Grand Seiko’nun Shizukuishi Fabrikası, bir saat üretim merkezi olarak bizi Japon estetiğinin tüm temellerini düşünmeye ve hayaller kurmaya itiyor.
En hoş hayal, Kengo Kuma’nın tasarladığı bir evde oturmak olurdu. Japonya’nın en büyük mimarlarından 66 yaşındaki Kuma’nın bir dönem bizde de bulunan ve ne yazık ki kapanan Japon perakende ürünler markası MUJI için tasarladığı prefabrik evleri veya Kenzo için tasarladığı Kenzo Evi’ni görünce bunu düşünmeden edemiyoruz.
Peki ya Japon mimarın tasarladığı bir ofiste çalışmak? Bu, hayalin de ötesinde olur. Rolex için tasarladığı Dallas’taki merkez ofisten sonra Grand Seiko için tasarladığı Shizukuishi üretimevi, mimarın nasıl bir yerde çalışmamızı istediğinin de örnekleri bir anlamda.
Grand Seiko’nun 60. yıldönümünde, Tokyo’daki Wako binasının yanı sıra tamamen mekanik saatlerin üretimine adanmış geniş bir üretimevi inşa etmek, yeni saat ustaları yetiştirmek için bir “gelecek ofisi” olarak kurduğu Shizukuishi Üretimevi, Temmuz 2020’de açılmıştı.
Binada ilk dikkatimizi çeken; yatay yapısı, minimal ve boşluklarla örülü iç tasarımı ve ahşap kullanımı oluyor. Bu, mükemmel bir birliktelik: Grand Seiko için hep olmasını istediğimiz şeyin hayata geçirilişi: Japon estetiğinin gösterişsiz ve bu yüzden de çok gösterişli sunulması, Japonya’nın tek başına koca İsviçre saat endüstrisiyle savaşan saat markasına çok yakışıyor.
2.244 metrekarelik stüdyonun alt katında bulunan “Temiz Oda”da (Clean Room) saatlerin montajı gerçekleştiriliyor. Odanın adı, montaj işleminin gerektirdiği hassasiyetten geliyor. Mimar, bu odayı şöyle anlatıyor: “En yüksek hassasiyetteki saatlerin monte edildiği odanın temiz olması için verdiğim uğraştan büyük keyif aldım ve ahşap malzeme kullandım. Doğal malzemeleri, odanın yüksek teknoloji gereçleriyle dengelemek yeni ve dikkat çekici bir görevdi.”
Shizukuishi binasında ziyaretçilerin Grand Seiko’nun tarihi ve felsefesi hakkında daha çok bilgiye sahip olabilecekleri bir Seminer Salonu da bulunuyor. Burada ziyaretçiler, mekanik saat montajını da deneyimleyebilecek.
Üretimevinin ikinci katı ise Grand Seiko’nun saatlerinin birçoğuna da ilham veren Iwate Dağı manzarasına sahip. (“Iwate Dağı’ndan ilham alan saatiniz bu dağa bakarak tasarlandı.”)
Salonda bir sergi de bulunuyor ki ilk sergilenen saat, markanın bu üretimevinin açılışı için ve tam da burada ürettiği konsept saati Grand Seiko Hi-beat 36000 80 Hours (SBGH283) olmuş. Saatin yeşil kadranı, stüdyonun içinde bulunduğu yeşil doğadan yola çıkmış.
Bu binayı çok özel kılan ise gerçekten taşların yerli yerine oturduğu bir işbirliği olması. Shizukuishi, saat markasıyla birlikte mimarının felsefesini de tam anlamıyla içeriyor.
Kengo Kuma, 10 yaşındayken babasıyla birlikte gittiği; 1964 Tokyo Yaz Olimpiyatları için Kenzo Tange tarafından tasarlanan Yoyogi National Gymnasium’dan öyle etkilenmiş ki o gün “Ben mimar olacağım,” demiş.
Japonya’yı yıkıma uğratan İkinci Dünya Savaşı’ndan 20’ye yakın yıl sonra inşa edilen bu stadyum, Japon estetiğinin yeniden yükselişinin bir örneği olarak yer etmişti. Ancak Kengo Kuma, Japon çizgileri taşıyan bu dev ve çelik binanın aksine mimari tarzını geleneksel Japon estetiğinden almaya karar vermiş. Bu da Zen’den yola çıkmak, boşlukları, gölgeleri sevmek ve ahşap, kâğıt, taş ve seramik gibi doğal, çok işlemden geçirilmemiş ve yaşayan malzemelerden bina yapma fikrine ulaştırmış onu.
Kengo Kuma’nın tasarladığı Tokyo’daki Starbucks binası
Ki tarihin bir cilvesi olarak 2020 Tokyo Olimpiyatları için kendisinin tasarladığı stadyum da bu anlayışa uygun olacaktır. Ondan önce stadyumu tasarlaması düşünülen Zaha Hadid’in projesindeki stadyum 70 metreyken Kengo Kuma’nın tasarımı 50 metre yüksekliğe sahip ve doğal bir malzemeden inşa edilmiş.
“Ben geleneksel bir Japon evinde büyüdüm,” diye anlatıyor Kuma bir programda. “Kâğıt kapıları olan, yağmurun sesini tam anlamıyla duyduğunuz bir evdi. Ablamla tataminin üzerinde oynardık. Bu malzemelerin kokusunu hâlâ hatırlıyorum. Hâlâ benim için tatami, derin uyku demektir.”
Yine Japon evlerinde boşluğun, gölgenin önemini şöyle anlatıyor mimar: “Japon evlerinde en önemli şey, boşluktur. Işığı, zamanın geçişini, eskimeyi ancak boşlukla görebiliriz. Gölge ise varlık demektir. Bir şeyin gölgesi yoksa kendisi de yoktur.”
Bu cümleler bize gösterecektir ki Kuma için bir binayı tasarlamak, yalnızca iyi tasarım anlamına gelmez; binaya girecek ışık ve gölgeyi ayarlamak, boşluğun gücünü aramak, zamanla tıpkı saçların beyazlaması gibi eskiyecek bir malzeme kullanmaktır. “Taş yaşlanır” der, o yüzden betondan olabildiğinde uzak durur.
Tanizaki’nin ufacık ama övgüye değer Gölgeye Övgü kitabında Kengo Kuma’nın arayışının arka planını buluruz. Tanizaki, kitabında Japon evlerinin içini anlatırken “Biz Doğulular, ücra yerlerde gölgeler oluşturur, oralarda güzelliği yaratırız” diyor, Batı evlerindeki aydınlığın bize uymadığını, Doğulu hayatın ancak Doğulu evlerde yaşanabileceğini söylemek istiyordu.
Tanizaki’nin “Zarafet kirlidir” deyişiyle beton kadar güçlü olmayan, ancak dokunduğumuzda yaşadığını hissettiğimiz ahşabın, kâğıdın kırılganlığı arasında çok yakın bir bağ var. Binayı çevresindeki doğadan ayırmayan bakışın da… Kuma “Bir mimarın binasına bakıldığında ‘A ne güzel tasarım’ deniyor, ancak bir mimar yalnızca tasarımcı değildir. Mimar, binayla birlikte ekosistemi de düşünmelidir. Geleceğin en önemli konusu doğa olacak. Doğayı önemseyen Japon binalarının da bu noktada geleceğin ekosistemi konusunda doğru bir örnek oluşturacağını düşünüyorum” diyor. (Ve ne şanslıyız ki, Eskişehir Odunpazarı Müzesi de bu büyük mimarın imzasını taşıyor.)
Grand Seiko’nun marka mottosu olan “Zamanın Doğası” (The Nature of Time) bu sebeple Shizukuishi binasının “zamanın ruhu”nu yansıtmasına mükemmel şekilde uyuyor. Zamanın doğası, Japonya’da boşluklar, ışık, yemyeşil doğa ortasında olmak, ahşap ve Japon çalışkanlığını içeriyor. Ve tabii bir de her Japon eserinde mutlaka ismini gördüğümüz Fuji Dağı’nın eklenen ve Fuji Dağı benzerliğinden ötürü “Nanbu Fuji” denen Iwate Dağı manzarasını.