Saatolog.com.tr

Saatolog.com.tr Logo

Elif Sanchez’den Duygusal Bir Kronoloji: Stages Of Love

17 Haziran 2025
Elif Sanchez’den Duygusal Bir Kronoloji: Stages Of Love
“Nada, corazón, mi tormenta pasará.” (Sakin ol kalbim, bu fırtına da geçecek) Elif Sanchez, aşkın yalnızlıkla, sessizlikle, dirençle ve bazen de kayıpla temas eden hallerini ortaya koyuyor.
Elif Sanchez
Elif Sanchez

Zamanı bükebilen sesler vardır. Bir şarkı başlar ve geçmişle şimdi birbirine karışır. Kalbin ritmi değişir, kelimelerden çok titreşimler konuşur. Elif Sanchez’in sesi, böyle bir yerden geliyor. Üç dilde anlatıyor; ama asıl dili müzik. Onun Pasion Turca etiketiyle yayınlanan son albümü Stages of Love, bir iç yolculuğun, bir duygusal zaman çizelgesinin notalara dökülmüş hali. Bu albümde aşk; bir peri masalı olmaktan çok, bir aynaya, bir sarsıntıya, bir yüzleşmeye dönüşüyor. Elif Sanchez, aşkın yalnızlıkla, sessizlikle, dirençle ve bazen de kayıpla temas eden hâllerini dürüstlükle ortaya koyuyor.

Stages of Love, Sanchez’in kendi yazdığı Türkçe, İngilizce ve İspanyolca şarkılardan oluşuyor. Albümün yapımcılığını Elif Sanchez’in kendisi üstlenmiş. Yönetici yapımcı koltuğunda Pasion Turca yer alırken; mix ve mastering işlemlerinde Aurelio Estebanez imzası görünüyor. Albümün görsel kimliği ise fotoğraflarıyla Kaotik Alice, grafik tasarımıyla Audrey Dupre tarafından tamamlanmış. Sekiz parçalık çalma listesiyle bu duygusal kronoloji şu şarkılardan oluşuyor: Bir Zamanlar, Mil Barcos, Seni Bitirdiğimde, Bilmeden Önce, Yağmurlar, Había Una Vez, Pavlus’un Hikayesi ve Bilmeden Önce’nin ikili versiyonu.

Herkes gibi baştan başlayalım. Küçük Elif nasıl bir kızdı? Annesinin dizi dibinde veya asi biri miydi? Siz de eline aldığı tarağı mikrofon yapıp ayna karşısında şarkı söyleyen minik Elif havası almıyorum. Müzik sizi kaç yaşında ve nerede yakaladı?

Müzisyen bir ailede doğduğum için, hayata gözlerimi açtığım andan itibaren müziğin içindeydim. Belirli bir yaşa kadar hırçın bir çocuktum; fakat konservatuvara başladığımda – yaş 10 – bütün hırçınlığım ve enerjim müziğe odaklandı. Asi ama kolay bir çocuktum diyebilirim. Kendi dünyama odaklı, kendi kendime büyüdüm.

Evet, elimde tarakla ayna karşısında şarkı söyleyen bir çocuk değildim çünkü müziği küçük yaşlarımdan beri çok ciddiye aldım. Hep ciddi sahnelerde zor şarkılar söylemek istedim. Çocuk yerine konulmaktan hiç hoşlanmazdım. Bu arada bahsettiğim yaş da 4 filan… O yüzden annem her zaman sahnesinde bana bir şarkılık yer verirdi. Sahne hayatım çok erken başladı diyebilirim.

Aşkı Romantik Bir Peri Masalından İbaret Görmedim

Alman filozof Theodor Adorno, “Müzik, toplumsal gerçekliğin hem bir yansıması hem de ona karşı bir başkaldırıdır” der. Sizce müzik, toplumsal ve bireysel duyguları sadece yansıtmakla mı kalır, yoksa onları dönüştürme gücüne de sahip midir? “Stages of Love” albümünüzde hissedilen yansıma mı, başkaldırı mı ve dönüşüm duygusu mu?

Müzik hem bir aynadır hem de bir kapı aralayıcı. Yani sadece duygularımızı, toplumsal gerçeklikleri yansıtmaz; onları dönüştürme, dönüştürerek iyileştirme gücüne de sahiptir. Bazen bir ezgi geçmişin acılarına dokunur, bazen de geleceğe dair bir umut ışığı yakar.

Stages of Love’da hem yansıma hem başkaldırı hem de dönüşüm var. Albüm, aşkın evrelerini sadece anlatmakla kalmıyor, onları içselleştirip yeniden şekillendiriyor. İçimde bastırılmış, söylenmemiş duygulara alan açtı. Aşkı romantik bir peri masalından ibaret görmeyip, onun içindeki yalnızlıkları, arayışları, kabullenişleri ve kırılmaları da cesurca dile getirdim. Bu anlamda, bireysel bir dönüşümün izlerini taşıyor.

Ama aynı zamanda kadının aşkı yaşama biçimine dair bir başkaldırı da var albümde. Sessiz kalmamayı, içe atmadan duyguları ifade edebilmeyi seçtim. O yüzden bence bu albüm, sadece bir yansıma değil; bir yüzleşme ve dönüşüm hikâyesi.

Elif Sanchez
Elif Sanchez

Sevmenin Ağırlığı

Fransız filozof Simone de Beauvoir, “Aşk, iki kişinin birlikte bir dünya inşa etme çabasıdır” demiş. Sizce aşk, iki kişi arasında bir dünya kurmak mı, yoksa kendi iç dünyamızda bir yolculuk mu?

Simone de Beauvoir’nun tanımı çok kıymetli çünkü aşk gerçekten de iki kişinin birlikte bir dünya kurma çabası. Ama o dünya bazen inşa edilirken, bazen de yıkılırken tanıyoruz hem kendimizi hem de karşımızdakini. Bence aşk, hem iki kişi arasında kurulan bir dünya hem de o dünya içinde kendi iç yolculuğumuzu yapma cesareti.

Stages of Love’da bu iki boyut da var ama albümün kalbi daha çok kişisel bir iç yolculukta atıyor. Albümdeki şarkılar, bir ilişkinin iniş çıkışlarından çok, o süreçte benim içimde olanlara odaklanıyor. Sevmenin ağırlığı, özlemin şekli, kaybetmenin sessizliği, yeniden başlama ihtimali… Bunların hepsi bir başka insanla yaşansa da, asıl etkisini kendi içimde bıraktığı izlerle anlatıyorum. Yani bu albüm, bir aşkın ortak hikâyesinden çok, o aşkın içimde açtığı odalarda dolaşmamın hikâyesi diyebilirim. Ama belki de en gerçek aşklar, hem birlikte kurulan hem de ayrı ayrı derinleşilen dünyalardır.

Kendi aşk hikâyenizden ilham alan, albümde doğrudan yansıyan bir an veya duygu var mı? O anın müziğinizdeki yeri nedir?

Albümde yer alan her şey, kişisel dünyamla ve yaşadığım deneyimlerle doğrudan bağlantılı. Yazdığım her şarkı, içimden geçen bir duygunun, bir sürecin ya da bir yüzleşmenin müzikal ifadesi. Bu nedenle albümdeki hiçbir şey kurgu değil; hepsi yaşanmış, hissedilmiş ve içselleştirilmiş anların yansıması. Aşkın farklı evrelerini anlatırken aslında kendi içsel deneyimlerimi aktardım. Bu da albüme samimi, içten ve gerçek bir derinlik kattı. Her şarkının arkasında bana ait bir an, bir duygu hali var. Bu anlamda Stages of Love, duygusal bir kronoloji gibi; benim geçtiğim yollardan geçen herkesin kendinden bir parça bulabileceği bir albüm.

Müzik Diğer Sanat Dallarıyla Konuşa Konuşa Büyüyen Bir Canlı

Müziğinizde caz, Türk ve Latin müziği gibi farklı türleri bir araya getiriyorsunuz. Farklı disiplinlerden (örneğin edebiyat, dans, görsel sanatlar) ilham almak, bestelerinizde nasıl bir rol oynuyor? Bir şarkınızda başka bir sanat dalından esinlendiğiniz özel bir örnek var mı?

Sanatın bütün dalları bana ilham oluyor tabii. Edebiyat olmadan sözler dökülmez ağızdan; kelimelerin ritmi, anlamın derinliği oradan geliyor. Bir şiir ya da bir roman cümlesi, bazen bütün bir şarkının duygusunu tetikleyebiliyor.

Görsel sanatlar da öyle… Renkler, dokular, bir tablonun boşluğu ya da bir fotoğrafın yakaladığı an, bana müziğin atmosferini kurdurabiliyor. Bazen bir şarkının armonisini resim yapar gibi kurduğumu hissediyorum. Dans ise özellikle ritimle kurduğum ilişkiyi besliyor. Hareketin müziğe cevabı bana bedenin ne hissettiğini gösteriyor. Hatta bir şarkıyı yazarken gözümün önünde hep bir sahne oluyor; o şarkının beden bulmuş hali gibi. Yani müzik, tek başına duran bir şey değil benim için. Diğer sanat dallarıyla konuşa konuşa büyüyen bir canlı gibi.

Elif Sanchez
Elif Sanchez

Durkheim’ın “kolektif taşkınlık” kavramı, müziğin toplu bir coşku ve birlik duygusu yarattığını söyler. Canlı performanslarınızda seyirciyle aranızda böyle bir kolektif enerji oluştuğunu hissettiğiniz anlar oldu mu?

Kesinlikle oldu, hatta sahnede en çok peşinde olduğum şey de bu kolektif enerji. Müziğin bir anda hepimizi aynı duyguda buluşturduğu o anlar… Tarifi zor ama çok gerçek. Sanki sahneyle seyirci arasındaki sınır kalkıyor, hep birlikte aynı şarkının içinde nefes alıyoruz.

Bazen bir şarkının ortasında seyirciden gelen bir bakış, bir gözyaşı, ya da koro halinde söylenen bir nakarat… Bunlar sahneyi bir ritüele çeviriyor. O an herkes kendi hikâyesini yaşıyor ama ortak bir duyguda birleşiyoruz. Bence bu, müziğin en büyülü tarafı. Her konser farklı bir enerji, ama bazı anlar var ki zaman duruyor gibi… İşte o anlarda Durkheim’ın dediği gibi bir taşkınlık oluyor ama bu, gürültülü değil; derin, sessiz ve çok güçlü bir taşkınlık.

Albüm kayıtlarınızda her aşamada dahil oluyor musunuz? Ya da hangi aşamalarında yer almak sizin için daha önemli veya tatmin edici oluyor?”

Her aşamasında mutlaka yer alıyorum. Ya prodüksiyonları tamamen kendim yapıyorum ya da co-prodüktör olarak süreçte aktif şekilde bulunuyorum. Aranjmanların çoğunu ben yapıyorum ya da yapım sürecinde mutlaka dahil oluyorum. Şu ana kadar yüzde 100 içinde yer almadığım hiçbir albümüm ya da single’ım olmadı. Müziğin her katmanında yer almak, şarkının kimliğini ve duygusunu en doğru şekilde yansıtabilmem için vazgeçilmez bir şey.

Son yıllarda yapılan araştırmalar, popüler şarkıların girişlerinin kısaldığını, dinleyicinin dikkatinin hızla dağıldığını gösteriyor. Siz, uzun soluklu ve duygusal derinliği olan bir albümü bu çağda nasıl konumlandırıyorsunuz? Dijitalleşme ve kısalan dikkat süreleri, müziğinizin yapısını veya sunumunu etkiledi mi?

Evet, müziğin yapısını ister istemez etkiliyor. Benim de önceki yıllarda yaptığım şarkılara kıyasla, son dönemde şarkılarımın süreleri kısaldı, doğaçlamalar azaldı. Çünkü bu yeni dinleme alışkanlıklarına göre hareket etmezseniz, şarkılarınız birçok mecrada dinleyiciye sunulmuyor bile.

Gerçek müzik dinleyicisine ulaşmak için bu yönde bazı teknik kuralları takip etmek zaman zaman kaçınılmaz oluyor. Ama bu kurallar uğruna tamamen ruhsuz, algoritma odaklı müzik yapmayı kesinlikle kabul etmiyorum. Müziğim hâlâ duygusal derinliği olan, hikâye anlatan bir yerde duruyor. Kısalan formların içinde bile derinlikli bir anlatım kurmanın yollarını arıyorum. Yani bu çağda müziğimi konumlandırırken, bir yandan günümüz dinleme alışkanlıklarına kulağımı açık tutuyor, bir yandan da özümden, samimiyetten vazgeçmemeye çalışıyorum.

Yapay Zekâ Şarkının Kalbini Atmaya İkna Edemez

Yapay zekâ ve algoritmalar artık müzik üretiminde de rol oynuyor. Sizce aşk gibi karmaşık bir duyguyu, bir algoritma besteleyebilir mi? İnsan dokunuşu olmadan aşkı anlatan bir müzik mümkün mü?

Algoritmalar bir şeyleri modelleyebilir, duygunun biçimsel izlerini taklit edebilir ama aşk gibi derin, çelişkili ve zamana yayılan bir duyguyu gerçekten bestelemek… Bu bence hâlâ insan dokunuşuna, yaşanmışlığa, ruha ihtiyaç duyar.

Yapay zekâ bir aşk şarkısının matematiğini çözebilir ama o şarkının kalbini atmaya ikna edemez. Aşk sadece bir tema değil, bedenle, sesle, sessizlikle, eksiklikle anlatılan bir şey. Ve bunlar algoritmanın değil, insanın alanı. Ben müziğe hâlâ bir tür el işçiliği gibi yaklaşıyorum. Belki gelecekte bu sınırlar daha da bulanıklaşacak ama insan eli değmeden yapılan bir aşk şarkısı, benim için ancak estetik bir egzersiz olur; duygu değil.

Farklı kültürlerden müzisyenlerle çalışmak, yaratıcılığınızı nasıl etkiliyor? Birlikte çalıştığınızda, tek başınıza asla ulaşamayacağınızı hissettiğiniz yaratıcı bir keşif yaşadınız mı?

İnsan, bir arada yaşamak için var. Farklı kültürlerden müzisyenlerle çalışmak da bana bunu hep hatırlatıyor. Her iş birliği, tek başıma asla ulaşamayacağım bir sesin, bir duygunun ya da bir ifadenin kapısını aralıyor. Müziğin ruhu da zaten tam olarak bu paylaşımdan doğuyor.

Aşkı anlatmak için, onu kaybetmiş olmak mı gerekiyor. Kalp kırıklıkları yaratıcılığı daha çok besliyor olmalı…

Eskiden aşkı anlatmak için onu kaybetmiş olmak gerektiğini düşünürdüm. Kalp kırıklıkları yaratıcılığı besliyor gibi gelirdi. Ama sanırım büyüdükçe bunun her zaman doğru olmadığını fark ettim. Aşk sadece imkânsız olunca aşk değil.

Sağlıklı bir ilişkinin içinde bile o kadar çok dönüm noktası, iniş çıkış, duygu karmaşası yaşanıyor ki… 10 yıldır evliyim ve yaşadığımız, atlattığımız, atlatamadığımız, güldüğümüz, ağladığımız her şeyden beş albüm çıkar. Çünkü hayat böyle — insanız ve her ikili ilişkide deniz illaki dalgalanıyor, bulanıyor ve sonra tekrar duruluyor.

Elif Sanchez
Elif Sanchez

İsminiz, sesiniz ben de bir meltem/rüzgâr hissi uyandırıyor. Bu his de çoğu zaman yolculuğu hatırlatır. Sık yolculuk yapar mısınız? Bize üç şehir önerecek olsanız hangileri olurdu ve o neden?

Bu yorum beni çok mutlu etti çünkü müziğimin, ismimin ya da sesimin bir meltem gibi bir şeyler taşıması, hafifçe dokunması tam da hissettirmeyi sevdiğim şey. Yolculuk hali de zaten hem hayatımda hem müziğimde çok baskın. Sık yolculuk yaparım; değişmek, yolda olmak bana hep ilham verir.

İstanbul — karmaşası, çok katmanlı kültürü ve duygusal derinliğiyle hem en zorlayıcı hem de en ilham verici şehir.

Sevilla — müziğin, dansın ve tutkunun iç içe geçtiği, sıcaklığıyla insanın içine işleyen bir şehir.

Atina — tarihiyle, dokusuyla ve biraz da yorgun güzelliğiyle bana hep insan olmanın kırılganlığını hatırlatıyor.

Müzik ve aşk zamanın işleyişini değiştiren, zamanı büken iki şey. Saatolog okuyucularına, kendi yolculuğunuzdan bir cümle armağan edecek olsanız bu ne olurdu?

“Nada, corazón, mi tormenta pasará.” (Sakin ol kalbim, bu fırtına da geçecek) Yani her fırtına diner, merak etme…