
Her projesi, bir mekandan fazlasını anlatıyor; Studio86 Interiors, tasarımı yaşanabilir hikayelere dönüştürüyor.
Bazı mekanların kapısından içeri adım attığınızda sadece tasarımı değil, dokusuna işlemiş hikayesini de hissedersiniz. Studio86 Interiors da üç ortak tarafından mekanları bu anlayışla yaratmak için kuruldu. Betül Çöloğlu, Furkan Çöloğlu ve Başak Doyum farklı disiplinlerden gelen deneyimlerini ortak bir vizyonda buluşturuyor. Onlar için tasarım yalnızca bir estetik arayış değil; mekanla insan arasında kurulan anlamlı bir bağ. Her biri farklı bir bakış açısı sunarken bu çeşitlilik projelere güçlü bir yaratıcı sinerji kazandırıyor. Kemer Country’deki maskülen ev projesinden; sanatı mekanın ruhuna katan diğer tüm işlerinde Studio86 Interiors yalnızca estetik değil, aynı zamanda işlevsel ve sürdürülebilir tasarımlar inşa etmeye odaklanıyor.

Studio86 Interiors nasıl bir vizyonla kuruldu? Üç ortağın yolları nasıl kesişti?
Betül: Studio86 Interiors’ı kurarken amacımız, mekânsal deneyimi yalnızca fiziksel bir ortamdan öteye taşıyarak, ruhu olan yaşam alanları yaratmaktı. Tasarım, biçim ve işlevin dengeli uyumuyla anlam kazanır; biz de her projede bu dengeyi en rafine şekilde kurgulamayı hedefledik. Mekanların dokusunu, ışıkla etkileşimini ve kullanıcıyla kurduğu bağı ön planda tutarak, tasarımın anlatısal gücünü maksimum seviyeye çıkarmaya çalışıyoruz.
İç mimarlık ve mimariyi bir arada yürütürken iki alan arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Başak: İç mimarlık, mimarinin içinde kaybolmamalı, mimari de iç mekandan kopuk olmamalı. Biz tasarım sürecinde bu dengeyi kurarken, mekanın bütünlüğünü sağlayan detaylarla çalışıyoruz. Bir yapı, sadece dış formuyla değil, içinde yarattığı atmosferle tamamlanır. Bu yüzden her projede mimari ve iç mimarlığın birlikte evrimleşmesini sağlıyoruz.

Tasarımlarınızda sizi en çok besleyen kavramlar ya da kaynaklar neler?
Furkan: Benim için tasarımın çıkış noktası hep sistematik bir düzen ve yapı oluyor. Bir mekanın yalnızca estetik olarak güzel olması yetmez, aynı zamanda akıllı bir kurgusu da olmalı. Doğa, matematik, malzemenin hikayesi—bunlar benim tasarımda en çok beslendiğim kavramlar. Yapının strüktürel ritmiyle iç mekânın detayları arasında hep bir denge kurmaya çalışıyorum.
Calumeno Mozolesi: Ölümle Yüzleşen Tasarım
Pekmez+Boz: Boom Room ile Mekanlarda Sihir Etkisi
Selina Kazazoğlu ile Mekanlardan İlham Alan Bir Tasarım Yolculuğu
Üç farklı perspektifin buluştuğu bir yapıdasınız. Ortaklığınızda yaratıcı sinerji nasıl şekilleniyor?
Betül: Farklı bakış açılarının buluştuğu noktada her zaman güçlü bir dinamizm ortaya çıkar. Bizim ortaklık yapımız da tam olarak böyle işliyor. Tasarım süreçlerinde herkesin farklı bir yaklaşımı var ama bu çeşitlilik bizi besliyor. Birimizin detaylara odaklandığı noktada diğerimiz büyük resmi görerek denge sağlıyor. Bu sayede tek bir vizyondan değil, birçok fikrin harmanlandığı özgün mekanlar ortaya çıkıyor.
Furkan: Bir projeyi ele alırken üç farklı zihnin aynı hedefe odaklanması büyük bir avantaj. Ortaklık, sadece iş birliği değil, aynı zamanda bir meydan okuma süreci. Her tasarımda birbirimize farklı sorular soruyor, perspektiflerimizi sorguluyoruz. Bu sayede her proje, standart bir çözüme sıkışmadan, yenilikçi ve cesur bir tasarıma dönüşüyor.
Başak: Bizim aramızdaki sinerji, klasik ‘ortaklık’ kavramından çok daha farklı bir şey. Birbirimizi tamamlayan, bazen zorlayan, bazen de yönlendiren bir dengeye sahibiz. Betül malzemenin ruhunu keşfederken Furkan mekanın strüktürel dengesini kuruyor, ben ise mekanın atmosferine odaklanıyorum. Üç farklı bakış açısı, tasarımın her aşamasında kendini gösteriyor ve sonunda ortaya güçlü bir kimliği olan işler çıkıyor.


Konut ve ticari projeler arasında nasıl bir yaklaşım farkı benimsiyorsunuz?
Furkan: Ticari projelerde mekanın akışını, erişilebilirliğini ve kullanıcı yoğunluğunu dikkate alarak çalışıyoruz. Fonksiyonellik, yönlendirme sistemleri ve malzeme seçimleri burada daha stratejik bir yaklaşım gerektiriyor. Konut projelerinde ise mekanın kişisel bir karakter taşıması, konfor odaklı olması ve zamansız bir tasarım diline sahip olması önemli.
Kemer Country’deki maskülen çizgilere sahip ev projesi, özellikle dikkat çekici. Bu projede sizi en çok ne heyecanlandırdı?
Betül: Evin mistik havası beni içine çekti. Koyu tonlar, doğal dokular ve ışığın mekânda yarattığı derinlik, tasarımın ruhunu oluşturdu. Mekanın sakin ama etkileyici duruşu, projeyi özel kılan unsurlardan biriydi.
Başak: Bu proje benim için tam anlamıyla güçlü bir karaktere sahip bir mekan yaratma süreciydi. Maskülen çizgiler, net hatlar ve koyu tonlar mekâna keskin bir duruş kazandırdı. Ama işin en güzel yanı bu sertliğin içinde sıcak bir atmosfer yaratabilmekti. Güçlü ama yaşanabilir, iddialı ama samimi bir mekan tasarlamak gerçekten heyecan vericiydi!

Stüdyonuzun sanata olan ilgisi projelere nasıl yansıyor?
Furkan: Sanat benim için tasarımın ayrılmaz bir parçası. Özellikle modern heykel sanatına ve soyut ekspresyonizme büyük bir ilgim var. Mekan tasarlarken, sanat eserlerinin mekanla nasıl etkileşime girdiğini düşünüyorum. Bir tablo, bir heykel ya da özel tasarım bir obje, ortamın atmosferini tamamen değiştirebilir. Bu yüzden projelerimizde sanatın mekanla bütünleşmesini sağlamak benim için çok önemli.
Betül: Sanat, mekanın ruhunu şekillendiren en güçlü unsurlardan biri. Tasarım sürecinde sanatın farklı disiplinlerinden besleniyoruz—bazen bir tablo, bazen bir heykel, bazen de mekanın kendisi bir sanat eseri gibi kurgulanıyor. Sanatın verdiği duygu, tasarımın atmosferini belirleyen en güçlü unsurlardan biri.


Kapsül ürün koleksiyonlarınızdan biraz bahseder misiniz, projelere özel ürün tasarlamak süreci nasıl etkiliyor?
Betül: Capsule 86 bizim için sadece bir koleksiyon değil, uzun yıllar emek vereceğimiz, tasarım dünyasında kendimizi ifade ettiğimiz bir alan. Her ürün, mekanın kimliğini tamamlayan özel bir dokunuş taşıyor. Malzeme seçiminden form detaylarına kadar her aşamada, özgün ve karakteristik tasarımlar yaratıyoruz.


Günümüzde mimaride öne çıkan sürdürülebilirlik, geri dönüşüm gibi kavramlar sizin çalışmalarınıza nasıl yansıyor?
Başak: Bu yaklaşımı projelerimizde görmek gerçekten ilham verici. Sürdürülebilir tasarımın sadece bir tercih değil, bir sorumluluk olduğunu düşünüyoruz. Studio86 Interiors olarak, çevreye duyarlı ve uzun ömürlü mekanlar yaratmayı hedefliyoruz. Tasarımın estetik ve işlevselliğin ötesinde, doğaya duyarlı bir duruş sergilemesi gerektiğine inanıyoruz.

Big See Ödülü’nü kazanmanız oldukça etkileyici. Bu ödül sonrası projelerinize olan yaklaşımda bir değişim oldu mu?
Furkan: Bu ödül, tasarım yaklaşımımızı daha ileriye taşımamız için önemli bir dönüm noktası oldu.
Mimarinin olmazsa olmazları neler?
Betül: Mimarlık bizim için sadece bir meslek değil, bir yaşam biçimi. Tasarım sürecinde her detayın bir anlamı olmalı; malzeme, ışık, dokular… Hepsi bir hikaye anlatıyor. Sürdürülebilirlik ve zamansızlık, bizim için tasarımın en önemli unsurlarından. Mekanın sadece estetik değil, aynı zamanda duyusal bir deneyim sunmasını hedefliyoruz.
Furkan: Mekan tasarlamak, aslında bir duygu yaratmak demek. İnsanların içinde kendini iyi hissettiği, akışkan ve karakter sahibi alanlar oluşturmak bizim için çok önemli. Tasarımın sadece görsel değil, aynı zamanda deneyimsel bir boyutu olmalı. Her proje, bir sanat eseri gibi düşünülmeli; mekanın içinde hareket eden her unsur, bir kompozisyonun parçası olmalı.
Başak: Mimarlık, bir bakış açısı. Yaşam alanlarını şekillendirirken konfor, estetik ve işlevselliği bir arada düşünmek gerekiyor. İyi tasarlanmış bir mekan, içinde yaşayanlara ilham verir, onların ruhunu besler. Bizim için önemli olan, tasarımın sadece güzel görünmesi değil, aynı zamanda yaşanabilir ve anlamlı olması.