Klinik Psikolog Yasemin Meriç ile deprem sonrası toplum psikolojisi ve travmayla başa çıkmak üzerine konuştuk.
Theodor W. Adorno’un “Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz” dediği söylenir. Aslına bakılırsa ne Adorno’un cümlesinin aslı budur ne de bir felaketten sonra şiir yazılamayacağını söylemek istemiştir Alman felsefeci. Adorno, kimi zaman acının dile getirilmesinin ne denli güç olduğunu anlatmak istemiştir Auschwitz’i gördükten sonra. Tıpkı, 6 Şubat’ta sabaha karşı Kahramanmaraş’ta meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki deprem sonrasında tüm yurt olarak paylaştığımız tarifsiz üzüntüyü dile getirmekte zorlandığımız gibi. Yalnız deprem bölgesindeki yurttaşlarımızı değil, toplumun her kesimini derinden etkileyen depremin tüm toplum üzerindeki psikolojik etkisini Klinik Psikolog Yasemin Meriç ile konuştuk.
Deprem kuşağında yaşayan bir halkız, kendimizi mental olarak depreme nasıl hazırlamalıyız?
Doğal afetleri öngörebilmek mümkün olmadığından mental hazırlık sürecinde fiziki ihtiyaçlara odaklanmak önemlidir. Öncelikle evlerimizdeki müdahale edebildiğimiz alanları güçlendirmek, mobilyaları depreme uygun şekilde sabitlemek, deprem çantası hazırlamak gibi ön hazırlıklar yapmak kendimizi daha güvende hissetmemize olanak sağladığından kaygıyı azaltarak psikolojik iyi oluşumuzu da destekler. Bunların yanı sıra deprem hakkında bilgilenmek ve çocukları da uygun bir dille bilgilendirmek çok önemlidir. Bilgilendikçe konunun belirsizliği azalacağından ve bizleri nelerin beklediğini fark edeceğimizden gerekli önemleri daha bilinçli şekilde alabiliriz. Böylece güvende hissetme durumumuz artar ve bu da psikolojik iyi oluşumuzu olumlu etkiler.
Deprem gibi büyük afetler toplumun psikolojik sağlığını genel olarak nasıl etkiler?
Deprem, travmatik ve zorlayıcı bir yaşam olayıdır. Travma, kişinin bedensel ve psikolojik bütünlüğünü tehdit eder ve kendi içinde “T” ve “t” olarak ikiye ayrılır. “T” herkes için travmatik sayılabilecek deneyimleri gösterir ve depremler de buna örnektir. Bu travmaya direkt olarak maruz kalan, bir yakını maruz kalan ve uzaktan da olsa (haberler, sosyal medya gibi) bu olaydan etkilenen kişilerin hepsinin bir travma yaşaması muhtemeldir. Deprem sadece yaşanan bölgedeki insanları değil, genel olarak bu duruma şahitlik eden herkesin psikolojik sağlığını etkileyebilir. Bu etkiler genelde yoğun kaygı barındırır. Kaygı, sinir sisteminin sürekli olarak alarmda olmasına sebep olur. Bu durum da, her türlü tetikleyicilerden gelen bilgilere daha hassas yaklaşılmasına ve hepsinin tehdit olarak algılanmasına neden olabilir. Örneğin deprem ile travmatik bir deneyim yaşayan kişi, depremden bağımsız olarak sokakta yüksek bir ses duyduğunda aşırı tepkiler verebilir.
Afet sonrası toplum psikolojisini sağlam tutmanın yolları nelerdir?
Yardımlaşma, afet sonrası toplum için en iyileştirici yöntemlerden biridir. Yardımlaşırken kendi duygularımızı da dinlemek, duygularımıza yakından bakmak ve hissettiklerimizi diğer insanlarla paylaşmak psikolojik sağlamlığımızı korumanın yollarından biridir. Süreç içinde kontrol edemeyeceğimiz noktalardansa kontrol edebileceğimiz alanlara yoğunlaşmak ve o alanlarda yapabileceklerimiz için harekete geçmek de değerlidir. Olumlu etkiler yaratabileceğimiz kısımlara odaklanıp harekete geçtiğimizde oluşan olumlu şeyler bizlere iyi gelecek ve olumluya odaklanmamıza katkı sağlayacaktır. Bunun sonucunda psikolojik sağlamlığımız desteklenecektir.
Yaşadığımız bu son depremin toplumda yarattığı ortak travmadan nasıl çıkabiliriz?
Depremler tüm toplum için genelde travmatik deneyimlerdir ve her travmatik deneyimi takip eden bir süreç vardır. Her zorlayıcı deneyim herkes için travma yaratmasa da toplumun genelini etkileyen bu tür afetler herkes için zorlayıcı deneyimlerdir. Toplum, öncelikle şok evresini atlatacak ve daha sonra herkes bireysel ve toplumsal olarak bu afetin etkileriyle baş etmeye çalışacaktır. Kişilerin kendilerini zayıf, güçsüz, korkmuş hissetmesi çok olağandır. Duygu paylaşımı çok önemlidir. Ağlama ihtiyacı duyulduğunda bunun karşılanması ve korkuların dile getirilmesi gerekmektedir. Zaman zaman duygularımızı yazmak ve sevdiklerimizle paylaşmak da faydalı olabilir. Kişilerin baş etme yöntemlerinin kuvvetli olması bu noktada önemlidir. Kişilerin çevrelerinden ve yakınlarından sosyal destek almasının iyileştirici tarafları vardır. Yaşanılan zor deneyimleri ve duyguları paylaşmanın toplumsal faydaları olacaktır.
Çocukları depreme nasıl hazırlamalı ve afet döneminde onların mental sağlıklarını nasıl korumalıyız?
Çocukları deprem hakkında yaşlarına uygun şekilde bilgilendirmek çok önemlidir. 4-5 yaşındaki bir çocuğa deprem ile ilgili anlatmamız gerekenler farklıyken 12-13 yaşındaki çocuklara anlatmamız gerekenler farklıdır. Eğer bu bilgilendirmeleri yaşlara uygun yapmazsak çocukları bilgilendirmeye çalışırken anksiyeteyi tetikleyebiliriz. Aynı zamanda çocukların çevreden alacakları yanlış bilgilere de hazırlıklı olmamız gerekir. Okulda, arkadaş çevresinde ve istemsizce maruz kaldıkları sosyal medya içerikleri hakkında konuşmak ve onlara akıllarına takılan, merak ettikleri bir şey olup olmadığını sormak ve bunlar üzerine sohbet etmek önemlidir. Duygularını rahatça dışa vurabilecekleri kanalları açık bırakmamız gerekiyor. Onlara her zamankinden çok daha fazla oyun oynayabilecekleri alanlar açmalıyız. Bazen deprem ile ilgili bilgi vermek için de oyunu ve hikâyeleri kullanabiliriz. Bazen de deprem sonrasında bu travmatik süreçlerde bolca oyun ve oyuncak malzemesini çocukların ellerinin altında bulundurmak faydalı olacaktır. Herhangi bir yönlendirme yapmadan duygularını dışa vurmaları için oynamalarına müsaade etmemiz sağlıklıdır. Eğer yetişkin kaygılı ise duygusal detaylardan ve tepkilerden kaçınarak bilgi paylaşımı yapmak ve sadece sordukları kadarına cevap vermek gerekmektedir. Eğer yetişkin kendisini sakinleştiremiyorsa bu kaygı çocuklara da bulaşacaktır. Bu gibi durumlarda çok küçük yaş grubu dışındaki çocuklarla yetişkinin kendi üzüntülerini ve kaygılarını paylaşması gerekir. Örneğin, “Şu an kendimi çok kaygılı hissediyorum çünkü bir deprem oldu ve binalar, insanlar zarar gördü. Bu sebeple kendimi üzgün ve endişeli hissediyorum. Ancak güvende olmak için tüm yapılması gerekenleri yapıyoruz. Hepimiz güvende olacağız ve iyileşeceğiz,” gibi cümlelerle kendimizi ifade edebiliriz.
Depremden sonra verilen tepkilerin duruma verilen “normal” tepkiler olduğu açıklanarak süreç anlatılmalıdır. Depremden sonra çocukların kendilerini güvende hissetmeleri zorlaşır. Direkt maruz kalmayan çocuklar da bu durumların kendilerinin ve ailelerinin de başına gelmesine dair endişe duyabilirler. Böyle bir durumda hiçbir şey yokmuş gibi davranmak yerine çocuğa hissettiklerinin, korkularının doğal olduğu belirtilmeli ve yalnız olmadığına, ebeveynlerin her zaman onun yanında olacaklarına ve onu koruyacaklarına dair güvence verilmesi çocuk için daha sağlıklı olacaktır.
Kahramanmaraş’ta yaşadığımız büyük deprem beklenen İstanbul depremine olan kaygılarımızı tetikledi. İstanbul ve çevresinde yaşayan kimseler için bu kaygıyla baş etmek için neler önerirsiniz?
Kişi, kaygı ile baş etmek için kendine iyi gelen baş etme yöntemlerini keşfederek başlayabilir. Duygularımızı görmezden gelmemek ve yakın çevremizle paylaşmak önemlidir. Hissettiklerimiz, içinde bulunduğumuz senaryoda normaldir. Bütünlüğümüzü tehdit edecek bir olay olan deprem kendi başına kaygı uyandıran bir durumdur. Deprem gerçeğini kabul ederek bu konuda bilgilenmeye başlamak durumun belirsizliğini azaltacağından kaygıyı kontrol etmede etkili olacaktır. Deprem kuşağında bir ülke olduğumuzdan, herkes kendisi için gerekli önlemleri alarak daha güvende hissedebilir ve güven hissinin artması da kaygıyı azaltmada etkili olacaktır.
Deprem gibi önlenemez afetler karşısında pek çoğumuz “çaresiz” hissediyoruz. Çaresizlik ve böyle durumlarda karşılaştığımız benzeri hislerle nasıl başa çıkabiliriz?
Çaresiz hissetmenin normal olduğunu kabul ederek başladıktan sonra yapabileceklerimize odaklanmak, bu hissin azalmasına yardımcı olacaktır.Her ne kadar kendimizi yalnız ve çaresiz hissetsek de bedensel olarak kendimize iyi bakmak çok önemlidir. Hem fiziksel hem mental hem de ruhsal bir bütünlük içinde olabilmek kendimize ve çevremize yararlı olabilmemize katkı sağlar. Uzaktaysak yardım yollamak, gönüllü desteklerde bulunmak ve yardımlaşmak çaresizlik hissini dönüştürmemize katkı sağlar. Deprem bölgelerindeysek bilgi sahibi olduğumuz alanlarda, sakinliğimizi de koruyarak, ihtiyaç sahiplerine destek olmak da iyi oluşumuzu olumlu etkileyecektir çünkü kişilerin duygularını paylaşmak, onlara bir yardım eli uzatmak ve bu süreçte kurulan bağların iyileştirici gücü yadsınamaz. Tüm bu yardımlaşma sürecinde önceliğin kendi psikolojik sağlığımızı korumak olduğu da unutulmamalıdır çünkü kişi iyiyse başkalarına yardımı dokunabilir.