2021 Nobel Ödülü’nün sahibi Tanzanya doğumlu yazar Abdulrazak Gurnah oldu. Okurlarına kültürel olarak çeşitlenmiş bir Doğu Afrika portresi sunan Gurnah’ı, yazarın Sessizliğe Hayranlık, Deniz Kenarında, Son Hediye ve Terkediş kitaplarını Türkçeye çeviren ve yazarı en iyi bilen isimlerden Müge Günay’dan dinledik.
Abdulrazak Gurnah’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan pek çok kitabının çevirmenliğini siz yaptınız. Çevirmeninin gözünden Gurnah nasıl bir yazar?
Gurnah, Zanzibar doğumlu. 1960’ların sonunda İngiltere’ye göç ediyor, orada Kent Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı ve sömürgecilik sonrası dönem edebiyatı üzerine 2017’de emekli olana kadar ders veren bir akademisyen aynı zamanda. Romanlarında sömürge dönemi ve sonrasının yol açtığı tahribatı, göçü, göçmenliği, yabancı olmayı, yurdu ve yurtsuzluğu indirgemeci bir neden-sonuç ilişkisine, tek bir sebebe bağlamadan, bunların farklı veçhelerini romanının ona sunduğu anlatım imkânları sayesinde sembollerle ve katmalı hikâyelerle ören güçlü bir anlatıma sahip bir yazar.
Sessizliğe Hayranlık, Deniz Kenarında, Son Hediye ve Terkediş, sizin çevirdiğiniz Gurnah kitapları arasında. Her bir metnin çeviri süreci kendi içerisinde muhakkak farklıdır, fakat genel olarak Gurnah çevirmeyi nasıl anlatırsınız?
Gurnah’ın yazınında psikolojik düzeyde yoğunluk taşıyan pek çok karşılaşma, yüzleşme, hesaplaşma var, bunun yanı sıra mizah ve ironi mesafesini iyi koruyan bir yazar olduğu için cümlenin anlamını hakkıyla vermek, doğru kelimeyi seçmek ve onun üslubuna mümkün olduğunca yakın ifade etmek özen ve dikkat gerektiren bir süreçti.
Bir yanıyla da Gurnah ana dilinde yazan bir yazar değil, çevirmen olarak eseri ana dilinde vermeyen bir yazarın metnini çevirirken bir farklılık görüyor musunuz?
Gurbah, anadili İngilizce olmasa da İngilizceyi ustalıkla kullanan bir yazar ve bu anlamda dil hakimiyeti anadili İngilizce olan herhangi bir romancıdan farklı değil.
Bir yazarla bu şekilde bir ilişkilenme haline girmek nasıl hissettiriyor, Gurnah’ın sizde özel bir yeri var mı?
Evet, var tabii. Bir yazarın dört kitabını çevirdikten sonra o yazarı bizzat tanıyormuş gibi hissediyor insan. Yazdıklarıyla ilişki kurabildiğim bir yazar; onun hakikat arayışını, dile getirdiği meseleleri Türkçeye aktarmış olmaktan mutluluk duyuyorum.
Gurnah’ın Nobel Edebiyat Ödülü alması hakkındaki düşünceleriniz nedir? Üstelik karşısında Milan Kundera gibi oldukça güçlü bir aday da vardı…
Her sene güçlü adaylardan söz ediliyor ama ödülü kazanan açıklanana kadar akademiye hangi yazarların neden aday gösterildiğini kimse bilmiyor. Gurnah, Afrika üzerine, sömürgecilik üzerine çalışan romancılar ve akademisyenlerce uzun süredir takip edilen, önemli eserler veren, iyi bir edebiyatçı. Bu ödülle birlikte sömürgecilik sonrası dönem edebiyatına yaptığı katkıların daha geniş bir okuyucu kitlesinde karşılık bulacak olması elbette çok sevindirici.
İsveç Akademisi Daimi Sekreteri Mats Malm, Gurnah’ın ödülü alma gerekçesini “kültürler ve kıtalar arasında sömürgeciliğin etkilerini ve sığınmacıların kaderini merhametle ele alması” olarak sundu. Buradan hareketle postkolonyal edebiyat türünde Gurnah’ın yeri hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyoruz.
Gurnah’ın romanları, her ne kadar konu edindiği meseleler bakımından sömüren-sömürülen, tahakküm kuran ve tabi olan gibi hiyerarşik konumlar içerse de okurun düşüncesini herhangi bir yöne çekmek, ona haklıyı, haksızı, mağduru göstermek için yazılmış romanlar, yani tezli romanlar değil. Gurnah’ın, sömürgecilik sonrası yazının bazı alegorik anlatılarında gördüğümüz intikamcı, öfkeli bakış açısının cenderesinden kurtularak insanı ve insani durumları kahramanın ulusal-etnik kimliğinden bağımsız da ortaya koyabilen bir yazar olmasıyla ve bir anlatım biçimi olarak romanı, çok boyutlu ve çetrefil konuların çelişkili yönlerini de içererek anlatabileceği bir vasıta olarak görmesiyle öne çıktığını düşünüyorum.