TAG Heuer, Omega, Hublot, Blancpain ve şimdilerde kendi saat markası JC Biver Watches ile saatler arasında geçen bir ömür Jean-Claude Biver’inki… Zaman, saat dünyasında bir başka akıp giderken zamanla bir usta olmayı Jean-Claude Biver’e sorduk.
Yüksek saatçilik dünyasının usta isimlerinden biri olarak ustalığı nasıl anlatırsınız?
Kırk sene önce sahip olmadığım deneyim, sabır ve vizyona sahibim. Bugün sahip olduğum el becerisi, soğukkanlılık, dikkat, daha kaygısız olma hali ve tutarlılık bundan yıllar önce yoktu. Artık duvarın iki tarafını da deneyimlemiş biri olarak ustalığın büyük bir zenginlik olduğunu düşünüyorum.
Kariyeriniz boyunca Blancpain, Hublot ve Tag Heuer gibi çeşitli markaların yönetiminde bulundunuz. Farklı markalara nasıl uyum sağlıyordunuz?
Çalıştığım tüm bu markalar için ortak noktanın sevgi olduğunu söyleyebilirim. Markaları sevmeseydim adapte olmam mümkün olmazdı. Kimliklerine duyduğum saygı ve sevgi her zaman çok etkili oldu.
Pazarlama alanında genel stratejinizi nasıl belirliyordunuz?
Pazarlama ve ticari stratejilerim her zaman markanın felsefesini temel alarak gelişti. Markaların köklü miraslarına ve felsefelerine titizlikle yaklaşılması gerektiği fikrindeyim.
Sizin için en zorlayıcı marka hangisiydi?
Beni en çok zorlayan markalardan biri TAG Heuer’di, uyum sağlamak güç oldu. Kalben ve ruhen kendimi en yakın hissettiğim marka ise Blancpain idi.
Geçtiğimiz yıllarda kendi markanız JC Biver Watches’ı duyurdunuz. Biraz markanızdan ve ürettiğiniz saatlerden bahsedebilir misiniz?
JC Biver Watches, elli senelik meslek hayatımda hiçbir zaman tam olarak kullanmadığım ve geliştirmediğim ürün ve konseptlerle karakterize edilen bir marka. Geçmişte yaptıklarımı tekrarlamanın katacağı bir zenginlik ve yeni bir değer yok, bu yüzden JC Biver Watches kendine has bir marka.
“Zamanın genellikle sizden yana olduğunu asla unutmamalısınız.“
Yeni markanızda oğlunuz Pierre Biver ile birlikte çalışıyorsunuz. Genç kuşağın yüksek saatçilikteki yerini nasıl buluyorsunuz?
Genç nesil dinamik, hızlı ve üretken; ancak zaman faktörünü genellikle göz ardı ediyorlar. Şahsi fikrim idari zorlukları ve insan ilişkilerinin tuzaklarını görmezden gelmeye meyilli oldukları yönünde.
Elli yılı aşkın deneyiminizle saat dünyasının bugünkü durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bugün saat piyasası çok açık bir şekilde segmentlere ayrılmış durumda. Bir tarafta süper lüks markalar (6-10 markanın hâkimiyetinden bahsedebiliriz), diğer tarafta ise ulaşılabilir segmentteki markalar bulunuyor. Bu segmentasyonun ortasında konumlanıp da başarılı olmak pek kolay değil.
Yüksek saatçilik, mekaniğin yanı sıra arkasında felsefe barındıran bir dünya. saatçiliğin size öğrettiği, hiç unutmayacağınız bir ders var mı?
Öğrenmem uzun zaman aldığı için asla unutmayacağım şey, sabrın getirdiği verimlilik ve bilgelik. Benim için hayattaki altın kurallardan biri kesinlikle sabırdır. Zamanın genellikle sizden yana olduğunu asla unutmamalısınız.
Bugüne kadarki en büyük gurur kaynağınız nedir?
Elli yıl boyunca benimle birlikte çalışarak sorumlu olduğum saat markalarının başarısına katkı sağlayan insanlar yaşamım boyunca en büyük gurur kaynağım oldu.
Tıpkı saat mekanizmaları gibi hayat da çok komplike. Yaşamın karmaşık ve öngörülemeyen halleriyle nasıl başa çıkıyorsunuz?
Kimi zaman beklemediğimiz ve istemediğimiz durumlarla karşılaşırız, baş edebilmek için sakin bir kafayla ve baskıdan uzak bir şekilde hareket etmemiz gerekir. Sabır ve bilgelik göstermek en iyi çarelerden biridir.
Sizin gibi bir saat efsanesinin saat koleksiyonunu merak ediyorum. Bize biraz koleksiyonunuzdan bahsedebilir misiniz?
Saatlerin altın çağı olduğunu düşündüğüm 60 ve 70’li yılların saatlerini çok severim. Koleksiyonum da yıllar boyunca gelişen saat zevkimin ve saat sanatına yaklaşımımın bir izdüşümü.
Bir başka hobiniz daha var; peynircilik. nereden geliyor bu merak?
Peynir beni, saatçiliğin doğduğu 15. yüzyılın İsviçre vadilerine götürüyor. Karakterlerine ve doğalarına neredeyse tamamen zıt olan saatçilik zanaatını bu dönemin çiftçileri geliştirmişti. Bu çiftçilerin saatçilikten önceki gelir kaynağı ise süt ve süt ürünleriydi. Saatçiliğe olduğu kadar peynire de merak duymamım sebebi, saatçiliğin mimarlarının anısına duyduğum saygı.
Röportajı bitirirken okurlarımız için Jean-Claude Biver’den bir tavsiye duymak isterim…
Bir tavsiye değil fakat herkesin geçimini hayattaki tutkusundan sağlayabilmesini dilerdim.
- Arsen Yarman ile Osmanlı’da Mücevherin İzini Sürmek
- Bir Devrin Sanatçısı: Alev Ebüzziya
- Mehmet Güleryüz’ün Ustalığa Başkaldırısı
Bu yazı, Saatolog 2023-24 sayısında yayımlanmıştır. Yazıdaki fotoğrafların yayın hakları Saatolog ve saatolog.com.tr mecralarına ait olup yazılı ön izin olmaksızın hangi ortamda olursa olsun kullanılması yasaktır.