21. yüzyılın en çarpıcı saati MoonSwatch sadece bir pazarlama başarısı değil, belki de yüksek saatçilik için olağanüstü bir fırsatı simgeliyor.
Aslında başlığı “Swatch mağazası önündeki kuyrukta yüzlerce kişiyle birlikte 2,5 saat bekleyip saat alamayan bir saatseverin düşünceleri” diye yazmak eğlenceli olur diye düşündüm ama çok uzun olacağı için editörün gazabına uğrama ihtimali yüksekti. Ayrıca toplamda 2,5 saat değil, bir Omega Speedmaster Professional için 13 yıl beklediğimi düşünüyorum. Ama nasıl?
2008’de mekaniksaat.com isimli bir adres alıp blog tutmaya başlamıştım. O sıralar pek kimseyi tanımıyor, kendi halimde yazılar yazıyordum. Her şeyi değiştiren, Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi’nde “Zamanın Görünen Yüzü: Saatler’” isimli 13 Mart–28 Haziran 2009 tarihleri arasında düzenlenen sergi oldu. Aradan 13 yıl geçmiş. Ancak bu sergi benim için birçok şeyi değiştirdi. Bu sergi vesilesiyle muhteşem saatlerin yanında bunca yıldır sohbet etmekten hiç bıkmadığım harika insanlarla tanıştım. Aynı zamanda dert sahibi de oldum.
Sergilenen saatler bir yana sergiyi gezenlerin kolundaki saatlerle başlayan sohbetlerin konusu olan saatler, kitaplardaki saatler, şiirlerdeki saatler şeklinde uzayıp giden bir dizi saatle başlayan dertler yumağı zaman makineleri beni zaten pençeleri arasına almıştı ama artık geri dönüşü olmayan noktaya geldiğimi görmemiştim. Şikâyetçi olduğum düşünülmesin, dert ama tatlı bir dert bu. Sayısal Loto oynadıktan sonra rüyada Rolex Oyster Perpetual görmenin normalleştiği bir dert.
Neyse efendim, sergi bitmeden birkaç defa gittim ve zamanın görünen yüzlerine defalarca baktım. Haziran ayı sonunda, yani serginin son günlerinde Belçika’dan Mete abim geldi. Buradaki birkaç saatseverle hemen bir organizasyon yaptık. Hem sergiyi gezdik hem de Recep Gürgen Usta’yı arkadaşlarla tanıştırdım. O gün Galata Köprüsü’nün altındaki bir restoranda bir saat forumu kurma düşüncesi de oluştu ve ilk saat forumunu ilerleyen zamanlarda kurmuş olduk. Fakat böylece ben saatlere daha fazla gömülmüş oldum. Arada İstanbul’daki arkadaşlarla Beşiktaş’ta buluşmalar yapıyorduk. Çok güzel saatleri olan arkadaşlar vardı, koyu sohbetlere gömülüyor ve saatin kaç olduğunu unutuyordum.
Nefret ettiğim tek şey sahte saatler üzerine konuşmaktı. Orijinal ve müthiş saatlere sahip olan bazı arkadaşlar bile anlam veremediğim bir şekilde “Bu saati orijinalinden ayırmak mümkün değil” diye konuşuyorlardı. Sonra ETA mekanizmalı olmasıyla övündükleri sahte bir tasarıma sahip saatleriyle övünüyorlardı. Otobüslerde, minibüslerde milyonluk saatler takan bileklere rastlıyordum. Oris firmasına bayılırım. Onların 2010’larda “Real Watches for Real People” (gerçek insanlara gerçek saatler) gibi çok güzel bir slogana sahip kampanyaları vardı. Ben de öyle düşünüyordum. Klişe tabirle hiç “ikonik” bir saatim olmadı ama gerçek saatlerim vardı. Her ne kadar tasarımını sevsem de sahte bir saati bileğimde görmek istemem.
Moonswatch için kuyrukta beklediğim gün de o sohbetleri düşündüm. Meselede değişen bir şey olmamıştı: Hepimiz iyi saatlere acıkmıştık. Kuyrukta saatlerle hiç ilgisi olmayan, Omega’nın adını yakın zamanda duyan ve sadece saati alıp satmak için bekleyen insanlar da vardı ama temel duygu iyi saate olan açlıktı. Aynı anda dünyanın yüzden fazla bölgesinde bizim gibi Swatch mağazaları önünde sırada umutla bekleşen binlerce insan vardı. Ben de Milliyet gazetesinin 1990’ların başında verdiği Büyük Larousse Ansiklopedisi dışında ömrümde ikinci kez böyle bir şey yapıyordum. Benim gibi pek çok insan da kuyrukta beklemenin verdiği sıkıntıya belli bir nedenle katlanıyordu: İyi bir saate kavuşmak.
Cümle âlem biliyor artık, Omega Speedmaster Moonwatch Professional saati gelmiş geçmiş en iyi saatler arasında. Yine de kuyrukta beklemenin verdiği sıkıntı unutulmazdı, saat sevgimi sorgulamama neden oldu. Teyzeler “Bedava saat mi dağıtıyorlar?” diye moral bozucu sorular soruyordu. “Hayır teyzeciğim, asgari ücret kadar fiyatı var” diyordum ama elbette karşılığında anlayışlı bir bakış olmuyordu. Neyse ki kısa zamanda bu duruma da, kuyrukta beklemeye de alışmıştım. Soranlara artık “120 bin liralık saati 4 bin liraya satıyorlar, o yüzden böyle kukumav kuşları gibi derin düşüncelere dalmış bekleşiyoruz” diyordum.
Bilen biliyordur, kukumav (athene noctua) en küçük baykuş türlerinden biri. Benim gibi saatseverlere çok benzeyen bir tür. Kukumavın kendi yuvası yoktur, bahtına ne düştüyse bir yer bulup yerleşir. Ben bu açıdan şanslı sayılırdım; hiç ikonik bir saatim olmadı ama güzel saatlerim var sayılır. Ben de tasarımını çok beğendiğim bir saatim olsun isterdim. Lâkin parayı dolmakalemlere harcadığım için olmadı desem bilmem anlaşılır mı… Ne mutlu ki dolmakalemler saatlere göre daha uygun fiyatlara satılıyor. Yoksa kullan-at dolmakalemlerle yazı yazmak zorunda kalırdım.
Şaka bir yana, iyi bir saate erişmek eskiden çok zordu artık neredeyse imkânsız. Lâkin kalbimizde iyi saatlere duyduğumuz karşılıksız aşk ne olacak? Neyse ki Swatch çıktı ve bu benim 13 yıllık kara talihime ilaç olacak bir saat üretti. Adı üzerinde MoonSwatch, bir Moonwatch değil ama hem bir kronograf hem de yaratıcı renklerde güzel göndermelerle dolu muhteşem bir saat. Kuyrukta bekleyen Omega Moonwatch sahipleri de vardı. Onlar da benim kadar heyecanlıydı. Gelir düzeyimiz farklıydı ama aynı noktada aynı yerde ve aynı saat sevgisinde buluşmuştuk. Özetle, hepimiz iyi bir saate, ikinci bir saate (otomatik saatlerimi sevenler için Swatch’un geliştirdiği “second watch” mottosuna uygun olarak) şahane bir tasarıma ihtiyaç duyuyorduk.
Peki ne oldu? Sanılanın aksine Omega değerinden hiçbir şey kaybetmedi, tam tersine Moonwatch’lar daha bir değerli oldu. Swatch ise mizah ve yaratıcılığın her zaman kazandığını gösterdi. Pek çok markadan bir umudum yok çünkü vizyon sahibi olmak kadranın rengini değiştirmek demek değildir, başka türlü bir yürek ister. Fakat tohum döküldü bir kere, bu gerçeği kimse değiştiremez. Moda sektöründe başlayan işbirliği akımı büyüyerek devam etsin isterim. Herkes kazançlı çıkacaktır, korkmaya gerek yok. Zaten bir kez daha görüldü ki saat ölmedi, saat sevgisi de bitmedi. Yeter ki ortada güzel bir saat görelim; beklemeye ve maaşımızı vermeye, bankadan kredi çekip borç ödemeye razıyız.
Renkli ceketi olan ağır abi Swatch (Nick Hayek) saatseverler için Prometheus (Ken Parker veya Conan) gibi ortaya çıktı ve bize az da olsa ışık getirdi.
MoonSwatch hakkındaki inceleme yazımızı okumak için: