Cartier’nin New York ve Paris’in kalbinde yer alan mağazaları kolaylıkla bir dönem filmine mekân olabilir.
Bir mücevher-saat butiğini ele alıp “mekânın ruhu”ndan söz edeceksek Cartier’nin butiklerinden herhangi birine gitmemiz yeterli; çünkü marka, butiklerinin iç mekân tasarımını bulunduğu ülkenin estetik anlayışına göre tasarlıyor. Buna göre Paris’teki Place Vendôme mağazası Parizyen, zarif bir daireye benzerken Stockholm mağazası İskandinav tarzı iç mekân tasarımına sahip, Zürih’teki mağaza ise bir İsviçre dağ evinin havasını taşıyor.
Ama bu binalardan özellikle ikisi bulundukları sokaktaki tarihi sembolik değerleriyle de ayrıca bahsedilmeye değer: New York Evi ve Paris Place Vendôme 23 numaradaki bina. Birinin Fifth Avenue’da, diğerinin de Place Vendôme’da, yani iki şehrin en prestijli sokağında yer aldığı mağazalar 2016 yılında yenilenmişti.
New York Evi’nin tarihi ise epey ilginç: Bugün “Cartier’nin binası” levhasıyla tarihi açıklanan bina, 1917 yılında 128 doğal beyaz inciden oluşan ve o zamanlar değeri 1 milyon dolar olan Cartier inci kolye karşılığında Pierre Cartier’ye verilmişti.
Robert W. Gibson’ın tasarladığı 1904 tarihli Neo-Rönesans tarzındaki malikane, aslen demiryolu kralı Morton Plant’e aitti ve Plant’in eşi Mae Plant, bugün olduğu gibi o zaman da çok nadir olan ve statü sembolü olarak görülen doğal incili kolye karşılığında malikanesini vermekten çekinmemişti.
Geçen hafta bahsettiğimiz gibi birçok lüks saat mağazasının bulunduğu Fifth Avenue’deki bu malikane, geçtiğimiz yıllarda Fransız mimar Thierry Despont tarafından restore edildi. Bu, bir saat ve mücevher binasının yeniden tasarlanması kadar stratejik konumdaki tarihi bir malikanenin yeniden restore edilmesi anlamına geldiğinden ayrıca bir önem taşıyor.
Bill ve Melinda Gates’in evini tasarlayan ve Özgürlük Heykeli’ni restore eden mimar olarak tanıdığımız Thierry Despont, bu malikaneyi restore ederken “büyük ev hissini vermek”ten yola çıkmış: “İnsanlara bir zamanlar olduğu gibi büyük evde olma hissini vermek istedim.” Gerçekten de iki buçuk yıllık restorasyonun sonunda kendimizi Romantik dönem romanlarında hissedeceğimiz türden bir iç mekân tasarımı ortaya çıkmış: Beş katlı, 44 bin metrekarelik bina, bir nehirden su içen üç panterin resmedildiği lake paneli, orijinal meşe panelli duvarları, meşe ağacından klasik büyük merdiveni ve tafta ipek perdeleriyle gerçekten de bir malikanedeymişiz gibi hissettiriyor.
Binanın ikinci katı, Monaco Prensesi Grace’e adanmış bir odayı barındırıyor. Bu odada prensesin portresinin çizildiği tabloları ve soluk sarı tafta ipek perdeleri görüyoruz; burası aynı zamanda Cartier’nin evlilik yüzüklerini sergilediği alan. İkinci kat ayrıca Elizabeth Taylor, Gloria Swanson gibi Hollywood yıldızlarına ve Morton-Mae Plant’a saygı duruşu niteliğinde. Üçüncü kat saatlere ayrılırken dördüncü kattaki “kırmızı oda” parfüm gibi aksesuarlara ayrılmış. Bu kırmızıya Cartier’nin kutularından aşinayız; zaten duvarlar da bu kutularla aynı malzemeye sahip. Despont bunun nedenini “Sergilenen çanta ve aksesuarlara bir kutunun içinden bakıyormuşsunuz gibi olsun istedim,” diye açıklıyor. Binanın en üst katı olan beşinci katta ise Beşinci Cadde’ye (Fifth Avenue) bakan bir teras bulunuyor.
Bize tarihte yolculuk yaptıran mobilyaların restorasyonu da Fransız ustalarla birlikte yapılmış. Malikanelerin orijinal mobilyaları restore edilirken 18. ve 19. yüzyıl Parizyen stilini taşıyan ısmarlama avizeler gibi yeni parçalar da tasarlanmış. Jane Austen’ın kahramanları her yanda gibi.
Bizde bir vakitler Altın Sokak’ta saat butikleri bulunurdu. Bu “lüks cadde” konseptinin kurucusu ve tarihi yaklaşık 300 yıla dayanan Place Vendôme da Patek Philippe’ten Boucheron’a, Van Cleef & Arpels’a, Chanel, Dior ve Louis Vuitton’a dek birçok prestijli markanın bulunduğu özel bir meydan olarak dünyanın kalbi konumunda.
Hemingway’in uzun yıllar kaldığı, Chopin’in son günlerini geçirdiği, Coco Chanel’in uzun yıllar yaşadığı Ritz Otel de burada, meydana adını veren ve şu an saat ve mücevher markası Chopard’a ait olan Hotel Vendôme da.
Cartier, daha 1899’da, tarihin ilk kol saati henüz çıkmamışken, Tuileries Bahçesi’nin kuzeyinde, Louvre Müzesi’nin kuzeybatısında yer alan ve şekliyle birçok saate ilham kaynağı olmuş meydanın yanı başındaki Rue de la Paix’de bir mağaza açmıştı. Markanın butiği bugün meydanda 23 numarada, tarihi 18. yüzyıla dayanan taş cepheli bir binada yer alıyor.
Bu bina restore edilirken de Vendôme Meydanı’nın ve Paris’in zarafetini yansıtan tarihi bir Parizyen evden yola çıkılmış. Altı buçuk ay süren yenileme çalışmalarının başında mimar Laura Gonzalez yer almış.
Mağazanın girişi; kitap rafları, koltuklar ve masa ile bir lobi havasını verirken bu girişe bir aynayla ışığı yansıyan bir avize ve yine Parizyen ve gösterişli bir merdiven eşlik etmiş.
Oymalı meşe ahşap paneller, klasik tarzdaki mobilyalar ve damasko kumaşın ve sıcak tonların ağırlıklı olduğu mağazada nadir ve ham malzemeyle çalışmaya özen göstermiş mimar. İç dekorasyon için ise tanınmış ustalarla çalışmış. Örneğin lake ahşap paneller Atelier Mivavaine, cam panel Bernard Pictet, ahşap ve reçine heykeller heykeltıraş Étienne Rayssac imzasını taşıyor.
“Orada başınıza kötü bir şey gelmezmiş” gibi. Her an bir yerden Holly Golightly çıkabilir.