“Ben göçüp gittiğimde evren kendisini çok seven birini kaybetmiş olacak” diyen sanatçı Etel Adnan, 96 yaşında Paris’te hayata gözlerini yumdu.
Lübnan asıllı ABD’li şair ve ressam Etel Adnan, 96 yaşında Paris’te yaşamını yitirdi. Şiirlerinde resim, resimlerinde şiir olan sanatçının yaşam öyküsü 1925 yılında Beyrut’ta başlamıştı. İzmirli Rum bir anne ve Şamlı bir Osmanlı subayı babanın kızı olarak çıktığı yaşam yolculuğunun bu çok dilli, çok dinli ve kültürlü hali renkli bir izdüşüm olarak yansıdı sanat eserlerine.
1949 yılında Paris’e gidip felsefe ve estetik okuyan Adnan’ın sanat pratiği şiirle başlayıp edebiyat ve gazetecilikle devam etti. 1960’lı yılların başında ise resim yapmaya başladı Adnan, o vakitten itibaren de sanat pratiği yazıyla resmin yan yana durduğu yahut kimi zaman birbirinin içine girmiş bir halde çıktı karşımıza. Yaşamı boyunca Fransızca, Arapça ve İngilizce olmak üzere farklı dillerde denemeler, makaleler, romanlar, şiirler ve oyunlar kaleme aldı. Ona dünya çapında ün getiren eseri ise Lübnan İç Savaşı öncesi ve sonrası dönemde geçen Sitt Marie-Rose (1977) romanı oldu.
Savaşlar yalnız eserlerinin konusu olmakla kalmayıp kariyerine yön verme konusunda da Adnan’ın hayatında önemli bir rol oynadı. Cezayir Savaşı patlak verdiğinde Fransızca yazmayı bırakan sanatçı, kendini ifade edebilmek için alternatif bir iletişim kanalı olarak resim yapmayı tercih etti. Sanatçının erken dönemdeki işleri, bir masanın üzerine yerleştirilmiş tuvallere resmedilen soyut yağlıboya tablolarıydı. İlerleyen dönemlerdeki işlerinde ise, ki bu süreç Kaliforniya’ya taşındıktan sonraki zamanlara tekabül ediyor, eserlerinde tabiat kendisine yer bulmaya başladı. Tekrar tekrar çizilmiş Tamalpais Dağı’nın manzarası bu ilginin başlangıcıydı denilebilir. Doğayla ilişkilenmesi yalnız çizgilerle değil, kelimelerle de karşılık buldu. 1986’da yayınlanan Journey to Mount Tamalpais, sanat ve doğa arasındaki ilişkiyi ele alan hem edebi yönü hem de içeriği kuvvetli bir kitap olarak yazarın külliyatı arasına girdi.
“Leporello” olarak adlandırılan akordeon şeklinde katlanmış sanatçı kitapları da Adnan’ın 1960’lı yılların ortasında yaptığı çalışmalarına birer örnek.
Etel Adnan, hayatının son on yılında ise farklı bir çalışma stilinde eser vermeye başladı. Günden yakaladığı konular yerine, hayatı boyunca evi olarak adlandırdığı birçok farklı yere yeniden yönelen anılarla çalışmaya başladı. Bu eserlerde güneş, gökyüzü ve ışık gibi imgeler turuncu renklerle Beyrut’taki çocukluğunun bir yansımasıydı. Annesinin doğup büyüdüğü, hem annesi hem de babası için asıl evleri olan İzmir de bu mekânlar arasındaydı. Geçtiğimiz yaz aylarında Pera Müzesi’nde açtığı “İmkânsız: Eve Dönüş” sergisinin de biraz da bu yüzden eve dönüş gibi olduğunu söylüyordu sanatçı. Ne var ki pandemi sebebiyle sergiyi görmeye gelememişti. Sanatçının son sergisi ise 10 Ocak 2022’ye kadar Guggenheim New York’ta devam edecek olan “Light’s New Measure”dı.
Öyle ki Adnan, savaş eleştirisini ve sosyal adaletsizliği metinlerine taşıyıp doğayı ve insan ruhunu ise resimlerine sakladı. Hatta bir açıklamasında da şöyle diyordu: “Ne gördüysem onu yazdım, ne isem onu çizdim.”