Range Rover Evoque

Saatolog.com.tr

Saatolog.com.tr Logo

Jürgensen Saat Hanedanlığı ve İsviçre’de Bir Japon

12 Mayıs 2023
Jürgensen Saat Hanedanlığı ve İsviçre’de Bir Japon

Kariyerine İsviçre’de başlayan Japon saat ustası Yosuke Sekiguçi ve 250. yaşını kutlayan Jürgensen Saat Hanedanlığı nasıl bir araya geldi?

1980 doğumlu saat ustası Yosuke Sekiguçi, Japonya’da İsesaki şehrinde doğdu. Lisede okurken en yakın sınıf arkadaşı aile büyüklerine ait antika bir cep saatini okula getirip ona gösterince büyülendi. Yıllar sonra o günü bir gazeteciye şöyle anlatacaktı: “Saatçilikle ilgili hiçbir şey bilmiyordum ama saati açar açmaz âşık oldum.” Cep saati bozuktu, küçük Yosuke saatle bir süre uğraştı, mekanizmayı çözmeye çalıştı. Sorunu anladı ve hiçbir teknik bilgisi olmamasına rağmen saati çalıştırmayı başardı. Henüz 16 yaşındaydı fakat şaşkınlıkla baktığı bu mekanizmaya duyduğu derin hayranlık hayatını kökten değiştirdi.

Jürgensen Saat Hanedanlığı Ve İsviçre’de Bir Japon
Yosuke Sekiguçi

Yosuke’nin babası bankacıydı, oğlunun da bir bankada işe girmesini istiyordu ama genç adamın aklında bir saat ustası olma hayali vardı. Babası saatçilik eğitimi almasına karşı çıktı ama oğlu pazarlık yaptı: Babasının istediği üniversiteyi bitirirse Avrupa’ya gidebilecekti.

Yosuke, Japonya’da değil de dünya saat yapımının merkezi sayılan İsviçre’de bu işi öğrenmek istiyordu ancak o dönem Japon vatandaşları için İsviçre’de çalışma vizesi almak zordu ve saatçilik konusunda ona bu konuda fayda sağlayacak resmi bir eğitimi de yoktu. Yol yordam bilmiyor, kendisine yardım edebilecek kimseyi tanımıyordu.

Pazarlık sırasında dedikleri oldu: Üniversiteyi bitirir bitirmez İsviçre yerine yaşam standartlarının bütçesine daha uygun bulduğu Fransa’ya gitti, Cenevre’ye yakın bir Fransız kasabası olan Annecy’ye vardığında 23 yaşındaydı. 2004 sonbaharında Fransa’da bir dil okuluna kaydoldu ve altı ay boyunca fırsat bulduğu her gün Cenevre’ye giderek saat ustası olmanın bir yolunu bulmaya çalıştı.

Üniversitede öğrendiği Fransızcasını geliştirdi, ardından Morteau’daki GRETA meslek okuluna kaydoldu fakat yine bürokratik bir sorun çıktı ve üç haftalık eğitimden sonra okula kayıt hakkının olmadığı söylendi. Okuldan ayrılmak zorunda kaldı (okul, işsiz Fransızlara meslek edindirme amacıyla kurulmuştu).

Yosuke Sekiguçi inatçıydı, ülkeyi terk edip Japonya’ya dönmek yerine kalmayı tercih etti. GRETA meslek okulunda saatçilik dersleri veren çok sevdiği hocası Rémy Bracco’nun (1954-2020) aracılığıyla bir köyde oda kiraladı, Rémy Bracco’nun tezgahında ve evinde kendini geliştirmeye çalıştı, GRETA’daki arkadaşlarından da yardım aldı, böylece diğer dersleri de takip etti ve ödevleri yaptı. Yine de bürokratik kurallar nedeniyle tam zamanlı olarak çalışması mümkün değildi ve bu nedenle de oturma izni alamıyordu. Bu arada Fransa’da sınava girdi, resmi bir okul bitirmemiş olmasına rağmen yetenekli oluşu ve kendini iyi yetiştirmiş olması sayesinde saatçilik sertifikası (CAP) almaya hak kazandı. 2007’de öğrenci vizesinin süresi dolunca Japonya’ya dönmek zorunda kaldı.

Jürgensen Saat Hanedanlığı Ve İsviçre’de Bir Japon
Jürgensen Saat Hanedanlığı Ve İsviçre’de Bir Japon

Yosuke Sekiguçi, altı ay sonra İsviçre’deki ünlü saat fabrikası Manufacture La Joux-Perret’de iş buldu (fabrikanın sekreteri bürokratik işlemleri çözmesine yardım etmişti). Bunun üzerine tekrar başvuru yaptığında İsviçre vizesi aldı. 2008’de tam zamanlı çalışma ve Neuchâtel’de oturma izni aldı. Bir başka gelişme de aşk hayatında yaşandı, Yosuke Sekiguçi’nin sevgilisi altı yıl boyunca onun Japonya’da bekleyen bir bankacıydı. Yosuke’nin Japonya’ya dönmeyeceği belli olunca o da İsviçre’ye taşındı ve evlendikten sonra bir saat fabrikasında çalışmaya başladı.

2011’de endüstrinin efsanelerinden Christophe Claret firmasından teklif aldı ve yeteneklerini bu sefer yeni firmada göstermeye başladı. Ürettiği saatlerden biri olan Christophe Claret Meestoso karmaşık yapısı ve patentli özelikleriyle dikkat çekiciydi.

Bu aşamada saat üretimi ile birlikte tüm boş vakitlerini ayırdığı saat tamiri veya İsviçre’deki popüler ismiyle “saat restorasyonu” işiyle daha çok ilgilenmeye başladı. Yosuke Sekiguçi, 19. yüzyıl Le Locle yapımı mütevazı mekanizmalara sahip antika saatlerin hayranıydı. Müze saatlerinin tamirine kadar uzanan bu merak, onu 2019’dan itibaren kademeli olarak restorasyon dışındaki işlerinden ayrılıp nihayet Ocak 2020’de kendi adıyla ürettiği ilk saatin doğumuna götürmüştü.

Rekabet nedeniyle günümüzde örnekleri azalmış olmasına rağmen Le Locle tarzı saat yapımı, 1705’ten beri süregelen sadelik yanlısı tavrıyla diğer İsviçre saatçilik şehirlerindeki üretimlerden belirgin bir şekilde farklıdır. Le Locle saat geleneği özellikle çok gösterişli ve parlak Cenevre saatçiliği ile tam bir tezat oluşturuyor.

Le Locle Tarzı Nedir?

Sekiguçi’nin ilk gördüğünde büyülendiği ve kişisel koleksiyonunun bir parçası olan 1871 tarihli Jules Jürgensen (No.12096) marka cep saati mütevazı Le Locle tarzının mükemmel bir örneği.

Jürgensen’in notlarına göre saat ustalarının mekanizmayı bitirmesi birkaç yıl sürmüş. Sekiguçi, Jules Jürgensen imzalı saati satın aldığında bazı parçaları kırıkmış. Tamir edilemeyecek mekanizma parçalarını aynı üslupla yeniden elde yapan Sekiguçi diğer parçaları da özgün yapısına dokunmadan elden geçirmiş ve cep saatini bir kol saatine dönüştürmüş.

Sekiguçi’nin kol saatine dönüştürdüğü Jules Jürgensen cep saati, ustanın “Yosuke Sekiguchi” markasıyla ürettiği ilk model olan Primevère mimarisinin de kaynağını oluşturuyor ve örnek alınan saate aşırı benziyor.

İlk bakışta eski bir Jules Jürgensen saatine çok benzeyen, hatta onu yeniden üretmeye dayanan bir yöntemle neredeyse kopya bir saat üretmek için neden bunca çaba gösterilmiş diye düşünmek doğal. Primevère ne demek? Yosuke Usta eski bir cep saatinde ne buldu da onu yeniden üretmeye ve neden daha iyisini yapmaya karar verdi?

Bütün bu sorulara yanıt bulmak için saatçilik tarihine bakmalıyız (çünkü iyi şeyler zaman alır.) Üstelik temeller çok sağlam: Jules Jürgensen, 1773’ten beri üretime devam eden kardeş şirket Urban Jürgensen ile akraba. Bu şirketler de saat ustaları hanedanının kurucusu Danimarkalı saat ustası Jürgen Jürgensen’e kadar uzanıyor. Kopenhag ve Le Locle şehirleri arasındaki ilişkiyi bilmek ve Jürgensen saat ustaları ailesini tanımak için hem İsviçre hem de Danimarka saatçiliğinin kökenlerine bir yolculuk yapmamız gerekiyor.

Kısa Jürgensen Hanedanlığı Tarihi

Jürgensen Saat Hanedanlığı Ve İsviçre’de Bir Japon
Jules Jørgensen

Hikaye, 1745’te bir hizmetçinin oğlu olan Jørgen Jørgensen’in doğumuyla başlıyor. Jørgen Jørgensen (1745-1811), zamanın ruhuna uygun olarak 14 yaşında bir saat atölyesinde işe girdi. Yedi yıl süren çıraklık döneminden sonra kalfalık seyahatine çıkmaya hak kazandı. O dönemlerde bir çırağın kalfa olabilmesi, tecrübe edinip kendini geliştirmesi için uzun bir yolculuğa çıkması şarttı. Duraklar İngiltere, Almanya, Fransa ve İsviçre’ydi (her ülkenin önde olduğu bir alan vardı, örneğin denge yayı konusunda İngiltere çok üstündü).

Jørgen Jørgensen’in yolculuğu 7 yıl sürdü, en çok etkilendiği yer olan Le Locle’da daha uzun kaldı. Danimarkalı saat ustası telaffuzu zor olduğundan bir harf değişimi ile ismini Jürgen Jürgensen olarak değiştirdi. Danimarka’ya döndüğü yıl olan 1773’te Isaac Larpent isimli bir saat ustası ile ortak oldu ve Larpent & Jürgensen adı altında saat üretmeye başladı. Saatlerin zaman ölçümündeki hassasiyeti ona haklı bir şöhret kazandırdı, 10 yıl sonra kraliyet saat ustalığına getirildi.

Jürgensen Saat Hanedanlığı Ve İsviçre’de Bir Japon
Urban Jürgensen

Ailenin yıldızı sayılan en büyük oğul Urban Jürgensen de (1776 – 1830) tıpkı babası Jürgen Jürgensen gibi çok yetenekliydi, o da aynı yolda ilerledi ve 5 yıl süren bir eğitim gezisine çıktı. Jacques-Frédéric Houriet ile Le Locle’da Abraham-Louis Breguet ve Ferdinand Berthoud ile Paris’teki atölyelerinde çalıştı. Le Locle’da sakin bir hayat sürdüğü için adı pek bilinmese de Paris Bilimler Akademisi üyesi ve mucit Jacques-Frédéric Houriet (1748-1830) İsviçre saatçiliğinin yükselmesinde önemli katkıları olmuş bir isim. 1797’de Urban Jürgensen tıpkı babası gibi onun yanında bir süre çalıştı. Ardından İngiltere’ye gidip Londra’da John Arnold ile çalıştı ve deniz kronometreleri üzerine bilgisini geliştirdi. Jürgensen birkaç yıl sonra, Houriet’nin kızı Sophie-Henriette ile evlendi (1801) ve Le Locle’a yerleşti. 1809’da Danimarka’ya dönen Urban Jürgensen şirketin yönetimine geçti, 1811’de babası ölünce şirkete kendi adını verdi. Bilimsel yayınlarından dolayı Danimarka Kraliyet Bilim Akademisi’ne üye seçilen ilk zanaatkâr oldu. Saatlerle Zamanın Tam Ölçümünün Genel İlkeleri” (Principes Généraux de l’Exacte Mesure du temps par les Horloges) kitabıuzun yıllar önemli bir referans kaynağı olarak görüldü, İsviçre’de saatçilik okullarında zorunlu ders kitabı oldu ve birkaç dile çevrildi.

Urban Jürgensen’in küçük oğlu Jules Jürgensen (tam adıyla Jules-Frederik Jürgensen,1808 Le Locle-1877 Cenevre) ve ağabeyi Louis Urban Jürgensen (1806-1867) aile geleneğini sürdürdüler. Jules İsviçre’de kaldı, ağabeyi Louis ise Kopenhag’daki atölyeyi yönetti.

Jules Jürgensen, şirketin Le Locle ayağını yönetti ama sonra kendi adını taşıyan bir saat şirketi kurdu. Babası ve dedesi yüzlerce saat üretirken Jules Jürgensen binlerce saat üretti (yaşadığı yıllarda 13 bin civarında). Yıllar içinde edindiği malikaneler ve daha küçük şirketlerin sayısının gösterdiği gibi önemli bir başarı elde etti.

Jürgensen Saat Hanedanlığı Ve İsviçre’de Bir Japon
British Museum’Dan 1815-25

Jules Jürgensen en küçük oğlu Jacques Alfred Jürgensen 1842’de doğdu. Önce babasının şirketinde çalıştı ve kendini ispatladı. Bunun üzerine kendi adı altında saat üretmesine izin verildi. Jacques Alfred Jürgensen, adını taşıyan şirketi 1865’te kurdu ve 1896’ya kadar yaklaşık 2200 saat üretti. Kardeşinin ölümünden sonra her iki şirketin yönetimini devraldı ve 1 Ocak 1898’de Jules Jürgensen adı altında yeniden birleştirdi.

Hanedanın son üyesi 1842 doğumlu Jacques-Alfred Jürgensen’in 1912’deki ölümüyle ünlü saat ustaları ailesinden geriye kimse kalmadı. Heuer (TAG Heuer) 1919’da şirketin İsviçre bölümünü satın aldı ama 1936’da Amerikalılara sattı. Danimarka bölümü ise 1954’te Urban Jürgensen & Sønner adını sürdüren dört aileye geçti.

Peter Baumberger isimli İsviçreli bir saat koleksiyoncusu 1979’da şirketi Danimarkalılardan satın aldı ve 1980’lerde kol saatleri üretmeye başladı. Baumberger’in 2010’da ölümü üzerine şirket, Baumberger’in yakın arkadaşı Alman müzayedeci Helmut Crott tarafından devralındı. Böylece Jean-François Mojon ve Derek Pratt tarafından tasarlanan yeni saatlerin üretimine başlandı. Helmut Crott, 2011’de kardeş marka Jules Jürgensen’i de satın aldı ve iki marka tek bir çatı altında birleşti.

Urban Jürgensen, 2014’te GPGH (Grand Prix d’Horlogerie de Genève) erkek saatleri kategorisinde ödül kazandı. 2021’de ünlü Finlandiyalı saat ustası Kari Voutilainen ve bir grup yatırımcı Urban Jürgensen şirketini satın aldı. Kari Voutilainen ise CEO olarak şimdi merkezi Biel/Bienne’de olan şirketi yönetmeye başladı. Bu yazı yazıldığı sırada Voutilainen döneminin merakla beklenen yeni Urban Jürgensen saatleri henüz piyasaya çıkmış değil ama eli kulağında sayılır çünkü 2023 markanın 250. yıldönümü.

“No.12096 o kadar temiz bir işçiliğe ve mühendisliğe sahip bir saat ki değerini ancak wabi-sabi felsefesini bilen bir Japon anlayabilirdi.”

Çuha Çiçeği’yle Le Locle Tarzına Dönüş

1871 tarihli Jules Jürgensen (No.12096) marka cep saati Yosuke Sekiguçi’nin ilk saatine ilham veren son derece sade ve usta işi bir saat. Belki de şöyle diyebiliriz: No.12096 o kadar temiz bir işçiliğe ve mühendisliğe sahip bir saat ki değerini ancak wabi-sabi felsefesini bilen bir Japon anlayabilirdi.

Le Locle tarzı saatçilik ile wabi-sabi düşüncesi şaşılacak derecede uyumlu niteliklere sahip. Bu anlamda kitlelere hitap eden gösterişli, aristokrat tavırlı, ışıltılı, pürüzsüz, fazla kusursuz ve hep şaşırtmayı düşünen Cenevre tarzı ile karşılaştıracak olursak Le Locle daha kişisel, daha duygusal, zenginliğine dikkat çekmek istemeyen, ilerleme ve gelişme yerine daha çok derinleşme yanlısıdır.

Bütün bunlardan dolayı baharda ilk açan çiçeklerden biri olan “çuha çiçeği” anlamındaki Primevère modeli ona ilham veren Jules Jürgensen No.12096’nın bir kopyası değil, 150 yıllık tasarıma sadık kalan yeni bir saat. Kopya ile yeniden üretim anlamındaki sadakat arasında önemli bir fark var bence: Kopya ruhsuzdur ama sadakat emek ister.

Jürgensen Saat Hanedanlığı Ve İsviçre’de Bir Japon
Çuha çiçeği, baharda ilk açan çiçeklerden biri.

Çuha çiçeğine gelince tek renkli sarı, kırmızı, mavi, turuncu, pembe, beyaz veya ikili tonlarda renkleri olan bir bitki ve stilize edilmiş bir figür olarak her kasanın bir ayağına işleniyor.

Bu arada belirtmeden geçmeyelim; Le Locle’da olup da Cenevre tarzına öykünen markalar da var ama tam tersi örnekler de mevcut. Örneğin Rolex’in 2023 Watches & Wonders Fuarı’nda duyurduğu 1908 modeline baktığınızda 250 yıllık Urban Jürgensen tarzı klasik saat tasarımının yeni bir yorumunu göreceksiniz.

Esası bilenler hiç şaşırmayacaktır, 21. yüzyılda örneklerini gördüğümüz bu geleneksel kadran tasarımı yüzyılların beğenisini sürdüren saf-klasik bir mimariyi barındırır. Bir zamanlar cep saatlerinin kadranı büyük olduğu için saat altı konumundaki küçük saniye ibresi yeterliydi ve endüstri standardıydı, kol saatleri yükselirken yerini merkezi saniye ibresine bırakmıştı. 

Jürgensen Saat Hanedanlığı Ve İsviçre’de Bir Japon

Jürgensen saat ustaları hanedanı ise kılıç şeklindeki yelkovan ve bir halka barındıran akrep tasarımıyla ve daha önemlisi karmaşadan uzak mekanizma barındıran saat yapımına düşkündü, tasarım mirasına sahip çıkanlar da aynı yolu izledi. Bu noktada “takım elbise saati” dendiğinde sayıca az örneği olsa da halen yaşamaya devam eden ölümsüz bir tasarım söz konusudur.

Peki ama A. Lange & Söhne 1815 ve Patek Philippe Calatrava dahil bunca benzerlik içinde farkı yaratan nedir? Yosuke Sekiguçi’nin ürettiği saatin binlerce benzeri (Chopard, IWC, Blancpain, Omega, Nomos, Louis Erard) bulunurken yılda en fazla 20 adet gibi sınırlı sayıda ürettiği Primevère modeli neden ilgi görüyor?

Yanıt: İşçilik.

En önemli konu şu: Yosuke Sekiguchi saatlerinde özgün modelleri aşan bir işçilik mevcut. Primevère, elde üretilmiş olmasına rağmen aşırı süslemeden kaçınan, sağlam, zarif ve yüzyılların mirasını hoşgörüyle, sevgiyle kabul ederek geçmişe saygı duruşunda bulunan bir saat.

Jürgensen Saat Hanedanlığı Ve İsviçre’de Bir Japon

Saat ve resim kültürünü birbirine çok benzetiyorum, ikisi de binlerce yıllık ömre sahip olsalar da bir kitap veya bir makale yoluyla bağ kurmak ve etkilenmek mümkün. Elbette Primevère bir Mona Lisa kadar ünlü değil ama olmak da istemiyor zaten. Primevère sanatı hayranlık ister, hayranları da giderek çoğalıyor. Jürgensen Hanedanı ise onlara saygı ve sevgi duyanlar eliyle yüceltilmeye devam ediyor.

Jürgensen Saat Hanedanlığı Ve İsviçre’de Bir Japon
Jürgensen Saat Hanedanlığı Ve İsviçre’de Bir Japon