Saatolog.com.tr

Saatolog.com.tr Logo

Elementlerin Gücü Adına: İmge Göklü

28 Şubat 2024
Elementlerin Gücü Adına: İmge Göklü
İnsan hem seramik sanatçısı hem bahçıvan hem de kahve uzmanı nasıl olabilir? Yanıtı İmge Göklü’de. Genç sanatçı, elementlerin gücüyle yaratıma doymuyor.
Instagram’da onu sık sık torna başında görüyoruz. Ghost sahnesinden fırlamış gibi çamuruyla oynuyor. Ama Demi Moore’dan farklı olarak yüzü gülüyor. Torna başında hep mutlu gibi. Seramiklerinin yanı sıra bahçıvanlığı ve nitelikli kahve uzmanlığıyla da adeta bir paket gibi İmge Göklü. Hayatın daha manuel bir yanında durma çabası olanlara, doğanın karşısında hürmetle eğilenlere, yaratıma önem verenlere ilham vereceği kesin. Oysa gencecik yaşına rağmen bir kırılma anıyla buraya gelmiş eski bir avukat o. Adliye koridorlarından torna başına dönüşen yolculuğunu kendisinden dinleyin.
Fotoğraf: Batuhan Kıran
Fotoğraf: Batuhan Kıran

Biraz anlatır mısın, avukatlıktan seramik sanatçısına nasıl dönüştün?

Başkent Üniversitesi’nde hukuk okudum ben. Çok da isteyerek okumadım aslında. Çocukluğumda da çok okuyabilen biri değildim, sıkılırdım, görsele daha yakınım sanırım. O zaman da derslerde fırınlanabilir hamurdan heykelcikler yapardım. Annemin ısrarıyla okudum ama onu da anlayabiliyorum şimdi. Dünya batsa devam edecek mesleklerden biri. Benim hukukta, kardeşimin de tıpta okumasını istedi. Okuduk da. Şimdiyse gördüğünüz gibi.

Sen ne istiyordun?

Ben aslında endüstri ürünleri tasarımı, mimarlık ya da peyzaj mimarlığı istiyordum. Ortaokulu ve liseyi ODTÜ Geliştirme Vakfı’nda okudum ben. Bir gün meslek tanıtımına bir bey gelmişti, Ve dedi ki; “Etrafınıza bakın, ne görüyorsunuz?” Herkes kapı, masa filan diyor. “İşte arkadaşlar ben gördüğünüz her şeyi tasarlıyorum” dedi. Ben şoka girdim. “Böyle bir meslek mi varmış?” dedim kendi kendime. Meğer endüstri ürünleri tasarımcısıymış. Çok heves ettim ama rehberlik hocamızın yanlış yönlendirmesiyle yapamayacağımı düşündüm ve yazmadım bile.

Sonrasında da hukuk okudun…

Evet, aslında adalet önemli bir kavram hayatımda. Çok fazla düşünürüm bunun üstüne. Temelimde hukuk yatıyor diye düşünürüm ama realitede çok fazla okumam, araştırmam gerekiyor, sorumlulukları, sorunları çok büyük. Yine de yaptım. Hatta Ankara’nın en iyi hukuk bürosunda çalıştım. Ama adliyeye her girdiğimde ruhum sıkışıyordu.

Fotoğraf: Batuhan Kıran
Fotoğraf: Batuhan Kıran

Nerede kırıldı bu döngü?

2016’da bir kaza yaptım ben. Doğum günümde ameliyata girdim. Ölümle burun buruna gelince bir kırılma noktası yaşandı. O güne dek hep benden istenilen şekliyle yaşadım. Görevlerimi yaptım. Ama sonra o kaza, “Bir dakika” dedirtti bana. Kazadan bir süre önce yolum Ankara Küçük Esat’ta F451 diye bir kahveciye düşmüştü. Bir Latte istedim, içtim. Bambaşka bir şeydi. “Bu ne?” diye sordum. Kahveyi yapan Murat, “Kahve” dedi. “E biz ne içiyorduk bugüne kadar?” dedim, “Çööp” dedi. O gün nitelikli kahveyle tanıştım. Sonra ben kahve içmek ve işin aslını öğrenmek için sürekli buraya gitmeye başladım. Sonra bir baktım ben orda fahri baristayım. Bu şekilde kahve dünyasına girdim. Sonra işin içine girince Boxx Coffee’yi keşfettim. Maslak sanayi’de bir kavurmacı Boxx. Kazadan bir süre sonra da İstanbul’a bu sebeple geldim. Sonra sertifikalarımı aldım, çekirdeklere hakim oldum ve 4,5 yıl orada çalıştım.

Bu noktadan sonra kahveci olmanı bekliyor insan…

2020’de bir coffee shop açma hayalleri kurdum ben de. Öyle bir mekan ki; bitkilerin sardığı, seramik atölyelerinin yapıldığı kolektif bir alan hayal ediyordum. Boxx’tan mart ayında ayrıldım ve bir yer bakmaya başladım ama tam o esnada pandemi başladı ve her yer kapandı. Ben de tüm dünyayla birlikte durdum. O dönemde RYS yoga eğitimi aldım. Kendimi bulma yolundaki taşlarım bunlar. Yogayla birlikte içime döndüm, neyi yaparken kendimi iyi hissediyorum diye düşünmeye başladım. Bitkilere de o dönemde yöneldim. Küçükken Kapadokya’ya gitmiştik ve o zaman çömlekçiliğe kafayı takmıştım. “Çömlekçi olacağım” diyordum. Pandemi döneminde geriye dönüp bunları hatırladım. Seramik yapmak istiyordum ama elle şekillendirme değil de torna istiyordum. O sırada Saku Handmade’i, Umut Poyrazoğlu’nu buldum. Hemen eğitim almak için kendisine yazdım ve kısa zamanda başladım. Aynı dönemde Greensquaremeter hesabının sahibi Ahu’dan bitki eğitimleri, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nde de bahçıvanlık eğitimi aldım. Böylece 2020-2023 arasındaki süreçte hayat üçgenim şekillenmiş oldu.

Ve şimdi üç koleksiyona sahip bir seramik sanatçısı olarak karşımızdasın. Seramik yapmanın en zorlu tarafı ne sence?

Dört elementle uğraşıyorum seramikte. En zorlu tarafı bu tabii. Seramik bana sabrı ve teslimiyeti öğretti. Çamurla savaşmaman, teslim olman ve bir olman gerekiyor. Eskiden torna başında çamuru sıkardım. Ama şimdi onunla bir yolculuğa çıktığımı düşünüyorum. “Nereye evrileceksin bakalım?” diyorum. Bu yaklaşımla gidince çamur da elinizin arasından akıp gidiyor. Bu bir iletişim.

Fotoğraf: Batuhan Kıran
Fotoğraf: Batuhan Kıran

Hiç seni çok zorladığı, pes ettiğin oluyor mu?

Tabii, mesela Donut diye bir teknik var tornada. Zor bir teknik. Defalarca yaptım ama hep birleşme noktalarından çatladı. Pes etmedim ama rafa kaldırdım diyelim. Onun daha zamanı değil demek ki. “Yeter bırakıyorum” dediğim zamanlar olsa da sonrasında tekrardan bir dönüyorum. Zaten o da bana “Gel, pes etme” diyor. Ama onu diyen evren mi, seramik mi, ben de bilmiyorum.

El sanatlarında her ürün birbirinden farklı oluyor. Bu özgünlük sana ne düşündürüyor?

Muazzam. Ben bilerek de yapıyorum bunu. Ben tüketici olarak vintage şeylerden hoşlanıyorum mesela. Çünkü artık tekler, eşsizler ve o zamana aitler. Elbette ben vintage bir ürün çıkartamam ama ürünlerimin biricik olmasını sağlayabilirim. Bir ürünün, bir nesnenin sana özel olması, bir tek sende olması bence çok özel bir şey. Mesela yüz saksılarımın hiçbiri birbirine benzemez. İkincisi yok. Kimi asi, kimi gotik.

Koleksiyonları nasıl planlıyorsun?

Çok ana hatlarını çıkartıyorum. Örneğin, “Anti kırılgan” koleksiyonumda hepsinin eşsiz olmasını istedim. Aydınlatma, çanak, bardaklar gibi ürün gamlarını belirledim ve yola çıktım. Sonrası ise planlı değil. Yapım aşamasında kendimi tamamıyla bırakıyorum. Ruhum elim zihnim ne isterse.

Hangi noktada “Bu koleksiyon tamamdır” diyorsun?

O içsel bir şey. Bilmiyorum açıkçası. Mesela yüz saksılarımda siyah bir çanak yaptım. Dudakları vardı. Ben tam bu koleksiyon için çalışırken Hatay depremi oldu. Depremde bizim de çok fazla kaybımız oldu. O kadar üzüldüm, öfkelendim ki saksıların hepsini susturdum. Konuşmalarını istemedim. Hiçbirine dudak eklemedim bir daha.

Fotoğraf: Batuhan Kıran
Fotoğraf: Batuhan Kıran

Nelerden ilham alıyorsun?

Sembolizm, ucundan spiritüalizm ve doğanın kendisi. Doku yaratırken de özellikle doğa. Zihnimde yakalayabildiklerim bunlar. Rüyalarımda da devam ediyor, not alırsam şanslıyım. İstemsiz yılan işliyorum bolca. Yılanın şimdilerde olumsuz bir algısı var, ama muazzam bir sembolizm. Yeniliği, enerji kanallarını temsil ediyor. Türk mitolojisinde, Şamanizm’de yılan görürsün. Bunun dışında elibelinde, koç boynuzu gibi simgeleri de kullanmayı seviyorum.

Kahve, botanik ve seramik üçlemesini düşünelim. Üçünün ortak olarak sana kattığı şey ne?

En önemli şey, doğanın sunduklarıyla bir bütün olma ve yaratma, yaşatma, yeşertme alanlarına hizmet etme, hatta bir parçası olma diyebilirim. Akabinde öğrenmenin sonsuz olması ve üretmenin, yeşertmenin muhteşemliği ve sürece sabırla yaklaşma geliyor. İyi bir kahvenin, bir bitkinin gelişiminin ve güzel bir seramik ürününün çıkmasının püf noktası çok okumak, araştırmak, çok pratik etmek, hata yapmak ama en önemlisi sürece sabırla yaklaşmak, sonra keyifle sonuçlarını gözlemlemek.

Üçünün ayrı ayrı artılarını söyler misin?

Kahvenin artısı, doğanın bize sunduğu en leziz çekirdekleri demleme ve o tatları deneyimleme fırsatı sunması. Bitkilerin artısı, yaşadığımız dünyanın muazzamlığını yaşam alanlarımızda yaşamak ve yaşatmak. En güzeli yaşam alanlarımızda doğayı taklit ederken bizimle yaşayan bitkilerin gelişimini gözlemlemek, bir bütünün birer parçası olduğumuzu hissetmek. Seramiğin artısı ise, dört elementin bir arada harmoniyle çalışmasını deneyimlemek ve en önemlisi çamuru çok farklı formlara dönüştürerek yaratım, üretim olgusu diyebilirim.

Fotoğraf: Batuhan Kıran
Fotoğraf: Batuhan Kıran

Yaşam üçgenim dediğin alanda en sevdiklerini öğrenebilir miyiz? Mesela en beğendiğin seramikçiler?

Hocam Umut Poyrazoğlu, Sadi Diren, Violaine Toth, Eric Landon, Florian Gadsby ilk aklıma gelenler ancak birçok değerli sanatçıdan ilham alıyorum yolculuğumda.

En sevdiğin bitki?

En sevdiğim bitki çok zor bir soru, hepsi benim bebeklerim, birini seçsem diğerine ayıp olur ama beni en çok heyecanlandıran baharın habercisi, baktıkça içimi umutla dolduran Mimoza diyebilirim.

En sevdiğin çekirdek?

⁠İçmekten en keyif aldığım çekirdek menşei Etiyopya diyebilirim. Ancak çekirdeğin genetik yapısı, türü, yetiştiği toprak yapısı, çiftçinin yaklaşım biçimi, işleme metodu gibi faktörler içtiğimiz kahvenin oluşumunu çok etkiliyor. Boxx’ta çalıştığım dönemde en sevdiğim çekirdek, Mikrolot Endonezya – Java Natural Process çekirdeğiydi. Değişkenlik gösterebiliyor ama elimin gittiği genelde Afrika yöresine ait çekirdekler oluyor.