Ayşen Zamanpur, kurucusu olduğu Silk and Cashmere markasıyla 30 yıldır başarılı bir girişimcilik örneği sergiliyor. Zamanpur’la İç Moğolistan’daki Copra Hircus kaşmir keçilerinden ilhamla başlayıp dünyanın dört bir yanında mağazalar açan Silk and Cashmere’in hikâyesini konuştuk.
Moğolistan’a yaptığınız bir yolculuk sırasında Silk and Cashmere’in tohumları atılıyor. Bundan önceki kitabınız Kaşmir Yolu’nda bahsediyorsunuz aslında, markanızın kuruluş hikâyesini bir de sizden dinlemek isteriz.
1992’lere dönersek, o dönemde henüz ne perakende bugünkü kadar çekici bir sektördü, ne de marka konusu bu kadar gündemde olan, bu kadar parlak bir konuydu. Girişimcilik kavramı ise neredeyse yoktu. Biz defalarca yaptığımız seyahatler, araştırmalar, fizibiliteler sonucunda dünyada kaliteli ama ulaşılabilir lüks alanında bir kaşmir markası olmadığını fark ettik. Sadece Türkiye değil, dünyaya da göz dikmiştik. Böyle bir nişi bulup o nişe yönelik küçük bir ekiple, çok az sayıda insanla, sayısız seyahatler ile çok yoğun çalışarak bir marka yaratma öyküsü bizimkisi… Üstelik ne kaşmir ne de ipek ülkemizde vardı. Bizse dünyayı hedefliyorduk.
Merkez üssünü, beyin takımını ve yaratıcı kadroları Türkiye’de konuşlandırdık. Üretimimizi ise her iki değerli hammaddenin ana vatanı olan İç Moğolistan /Çin’e kaydırdık. 1992’de ilk joint venture (ortak yatırımı) yapan yabancı şirketlerden biri olduk.
Yıllar içinde dünyanın en seçkin alışveriş ortamlarında kendi mağazalarımızı açarak, bayilikler vererek ya da korner açarak çok sayıda ülkede ipek ve kaşmir alanında sevilen sayılan bir marka olmayı sanıyorum ki başardık.
- Çevirmen Müge Günay’ın Gözünden Nobel Ödüllü Yazar Abdulrazak Gurnah
- Gökhan Ergan Anlatıyor: Ormanlar Neden Yanıyor?
- Atatürk’ün Yolumuza Işık Tutan Sözleri
Kaşmiri “tendeki medcezir” olarak tarif ediyorsunuz. Nedir kaşmiri bu kadar değerli kılan? Biraz bahsedebilir misiniz?
Evet, saf kaşmir teninizde medcezir hissi yaratır… Bulut gibi verdiği hissi, sizi sarmalayan ama yakmayan, acıtmayan, batmayan, sadece keyif veren dokusunu en iyi anlatan bu cümleyi çok beğenerek sloganımız haline getirdik.
Ayşen Zamanpur, Diren Keçi kitabını yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Diren Keçi, tam olarak bir markanın direniş öyküsü. Eksiği var, fazlası yok. Bana hayatta en çok ne yaptınız deseler, direndik derim. Kitabın başlığı da buradan geliyor haliyle. Çünkü Silk and Cashmere’i yaratmak zordu. Çünkü kaşmir dünyada çok kemikleşmişti, bu alanda biz marka yarattık diye ortaya çıkmak zordu. Moğolistan’da iş yapmak, ekip kurmak, yaşatmak hepsi zordu… Tüm bunların üzerine Çin dağılma tehlikesi yaşıyordu. Berlin Duvarı yıkılmış, Rusya dağılmıştı. Bölgede ve ekonomide binlerce risk vardı… Ve tabii İsviçre’de, Paris’te, Londra’da, Barcelona’da ve Rusya’da mağazalar açmak, onları yaşatmak da zordu… Diren Keçi’de de bahsettiğim gibi en büyük zorluk, Türkiye’nin Çin’e karşı zaman zaman aldığı çok sıkı ve siyah beyaz önlemler yüzünden tüm iş yaşamım boyunca her zaman yaşadığım endişe ve korku oldu. Çin’e karşı alınan çok sıkı önlem, tedbir ve yasakların en büyük zararını gören şirketlerden biri olduk. Hatta zararını en büyük gören şirketiz.
Kimse de bunlar kendi çabalarıyla ve teşviksiz bu kadar saygın ve seçkin bir marka olmuşlar diye koruyup kollamadı. Sadece ödül verdiler, bunun dışında hiçbir destek görmediğimiz gibi hep büyük sorunlar da yaşadık. Tüm bu nedenlerden dolayı ikinci kitabımın adı Diren Keçi. Kitapta anlattım her şeyi. Sembolümüz olan kaşmir keçisi gibi zoru başarmak için asla yılmadan, her şeyi göze alarak 30 yıldır inatla, sabırla ve kararlılıkla ayaktayız…
Kitap okuruna hangi mesajları veriyor?
Genç nesillere, kadınlara, tüm girişimci ruhlara belki yaşadıklarından bıkıp erken vazgeçmeyi düşünenlere, annelere biraz cesaret vermek, yol göstermek olmasa da belki biraz ışık tutmak ve yılların süzgecinden geçen deneyimlerimden süzdüklerimi bırakmak istedim.
Markanızı ikinci nesle teslim ettiniz, bu devredişte nasıl hissediyorsunuz?
Çocuklarım Ferhat ve Yasemin her yerde, her konuda başarılı olabilecek iki genç. Bu iki başarılı gencin markaya sahip çıkmaları, Silk and Cashmere’i devir alıp kabullenmeleri hayatta en mutlu olduğum ve kendimi en şanslı hissettiğim konulardan biri oldu. Üstelik çok da güzel işler başarıyorlar. Mesela Black Friday’i Türkiye’ye Ferhat ve ekibi getirdi, üç sene sadece biz yaptık, kimse katılmadı. Şu an Black Friday, Türk perakendesinin tartışmasız ve uzak ara en büyük olayıdır, en büyük kampanyasıdır. Bir yandan e-ticarette çok iyiyiz, ki genç nesil e-ticarette bizi 2025 hedefine 2022’de ulaştırdı.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Kadınlarla ilgili sosyal sorumluluk projelerimize de değinmek isterim bitirmeden. 8 yıldır Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde kadın emekçilerle birlikte atölyelerimizde ipek üretiyoruz, hem istihdam sağlayıp hem de satış gelirlerinden onlara katkıda bulunuyoruz. Böylece 18 yıldan beri devam etmekte olan ve gittikçe gelişen bir projeye imza attık. Bir gerçek var; ülkemizde maalesef sorunlar hep oldu. Bitmedi, bitmiyor ama şu da bitmedi: Her zaman girişimciler olacak, her zaman parlak yepyeni fikirler olacak, her zaman dünyayı daha güzel bir dünya yapmak için çaba gösteren, yaratıcı, özverili ve çalışkan insanlar olacak. Umut hep var…