla doğal bileşenler kullanıyoruz. Kokularımızın içerikleri yüzde 50’den 90’a kadar doğal kompozisyonlardan oluşuyor; çünkü doğal bileşenler hem çok güzel kokar hem de çok iyi hissettirir. Doğal içeriklerle hazırladığımız kokularla lüksü sürdürülebilirlik ve wellness ile birlikte sunuyoruz. Kokularımızı kullanan insanlar, kendilerini daha özgüvenli ve güzel hissetsin, kim olduklarını ifade ederken parfümlerimiz bunun yollarından biri olsun istiyoruz.
Veronique Gabai parfümleri YARS Grup bünyesinde Türkiye pazarına giriş yaptı. YARS’ın kurucusu Ahmet Ramiz ile yollarınız nasıl kesişti?
Biz Ahmet Bey’le Estée Lauder’da çalışırken tanıştık. Kendisi o zamanlar markanın Türkiye Genel Müdürü’ydü, ben de parfüm kısmının global yöneticisiydim. Çeşitli parfüm markalarının Türkiye’deki lansmanlarında birlikte çalıştık. Çalışma disiplinimiz birbirine benziyor, ikimiz de işine tutkun insanlarız, ayrıca çalıştığımız marka ve insanları da çok önemsiyoruz. Estée Lauder’da ayrıldıktan sonra da iletişimde kalmaya devam ettik ve işte hayat bir şekilde yeniden bir araya getirdi bizi.
Türkiye’de lüks dünyayı nasıl buluyorsunuz?
Mimaride, edebiyatta ve sanatta derin kökleri olan bir coğrafyasınız, bu yüzden lüks de İstanbul’un ikinci bir derisi gibi. Şehriniz iki farklı dünyanın kesiştiği bir nokta, haliyle tüccarların bir araya geldiği adres olmuş hep. Bu yüzden, pek çok şeyi dünyanın kalanından daha önce alıyor ve görüyorsunuz. Bu da lüksün ne olduğunu bilen, zanaat ve hizmette bilgili bir pazar olmanızı sağlamış. Ben de markamı böyle bilgili bir pazara sunmaktan çok mutluyum.
“Hayatı sevdiğinizde her şey ilham veriyor.”
Bize biraz koleksiyonunuzdaki kokulardan bahsedebilir misiniz?
Gördüğünüz koleksiyonu birkaç sene önce duyurduk, şimdiyse yeni kokumuz Delices de Bois’yi ekledik koleksiyona. Odunsu, sandal ağacı notalarıyla hazırladığımız bir parfüm. Sandal ağacı nesli tükenmekte olan bir bitki, o yüzden bir süredir parfümlerimizde hiç kullanmıyorduk. Sürdürülebilir bir sandal ağacı kaynağı bulduk ve serimize yeniden bir sandal ağacı kokusu ekledik. Ve tanıtır tanıtmaz da Fragrance Foundation tarafından “Yılın En İyi Kokusu” ödülüne layık görüldük. Ben de gerçekten çok mutlu oldum.
Kokulara ve işinize olan tutkunuzu gözlerinizden anlamak mümkün. Bu büyülü dünyadaki ilham kaynaklarınız neler?
Meraklı ve doğayla iç içe olan biriyimdir. İlham kaynaklarım her yerde. Kimi zaman insanlardan ilham alabilirim, kimi zaman da anlardan. Güneşin doğuşunun verdiği enerji farklı, batışının uyandırdığı hisler farklı örneğin. Bazen de bir sanat eseri ya da ezgiler ilham kaynağım oluyor. Hayatı sevdiğinizde her şey ilham veriyor.
Gözlerinizi kapatıp çocukluğunuza gittiğinizde hangi kokular geliyor burnunuza?
Fransa’nın güneyinde büyüdüm, mis gibi kokan bir yerdir. Sahillerin, bahçelerdeki portakal ağaçlarının, caddeleri saran yasemin kokularını anımsıyorum hemen. Parfüm olarak ise annemin kozmetik çantasında taşıdığı, şık şişeli bir Guerlain vücut kremi keşfettiğim ilk kokulardandır. Ve bir de, babamın tıraş olurken kullandığı sabunun kokusu… Sabahları çok erken kalkardı, aynanın karşısında tıraş olurken ben de onu izlerdim. Koku hafızamın ilk anıları bunlar.
Bu tutkunuzu birkaç kelimeyle nasıl anlatırsınız?
Kokular benim hayatım. Kendimi ifade etme, insanlarla iletişim kurma yolum. Hikayelerimi, kokularla anlatıyorum.
Veronique Gabai’nin ruhunu da birkaç kelimeyle anlatabilir misiniz?
Başınızı gökyüzüne kaldırdığınızda gördüğünüz güneşin hayatın asıl tadı olduğunu söylerim hep. Veronique Gabai parfümleri de gökyüzünde ışıldayan güneş gibi, büyüdüğüm şehir Côte d’Azur’un ruhu gibi.
