Saatolog.com.tr

Saatolog.com.tr Logo

Olimpos’tan Kovulan Yıldırım Tanrısı: Rolex Milgauss

6 Nisan 2023
Olimpos’tan Kovulan Yıldırım Tanrısı: Rolex Milgauss

Yunan mitolojisinde Zeus, Roma mitolojisinde Jüpiter, Hint mitolojisinde İndra ve İskandinav mitolojisinde Thor, yıldırım tanrılarıdır. Bir de Rolex mitolojisinde Milgauss vardı, artık yok. 

27 Mart 2023’te İsviçre’nin Cenevre şehrinde Watches & Wonders Fuarı’nın başladığı gün Rolex markasının yeni ürünlerinin tanıtımı sırasında bir soru üzerine en yetkili kişinin ağzından kesin ve net bir şekilde Milgauss’un üretimine son verildiği duyuruldu. Gerçi bu açıklama, malumun ilamı (bilineni duyurmak) gibiydi çünkü Milgauss’un üretilmeyeceği bilgisi önceden sızmıştı ve 2022’nin son aylarından beri zaten konuşuluyordu.

İyi mi oldu kötü mü oldu soruları derin bir tartışmayı beraberinde getirebilir. Bu konuyu bir kenara bırakıp “Sonra neler oldu?” diye sormak daha mantıklı. 27 Mart 2023’ten sonra Milgauss’a olan ilgi çılgınlık düzeyine vardı. Bob’s Watches CEO’su Paul Altieri, Insider’a (businessinsider.com) fiyatlar yeni bir istikrar bulana kadar satışları ertelediğini söyledi. Chrono 24’te ise fiyatlar bir anda uçmaya başladı

Rolex Milgauss
Rolex Milgauss

“yıldırımları ve bakışları”

Milgauss’un Rolex mitolojisinden çıkartılması “tuhaf filozof” Friedrich Nietzsche’nin Dionysos Dithyrambosları’nda* yer alan “Son Arzu” şiirini aklıma getirdi. Nietzsche, Ahmet Cemal’in çevirisiyle şöyle diyor:

“Öyle ölmek, / bir zamanlar onu ölürken gördüğüm gibi –, / o dost ki, yıldırımları ve bakışları / karanlık gençliğime yağdırmıştı kutsal bir ışık misali. / Yürekli ve derinlikli, / sanki dans ederdi çarpışmalarda –, // savaşçılar arasında en neşelisiydi, / galipler arasında en zorlayanı, / bir yazgı bindirmişti sanki yazgısının üstüne, / katı, düşünceli, ihtiyatlı (…)”

Milgauss özel olarak anlatılmayı fazlasıyla hak eden bir saat. Rolex’in Milgauss’u internet sitesinden kaldırması veya kataloglardan çıkartması değerini hiç azaltmıyor. Milgauss başka hiçbir saatte olmayan özelliklere ve cazibeye sahip. Aslında “özellik” ve “cazibe” demek aynı zamanda Rolex demek.

Andrew Harrison, Esquire The Big Watch Book dergisinin 6. sayısında (2021) yayımlanan “Rolex’i Bu Kadar Özel Yapan Şey Nedir?” yazısının bir yerinde şöyle der: “Rolex bir din gibidir. Ama bilindiği gibi piyasada Rolex’ten daha pahalı saatler var. Daha nadir saatler de var. Daha incelikli komplikasyonlara daha karmaşık mekanizmalara ve daha ezoterik marka konumlandırmasına sahip saatler bile var. Ancak bunların hiçbiri, 1905’te Hans Wilsdorf ve Alfred Davis tarafından ‘Wilsdorf and Davis’ olarak Londra’da kurulan ve 1908’de Rolex olarak yeniden adlandırılan şirket gibi insanı ayrıcalıklı kılmayı küresel çapta bilinirlikle bir araya getirmeyi başaramadı.

Rolex Milgauss
Rolex Milgauss

“kutsal bir ışık misali”

Harrison’a göre Rolex için her şeyi değiştiren olay 1926’da yaşandı. O yıl ilk su geçirmez saat olan Oyster (istiridye) doğdu. Su geçirmez bir saat, 1920’lerin saatçilik endüstrisinin eriştiği zirve noktasıydı. 1953’te özgün tasarıma sahip Submariner piyasaya çıktı. 100 metreye kadar su geçirmez olan Submariner dalış süresini hesaplamak için daha çok taklit edilecek bir icat olan döner bezele sahip ilk dalgıç saatiydi. Saatçilik tarihinde ilk kez kendi adıyla anılan bileziği (Jubilee) yine Rolex yapmıştı. 1956’da ise otomatik olarak değişen ilk gün ve tarih göstergeli Oyster Perpetual Day-Date geldi ve bu saat için özel tasarlanan President bilezik ortaya çıktı. Rolex Oyster Perpetual Day-Date ile birlikte değerli metallerin cazibesini prestij kavramıyla bir arada sunuluyordu. Altın veya platin olsun her Day-Date, bir arzu nesnesine dönüşmeye başladı: Day-Date bir saat değildi artık, maddi güç ve özyeterlilik göstergeydi. Day-Date’ler kişilerin kendi başarısını kutlamak ve bunu başkalarına göstermek için kullanılan ilk taşınabilir özgüven makineleriydi.

Rolex sahipleri, kendi standartlarını oluşturan, kendisini yeterli hisseden kendi hayatları üzerinde etkili, yetkin ve yeterli becerilere sahip olduğuna inanan insanlardı. Tutkulu ve ayrıntılara düşkün ilk Rolex koleksiyonerlerinin ortaya çıkışı 1950’lere uzanıyor. Yani şimdiki “gerçek koleksiyoncuların” takıntılı olduğu bütün o kadran rengi, indeks, akrep-yelkovan, saniye ibresi, logo, yazı tipi, bezel, kurma kolu, mekanizma ve kasa ayrıntılarının temelleri günümüzden 70 yıl önce atıldı ve ilk Rolex fanatikleri de o tarihlerde ortaya çıktı.

Olimpos’tan Kovulan Yıldırım Tanrısı: Rolex Milgauss
1957’de üretilen Ref. 6541

Ben de bir Milgauss fanatiği tanıdım. 2009’da Belçika’dan gelen Mete Oralarkaya Ağabey’in öncülüğünde birkaç arkadaşla birlikte Türkiye’nin ilk saat forumunu kurmuştuk. Forumdan dolayı birçok saat meraklısıyla sohbet etme olanağı bulmuştum. Aralarından bazılarıyla yakın arkadaş olduk ve unutulmaz anılarımız oldu. Elbette Rolex üzerine saatler boyu tartıştık. Milgauss sahibi avukat bir arkadaşımın anlattıklarını hatırlıyorum. Milgauss’un Rolex çizgisinden uzak bir model olduğunu düşünüyordu ve bu saati tam da bu yüzden seviyordu. Rolex sevmeyenlerin bile Milgauss’a kayıtsız kalamadığı konusunda hemfikir olmuştuk. Halen öyle düşünüyorum.   

“savaşçılar arasında en neşelisi, galipler arasında en zorlayanı”

20. yüzyıl, kol saatlerinin kritik bir öneme sahip olduğu bir çağdı. Bugün bu durumu tam olarak idrak etmemiz zor çünkü biz saatleri artık çoğunlukla bir araç olarak değil bir takı olarak kullanıyoruz. Oysa geçtiğimiz yüzyılda mekanik saatler özellikle pilotlar ve dalgıçlar için hayatla ölüm arasında duran son derece önemli araçlardı. Halen öyle ama günümüz koşulları ve yardımcı araçların varlığı geçmişe oranla çok daha konforlu. 2. Dünya Savaşı’na katılmayan ülkeler de savaş nedeniyle birçok zorluk yaşadı. 1950’ler yaraların sarılma dönemiydi, bilimsel gelişmelerin arttığı ve hayat standartlarının yükseldiği yıllardı.  

İşte böyle bir dönemde Rolex 1954’te kurulmuş olan Cenevre’deki komşusu (aralarında birkaç kilometre var) ünlü Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nden (CERN) gelen “araştırmacılar için manyetik direnci yüksek bir saat” bir talebi değerlendirdi. Günümüzde dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarının bulunduğu CERN aynı zamanda endüstriyel otomasyon, verimlilik, kültür mirası sanat eserlerinin restorasyonu gibi alanlarda da yeni teknolojiler geliştiren bir merkezdi. Bilmekte fayda var: HTML (HyperText Markup Language), URL (Uniform Resource Locator) ve HTTP (HyperText Transfer Protocol) gibi temel web altyapı bileşenleri 1989’da CERN’de hazırlandı ve ilk web tarayıcısı da 1990’da yine CERN’de doğdu.

Olimpos’tan Kovulan Yıldırım Tanrısı: Rolex Milgauss
Ref. 6543

Konuyu ciddiye alan Rolex önce 1954’te deneysel amaçlı 100’den az örneği üretilen (Ref. 6543) 38 mm çapında bir modeli test etmeye başladı. 1956’da ise türünün ilk örneği Milgauss (Ref. 6541) modelini hazırladı ve 1957’de resmi olarak duyurdu ve piyasaya çıkardı [Bu arada ilk Milgauss’lar oldukça değerli, 15 Mayıs 2011’de Sotheby’s müzayede evinde 65.000 Euro’ya satılan bir Ref. 6541, bir buçuk yıl sonra başka bir müzayede evinde 108.625 Euro’ya yeniden satıldı. Aynı referans numaralı benzer bir saat 2015’te (1958 üretimi) Phillips müzayede evinde 245.000 CHF’ye satıldı].

Olimpos’tan Kovulan Yıldırım Tanrısı: Rolex Milgauss
Ref. 6541

Bilindiği gibi Gauss, manyetik alan şiddetinin ölçümünde kullanılan birimdir. Standart bir mekanik saatin güvenilirlik ve hassasiyet özellikleri, 50-100 gauss arasındaki bir manyetik alandan etkilenebilir. Ancak birçok bilim insanının laboratuvar çalışmaları sırasında çok daha yüksek manyetik alanlara maruz kaldığı bir gerçek. Rolex’in sunduğu çözümde saatin manyetik alan direnci, 1000 gauss’a kadar koruma sağlayan bir Faraday kafesi içeriyordu. İşte bu noktada manyetik alan birimi gauss ile Fransızca bin (mille) sözcüklerini birleştirilerek saate “Milgauss” adı verilmiş. Tahmin edileceği üzere CERN, yapılan testler sonucu Milgauss’un işe yaradığını doğrulayan ilk bilim merkeziydi.

Erken dönem Milgauss modeli (Ref. 6541) henüz asıl karakterini taşımasa da hemen görülecek ayırt edici özelliği saniye ibresinin yıldırım şeklinde oluşuydu. Yıldırım şeklindeki saniye ibresi, saatin manyetik özelliğini vurgulamak için tasarlanmıştı. Yıldırım gücün, otoritenin ve zaferin bir sembolüdür. Roma İmparatorluk Ordusu’nun bayrağında, pençelerinde yıldırım tutan bir kartal figürü vardır. Mitolojik tanrılar da benzer nedenlerden dolayı yıldırımı kullanıyordu.

Ne yazık ki yıldırım saniye ibresi ilk modellerde yer alsa da 1960’ların başında yenilenen tasarımıyla piyasaya çıkan Ref. 1019 ile ortadan kayboldu, yerini düz ancak ucunda kırmızı bir ok bulunan başka bir ibre aldı. Milgauss Ref. 1019, uzun süre kataloglarda yer alsa da son dönemde sadece sipariş üzerine üretiliyordu ve 1988’de üretimi durduruldu. 

Olimpos’tan Kovulan Yıldırım Tanrısı: Rolex Milgauss
Ref. 1019

“katı, düşünceli, ihtiyatlı”

Milgauss, 2007’de siyah ve beyaz kadranlı normal safir camlı yeni tasarımıyla ortaya çıktı ve yapısı baştan sona değişen saniye ibresi çok daha yakışıklı ve turuncu renkliydi. 2007’de ikinci bir siyah kadranlı Milgauss daha vardı, 50. yıldönümü kutlamaları kapsamında üretilmişti ve en çarpıcı özelliği saat endüstrisinde bir ilk olan (başka hiçbir saatte ve bir özel Submariner dışında hiçbir Rolex modelinde görülmeyen) yeşil safir kristal camıydı. Manyetik alana dirençle fazla ilgilenmeyen ama ayrıntılara aşırı düşkün Rolex meraklıları bu benzersiz özelliğe takıldı. Saat dergilerinde ve bloglarda üretimi haftalarca süren bir çalışma temposu gerektiren yeşil renkli safir cam için birçok makale yazıldı.

Olimpos’tan Kovulan Yıldırım Tanrısı: Rolex Milgauss

Resmi açıklamaya göre (saat meraklıları için her cümle önemlidir) “Yeşil safir saat camı, Rolex tarafından geliştirilmiş benzersiz bir saat camıdır. Çizilme ve solmaya karşı dayanıklıdır ve yalnızca Milgauss modeline özeldir. Saat camının tamamını hafifçe renklendiren açık yeşil ton, pahlı kenarlarda neredeyse parlak bir hal alır. Gizli bir işlemin neticesi olan bu saat camında uzmanlaşmak yıllar süren geliştirme çalışmaları gerektirmiştir ve üretilmesi haftalar alır.”

Rolex Milgauss
Ref. 116400

Konuyla ilgili herkes, sentetik yeşil safirin neden patentli bir ürün olmadığını sorguluyordu. Rolex, yapılan her yeniliğin patentini alıyordu ama özellikle yeşil safir kristalin patentini almamıştı. Ketum Rolex camiasından gelen bilgilere göre çizilmeye karşı yüksek dirençli sentetik safir kristalin üretim süreci öylesine uzun, maliyetli ve zahmetliydi ki başka hiçbir üretici bu işi yapmak için girişimde bulunmaya cesaret edemezdi. Sahiden de bilindiği kadarıyla başka bir üretici benzer bir cam üretmedi. Rolex’in yavaş ve pahalı işlemler zincirine sahip olan hidrotermal yöntemlerle yeşil safir cam ürettiği tahmin ediliyordu. Ayrıca sentetik yeşil safirin kimyasal bileşiminde alüminyum ve bakır da olduğu iddialar arasında.

Detaylara dalınca ilginç bilgiler ediniyorum: Safir kristal üreticileri üretim maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle sentetik safir silindir bloklarını dikey kesitler halinde dilimleyerek kesiyormuş. Rolex ise silindir bloklarını çapraz kesiyor, bu şekilde hem kristalin daha net hem daha dayanıklı oluyor ama atık miktarı da yüksek olduğu için çok maliyetli bir iş. Yine de işlevsel olarak sentetik safir kristal camlar arasında öyle büyük farklar yok. Sadece Rolex bu işlemlerin şık olduğunu düşünüyor o kadar.

En sevdiğim konulardan biri makalelerin altındaki okur yorumlarını okumak. Gördüğüm kadarıyla mavi kadranlı (Z-Blue) 2014 tasarımı mükemmele en yakın Milgauss olarak değerlendiriliyor. Bu düşünceye sahip Milgauss meraklıları, yeşil safir cam ve mavi kadran birlikteliğinin ışık oyunları yarattığını için çok beğendiklerini söylüyor. Haklı olduklarını düşünüyorum.  

“bir yazgı bindirmişti sanki yazgısının üstüne”

Ne yazık ki Milgauss eşsiz (yeşil safir kristal cam, yıldırım şeklindeki turuncu saniye ibresi gibi) özelliklerine rağmen, hiçbir zaman bir Submariner veya bir Daytona kadar ilgi görmedi ve sahne önünde kendine yer bulamadı. Bence bu durum yetersizliğinden kaynaklanmıyor, aksine Milgauss kendine özgü bir cazibe taşıyan nadir saatlerden biri. Böyle düşünen tek kişi değilim, kendi koleksiyonundaki benzersiz saatlerden yola çıkarak Rolex ve diğer markaların (Patek Philippe, Longine, Omega) özel saatleri üzerine kitaplar yazan “mega koleksiyoncu” John Goldberger’in (asıl adı Auro Montanari) Milgauss hakkında yazdığı (Vanity Fair dergisinde yayımlandı) bir makalenin başlığı zaten her şeyi özetliyor: “Wildly Attractive” (Aşırı Çekici).

Belki tek eleştirilecek nokta Milgauss’un manyetik alandaki üstünlüğünün artık geride kalmış olması. Yine de bu durum zamanın hızlı geçişini turuncu yıldırım ibresiyle gösteren kaliteli bir saatin sahneden indirilmesini gerektiren bir etken miydi? Değil elbette, esas mesele saatin seslendiği insanlarda. GQ yazarı Isaac Wingold’a göre temel neden hedef kitlesinin yarış otomobil sürücüleri, sporcular, dalgıçlar veya pilotlar gibi “havalı” meslek gruplarına dahil profesyoneller yerine bir laboratuvarda çalışan bilim insanları olmasıydı. Elbette zorlu koşullarda çalışan mühendisler ve doktorlar da Milgauss’u sahiplendi. 2007’den sonra “majesteleri” Roger Federer gibi sporcular da Rolex Milgauss dergi ilanlarında görünür oldular ve saat, daha geniş bir kitleye ulaştıysa da yine istenen olmadı. 2014 girişimi çok havalıydı fakat çoğunluk tarafından yeterince “gösterişli” bulunmadı.

Vintage saat pazarının sürekli büyüdüğü bir zamandayız, Beyer Chronométrie Zürich firmasının vintage saatler bölümünün 1965’te açıldığını biliyor muydunuz? Milgauss çok değerli bir saat, ileride muhakkak geri dönecek.

Rolex Milgauss

* Friedrich Nietzsche, Dionysos Dithyrambosları, A. Cemal, (çev.), İş Bankası Kültür Yayınları, 2011