Saatolog.com.tr

Saatolog.com.tr Logo

Pieter M. van Hattem: Büyülü Anların Avcısı

17 Ekim 2024
Pieter M. van Hattem: Büyülü Anların Avcısı Saatolog Özel Röportaj Pieter M. van Hattem: Büyülü Anların Avcısı
Müzik severlerin hafızalarına işleyen büyülü anların fotoğrafçısı Pieter M. van Hattem, sanatıyla sahne ışıklarının ardındaki hikâyeleri görünür kılıyor.

Müzik kuşkusuz sadece kulaklara hitap etmiyor. İstilacı bir organizma gibi vücudun her yanına işliyor, dönüştürüyor, nefes aldırdığı kadar kesiyor da. Bir şarkı, bir albüm bazen koskoca bir çocukluğun hatırlatıcısı, bir devrimin habercisi ya da aşkın acısı olarak kazınıyor hafızalara. Müziğin sadece dinlenmediği kesin. R.E.M. deyince “Losing My Religion”, The White Stripes deyince “Seven Nation Army” yanıtını almak ne kadar kolaysa Freddie Mercury deyince beyaz atleti, daracık jeaniyle koşturduğu Live Aid sahnesini hatırlamak da o kadar kolay. Beatles’ın Abbey Road ya da David Bowie’nin Ziggy Stardust’ı yeni bir evreye taşıdığı Alaaddin Sane albüm kapağı da bunlardan.

Kimi zaman bir albüm kapağında, kimi zaman bir dergide karşımıza çıkan bu kareler, şaşaalı bir dünyanın parıltılı isimlerini bazen olduğu gibi, bazense hiç görmediğimiz yanlarıyla hafızamıza işliyor. Onları gözümüzde bir ikona dönüştüren, hiç yaşamadığımız anları derin bir çentik gibi hayatımıza işleyense kuşkusuz büyücülükten nasibini almış fotoğraf sanatçıları. Pieter M. van Hattem de bunlardan biri.

Bugüne dek birçok karesi, albüm kartonetlerinde, dergi kapaklarında sayısız kez karşımıza çıktı. Bugünlerde ise çalışmalarından bazıları Ebru Yıldız küratörlüğünde hazırlanmış “Spot Işıklarının Ardında: Müzik Dünyasının Hikayesi” sergisinde İstanbullularla buluşuyor. Sanatçının fotoğrafları için söylenecek çok şey var. Müziğin kendisi gibi, sadece dinlenmiyor. Baktıkça derinleşiyor, düşündürüyor, kışkırtıyor. Büyülü anların avcısı Pieter M. van Hattem’le spot ışıkları ardında zamanın donduğu anların peşine düşüyoruz.

Pieter M. Van Hattem
Pieter M. Van Hattem

İlk olarak işin mutfağıyla ilgili bir soru sormak istiyorum. Bu muhteşem kareler nasıl ortaya çıkıyor? Müzisyenle sahne ışıklarının ardında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Aslında bu duruma ve konuya ayırdığım süreye bağlı. Bunun için bir zaman ayırıyorlar, o yüzden ben de olabildiğince alçakgönüllü olmaya çalışıyorum. Elbette onlara bazı yönlendirmelerde de bulunuyorum, bu da rahatlamalarına yardımcı oluyor. Çünkü bence bir fotoğrafçının yapacağı en garip şeylerden biri “Tamam, şimdi şöyle bir şey yap” demek olacaktır.

Karşınızdaki kişiye bir başlangıç noktası vermeniz gerekiyor. Bazen kafalarında bir hikâye canlandırmalarını istiyor ve bunu bir film çekimi gibi düşünmelerini sağlıyorum. Böylece fotoğrafta anlık bir sahne yakalanmış gibi görünüyor. Kafalarında bir hikâye olması, gözlere biraz daha parıltı katıyor bence. “Fotoğrafım çekiliyor” hissinden başka bir şey hissetmeliler. Hatta bazılarına “Eğer fotoğraf çektirmeyi sevmiyorsanız, bana bu duyguyu gösterin. Seviyorsanız, onu da gösterin. Sadece sıkıntının dışında bir şey verin” dediğim bile oldu.

Müzik fotoğrafçılığı, diğer birçok kategoriden farklı görünüyor. Öznenizin ünlü olmasının getirdiği riskler de vardır. Sizce işinizin en zor tarafı ne?
Planlama, mekân ve halkla ilişkiler sorumlularıyla uğraşmak. Bazen size yepyeni bir mekânda çok az zaman veriliyor ve hızlıca bir şeyler yapmanız gerekiyor. Özellikle de turnede, gün boyunca yoğun bir programa sahip olan sanatçılarla. Bunun yanında her şeyi garantilemeyi seven halkla ilişkiler sorumluları da var. Onlara kalsa, her sanatçı beyaz bir arka plan önünde çekilirdi.

Pieter M. Van Hattem: Büyülü Anların Avcısı
Pieter M. Van Hattem’In Objektifinden Interpol

Herkesin fotoğrafçı ve içerik üreticisi olduğu bir dönemdeyiz. Her gün milyonlarca fotoğraf çekiliyor ve paylaşılıyor. Bunların arasında bir fotoğrafı ikonik yapan şey nedir?
Konu önemli; kompozisyon, ışıklandırma ve Henri Cartier-Bresson’un “Karar Anı” konsepti. Biraz da insanların o kareye bakınca bir nostalji hissetmesi… Aslında bu kadar basit.

Müzikle bu kadar iç içe olmak başlı başına ilham verici. Bunun yanında size ilham veren başka şeyler var mı?
Sürekli meraklı kalmaya ve yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorum: yeni bir beceri, yeni bir dil ya da teknolojiyi yakından takip etmek gibi. İstanbul seyahati, çok ama çok ilham verici bir deneyim oldu örneğin. Ayrıca köpeklerimle ormanda vakit geçirmeyi seviyorum. Vaktimi New York ve Catskill Dağları arasında geçiriyorum; ağaçların arasında kaybolmak ruh sağlığım için çok önemli.

Pieter M. Van Hattem: Büyülü Anların Avcısı
Pieter M. Van Hattem’In Objektifinden Cat Power

Fotoğrafladığınız isimlere bakarak müzik zevkinizi tahmin edebileceğimi hissediyorum, ama teyit etmek isterim. Spotify’da en çok dinlediğiniz beş sanatçı kim?
Cevabım sizi şaşırtabilir! Ama ben Tidal kullanıyorum. Çoğunlukla dinlediğim beş sanatçı; Depeche Mode, Gary Numan, Nation Of Language, John Grant ve Mogwai. Gelecek hafta sorsanız tamamen farklı olabilir, ama Depeche Mode yine listede olur.

Müzik yazarlarının atanamamış müzisyenler olduğuna dair ironik bir söz vardır. Eski bir müzik yazarı olarak sormak istiyorum. Sizce müzik fotoğrafçılığı da bu inanıştan payını almış mıdır? Sizin müzik fotoğrafçılığına yönelmenizin arkasında müzik tutkusu var mı?
Evet, ama benimki müzisyen olma hayalinden olmadı. Çocukken bir albüm (veya kaset) alır, dinlerken sözleri okur ve albüm kartonetine bakardım. Bir süre sonra dinlediğim birçok grubun aynı fotoğrafçıyla (Anton Corbijn) çalıştığını fark ettim ve “Ben de bunu yapmak istiyorum” dedim. Bu arada 50 yaşıma bastım ve kendime bir piyano alıp derslere başladım; belki de kendimden bile sakladığım derin bir sırrım vardır.

Pieter M. Van Hattem: Büyülü Anların Avcısı
Pieter M. Van Hattem’In Objektifinden The Dead Weather

Birçok farklı sanatçıyla çalıştınız. Çalışması en kolay isim kimdi?
Ben çok şanslıyım, pek çok dost canlısı sanatçıyla çalıştım. Birini seçmek zor, o yüzden size iki isim vereyim. Green Day, her zaman en nazik ve işleri kolaylaştıran grup oldu. Gerçekten her çalışmamız güzel deneyimlerdi. Bir keresinde, bir otel odasında geçici bir stüdyo kurmam gerekiyordu. Halkla ilişkiler sorumlusu bana onları fotoğraflamak için 10 dakikadan az zamanım olduğunu söyledi. Tam çekime başladığımızda flaşlarımdan biri patladı. Ortalık bir anda duman ve kıvılcımlarla doldu.  Grup üyeleri hemen etrafımda toplandı, sorunu çözmeme yardım ettiler ve harika fotoğraflar çekebilmem için gereken tüm zamanı verdiler. Diğer bir isim de REM’den Michael Stipe. Çekime geldiğinde son derece ilgiliydi. Kameraya karşı çok cömertti ve her şeye açıktı. Harika bir insandı.

Son olarak biraz da magazinel bir soru sormak istiyorum. Dinlemediğiniz bir müzisyeni hiç fotoğrafladınız mı?
Her zaman! Özellikle ‘nu metal’ ve ‘emo’ türlerinin popüler olduğu dönemde. Sum-41, Korn, My Chemical Romance, Papa Roach, System of a Down gibi çok popüler grupları çektim. Hepsi harika insanlardı ve inanılmaz yeteneklilerdi, ama sanırım benim için müziklerinde yeterince klavye ve elektronik öğe yoktu.