Son birkaç yıldır dilimize pelesenk olmuş, pek çok sektörü etkilemiş bir sözcük var: Kişiselleştirme. Tüketim alışkanlıklarımızın değişmesi, lüks algısının farklı bir boyuta geçmesi ve tüketicilerin kendilerini özel hissetmek istemesi, kişiselleştirme sözcüğünü pek çok marka için baş tacı haline getirdi.
Önceleri kişiselleştirme ile başlayan, insanın yaptığı alışveriş ile kendini özel hissetmesi durumu, ilerleyen zamanlarda yerini bespoke, yani kişiye özel üretim düzenine bırakmaya başladı. Pek çok marka, yeni nesil tüketicilerin ana akım parçaları satın almak isteyeceğini hesaplarken, yeni nesil ters köşeye gol atarak nostaljik hislerinden kopamadığını gösterdi ve sokak stilinin güncel markaları eşofman altlarını koleksiyonlarına dahil ederken, bir anda kişiye özel takım elbise üretiminin yükselişe geçtiğini fark etti. Spor ayakkabıları artık sahiplerinin renklerini ve isminin baş harflerini taşır oldu. Yaşam alanlarımızda sadece kendi evimizde olduğunu bildiğimiz mobilyalar, tablolar, objeler yerlerini aldı. Bunların hepsi, kendimizi özel hissetmek için attığımız adımların sonucuydu.
Bespoke anlayışı sadece hızlı tüketim sektörlerinde değil, yatırım niteliği taşıyan parçalarda da etkisini gösterdi. Özellikle geçtiğimiz sene, pandemik krizin etkisiyle yatırım olarak görülebilecek tüketimlerde bespoke anlayışı yükselişe geçti. Rolls-Royce çatısı altında bulunan Bespoke Collective de zorlu bir sene olmasına karşın 2020’de başarılı tasarımlara imza attı.
Rolls-Royce’un CEO’su Torsten Müller-Ötvös, İngiltere Goodwood’da bulunan Rolls-Royce Bespoke Collective’in elde ettiği başarının, 2020’nin sunduğu kısıtlamalara rağmen oldukça geniş bir ölçekte olduğunu söylüyor. Eskiye kıyasla kişiye özel üretim siparişlerinin artış göstermesini, hem Bespoke Collective’in yaratıcı dünyasına hem de tüketicilerin kendilerini iyi hissetmek istemelerine bağlıyor.
Tasarım ekibinin sipariş üzerine ele aldığı tasarımlardan birkaçına göz atmak bile Rolls-Royce mirasının geçmişten geleceğe ne kadar etkili ve güçlü bir şekilde uyarlanabildiğini bir kez daha ispat ediyor. Kimi tasarımlar ironik Cullinan’ı Rus dağlarından alınan ilhamla yeniden yorumlarken, kimisi Tokyo’da bir alacakaranlık anından esinleniyor ya da Güney Afrikalı bir sanatçının estetik anlayışını Phantom modelinin şasesine taşıyor…