Roger Waters’la bitmeyen husumeti, Pink Floyd hayranlarının yüksek beklentileri ve raflarda yerini alan yepyeni bir albüm. Bakalım David Gilmour “Luck and Strange” ile eski defterleri kapatıyor mu?
Hatırlayalım… Pink Floyd’un Britanya’nın Falkland Adaları’nı işgalinden etkilenerek çıkardıkları 1983 tarihli “The Final Cut” albümü, topluluk içinde giderek büyüyen huzursuzluğun ve parçalanmaya varan kavgaların izlerini taşıyordu. En büyük hayranları da dahil, aynı görüşteydi ki; Pink Floyd için artık düşüş başlamış, üstelik bu tatsız durum müzikal olarak da sırıtıyordu. Özellikle basçı Roger Waters ile gitarcı David Gilmour arasındaki husumet, (her iki tarafın ayrı ayrı taraftarları olsa da) hayranlarının çoğunun gözünde yakışıksız bir rant kavgasından öte bir şey değildi. İş Waters’ın topluluktan ayrılmasıyla sonuçlandı.
Bu durum rock müzik tarihindeki en uzun süren dargınlık ve kavga olarak kayıtlara geçmekle kalmadı, hangisi albüm çıkarsa ya da bir mevzuda açıklama yapsa, karşılıklı atışmalar temcit pilavı gibi ısıtıla ısıtıla sofralara geldi. Yine öyle oldu: Gilmour’un beşinci solo çalışması “Luck and Strange” yayınlandı ve albüm hakkındaki yorumların birkaç pasajını iki müzisyenin arasındaki kan davası meşgul etti.
Dışardan bakıldığında her iki müzisyen için de ne üretirlerse üretsinler sanki majör sorun, aralarındaki sorunlu ilişkiydi. 2005’te Live 8’deki suni birleşmenin ardından, artık bir araya gelmemeleri gerektiğini daha iyi anlamışlardı. 2022’de, Waters’ın İsrail ve Ukrayna hakkındaki yorumlarının ardından bir tartışma daha yaşanmış; Gilmour’un eşi Waters’ı, “yalancı, vergi hırsızı, ikiyüzlü, kadın düşmanı ve megaloman” olarak suçlamıştı. Gilmour da her kelimesi ispatlanır derecede doğru diyerek desteklemişti.
Yıllar boyunca, Gilmour’un solo çalışmaları istenenleri tam olarak vermekten uzaktı. Ancak 10 yıl aradan sonra çıkardığı albümde bu imajı kırdığını söylemek gerekiyor; “Luck and Strange”de Gilmour tamamen yeni bir ses alanına ayak basıyor. 78 yaşında biri için bu kolay değil…
Ölümlülük ve yaşlanmayı ele alan şarkıların çoğunun sözünü Gilmour’un yazar eşi Polly Samson yazmış. Çocuklarının sözlere ve vokallere katkıları var. Ayrıca albüm 2008’de ölen Pink Floyd klavyecisi Richard Wright tarafından 2007’de kaydedilen doğaçlama olarak çalınmış klavyeleri içeriyor.
Salgın günlerinde Gilmour ve ailesi canlı yayınlarda müzik icra etti. Bu günler Gilmour’a geçmişin bir kısmını bir kenara atması gerektiğini öğretti; artık yeni müzikal fikirler ortaya koymalıydı. Bu konuda kendisine en fazla yardımı dokunan kişi yapımcılığı ortaklaşa yaptığı Charlie Andrew oldu. Kendini ya da Pink Floyd’u tekrar etmemesi gerekiyordu. Ve tabi Waters ile muhasebesini aşması ve bir daha açmamak üzere kapatması gerekiyordu.
Birkaç soru: Bu albümü Gilmour’un Pink Floyd’daki performansıyla mukayese etmeli miyiz? Gilmour’dan Pink Floyd seviyesinde bir şaheser beklemeli miyiz? Gilmour’un albümlerinde şarkı yazarlığı ve bestecilik aynı güçte olmalı mı? Tek yanıt: Evet!!!
Çünkü Gilmour bir gitarcıdan çok daha fazlası. Sözler, Pink Floyd’un erken dönem çalışmalarındaki gibi felsefi sorgulamalara yönelik olsa da Gilmour, bu çalışmayla geçmişinden kaçamayacağını kabul ederek Pink Floyd geçmişine olan borcunu ödüyor. “Luck and Strange”, pek çok Floydian tarafından David Gilmour’un kariyerinin en iyi solo çalışması olarak değerlendiriliyor.