Saatolog.com.tr

Saatolog.com.tr Logo

Uykularımızı Kaçıran The Substance Sonrası: Kalıpları Yıkan Filmler

6 Kasım 2024
Uykularımızı Kaçıran The Substance Sonrası: Kalıpları Yıkan Filmler
Son derece sert, huzursuz edici ve yüksek frekanslara sahip The Substance filmini izlediyseniz ekran başından ayrılmayın. Kalıpları yıkan filmlerle devam ediyoruz.

Genç ve yaşlı. Güzel ve çirkin. Başarılı ve yetersiz. Listeyi epey uzatabiliriz. Fakat takdir edersiniz ki hayat “iyi” ve “kötü” kadar keskin çizgilerle açıklayamayacağımız kadar karmaşık bir mesele. Olayları siyah ve beyaz olarak adlandıramayacağımızı da uzun zaman önce öğrendik. Fakat görülmek ve onaylanmak için bir kalıba sığmayı gerektiren toplumlarda büyümek, biraz da öğrendiklerimizi unutmak demek. Dışarıdan beğenildiğimiz biçimde güzel, onaylandığımız ölçüde başarılı, gerektirdiği oranda kusursuz olmayı istemek demek. Ve nihayetinde bunlar bir takıntıya dönüştüğünde; o siyah ve beyaz arasında kalan, insanın kendi kendisiyle ilişkisini besleyen gri, belirsiz, bazen tuhaf, neşeli veya hüzünlü anları kaçırmak, kalıpların içinde sıkışmak, hatta boğulmak demek.

Uykularımızı Kaçıran The Substance Sonrası: Kalıpları Yıkan Filmler
The Substance

Fransız yönetmen Coralie Fargeat, Revenge’in (2017) ardından ikinci uzun metrajı olan The Substance filmiyle tam da bunların yaratacağı hayati tehlikeye işaret ediyor. Filmde eski Hollywood yıldızı, şimdilerin popüler TV aerobik eğitmeni Elizabeth Sparkle, 50. yaş gününde zorba yöneticisi tarafından kovulur. Onu bir zamanlar sevenlerin gözünde eskisi kadar güzel ve ışıltılı olmadığı gerçeğiyle baş başa kalır. Spot ışıkları bir günde üzerinden kalkmıştır.

Kendisini öyle uzun zamandır televizyon ve şov dünyasının tek boyutlu standartlarıyla değerlendiriyordur ki elinden kayıp gidenler onun uçurumun kenarına sürükler. Film ona tam da o saniyelerde bir el uzatır ve kendisinin daha iyi bir versiyonunu yaratacağını iddia eden bir tür yaşlanma karşıtı tedavi yöntemi sunar. Fakat o pek de dostane bir el değildir. Elizabeth başta tereddüt eder ancak nereye baksa, kiminle konuşsa eskimiş bir oyuncak gibi hissetmesiyle kendini panik içinde tedavinin kollarına bırakır. Bu, kaçınılmaz sonun başlangıcı olur. Kendisinin daha genç ve güzel hali Sue, Elisabeth’i bir tür parazit gibi içten içe yemeye başlar. Ta ki yok edene dek.

Uykularımızı Kaçıran The Substance Sonrası: Kalıpları Yıkan Filmler
The Substance

Dağıtımcılığını Mubi’nin üstlendiği film Türkiye’deki ilk gösterimini yaptığı Filmekimi’nden beri birçok tartışmanın odağında. Derdini bir biçimde aktarmayı becermiş her filmin olduğu gibi, seveni de var yereni de. Fakat şu bir gerçek ki Fargeat üzerine konuşulmaya değer, etkisi kalıcı bir iş ortaya koyuyor. Esasen yaptığı yepyeni bir şey de değil. Klasik güzellik ve toplum normlarını sorgulayan filmler daha önce pekala yapıldı. The Substance belki de, söyleyeceğini söyleme biçiminin çekincesizliğiyle kendine farklı bir yer ediniyor.

Öte yandan bu zamana dek kadın doğurganlığı ve bedeni üzerine kurulu, erkek yönetmenlerce sahiplenilen korku sinemasını düşününce Fargeat burada da farklı bir bakış açısı sunuyor. Kadının özellikle doğurganlığın bittiği noktada kendisine yönelttiği zulüme ve ortaya çıkan kaosa bir kadın bakışından hayat veriyor. Olanca açıklığı ve vahşetiyle, toplumun emriyle insanın kendisine neler yapabileceğini haykırıyor adeta. Yetmiyor, Demi Moore (Elisabeth Sparkel) ve Margaret Qualley (Sue) kariyerlerinin belki en yalın ve çarpıcı performanslarıyla bu haykırışı bir çığlığa dönüştürüyor.

Uykularımızı Kaçıran The Substance Sonrası: Kalıpları Yıkan Filmler
The Substance

Yönetmen Coralie Fargeat’ın bir röportajda söylediğine göre, 40’lı yaşlarında bir kadın olarak hayatın ona sıklıkla hissettirdiklerini, aynı hissettirdiği şiddette aktarmak istemiş. Bu cesur yaklaşım, iyi bir yönetmenlikle birleşerek doğuruyor The Substance filmini. Çünkü şiddet, kan ve beden üzerinden kurgulanan korku unsurlarının dozu aslında çok ince bir ayarda. Ekranda gördüklerimiz midemizi bulandırdığından değil de hepimizin onaylanma ihtiyacına dair zaman zaman hissettiği huzursuzluğun absürt bir tezahürü olduğundan vahşete kapılıyoruz.

Filmde Elisabeth’in aldığı ilacın tek bir kuralı var; genç haliyle yaşlı hali yedi günde bir değişim yapmalı. Aksi takdirde diğerinin günlerinden çalan aynı zamanda bedeninden de çalar. Gençliğin cazibesi ve ününe kapılan Sue’nun gittikçe daha çok günü çalarak Elizabeth’in bedenini çürümeye terk etmesi, bugüne dair çok şey söylemiyor mu? Gençleşme vaadi veren kremler, yaşlanma önleyici takviyeler, kendimizin daha “iyi” bir versiyonunu yaratan operasyonlar…

Uykularımızı Kaçıran The Substance Sonrası: Kalıpları Yıkan Filmler
The Substance

Bu noktada film aslında eleştirel oklarını sisteme değil bireyin kendisine yöneltiyor. İnsanın kendisine yaptıkları, dünyanın onu maruz bıraktıklarından çok daha acımasız olabiliyor. Güzelliğin tek bir tanıma indirgendiği bir çağda, o tanıma sığamadığımız noktada yaşanabileceklerin tehlikeli bir portresini çiziyor The Substance, ancak ve ancak biz buna izin verirsek. Film bizi aldığı ilk sahneden bıraktığı son plana kadar gözlerimizin önünde bir canavar yaratıyor, canavarın gerçekte kim olduğunu kendimize sormakta fayda var. Hayatın doğal döngüsüne suç atfeden bir toplumun onayını almaktansa içsel dünyamızla mı barışmalıyız, bunun üzerine düşünmek gerek.

Emily in Paris Dizisinde Geçen 3 Fransız Evi

İzlemeniz Gereken 15 Yeni Kore Dizisi

Kitaptan Uyarlanan En İyi Film ve Diziler

Modanın Efsaneleri Ekranlarda

THE SUBSTANCE TADINDA KALIPLARI YIKAN 5 FİLM
The Fly – David Cronenberg (1986)

IMDB: 7.6

Uykularımızı Kaçıran The Substance Sonrası: Kalıpları Yıkan Filmler
The Fly

İnsan bedeninin sınırlarını zorlaması ve öğrenilmiş değer yargılarını alt üst etmesiyle bilinen usta yönetmen David Cronenberg’in 1986 yapımı ikonik filmi The Fly, aynı zamanda The Substance’ın ilham kaynakları arasında. Film, biliminsanı Seth Brundle’ın bir ışınlanma deneyi sırasında sinekle birleşmesiyle yaşadığı fiziksel ve psikolojik dönüşümü konu alıyor. Güzellik algısını biyolojik deformasyon ve insanın içsel dönüşümü üzerinden sorgulayan sarsıcı bir yapım.

Toni Erdmann – Maren Ade (2016)

IMDB: 7.3

Uykularımızı Kaçıran The Substance Sonrası: Kalıpları Yıkan Filmler
Toni Erdmann

Maren Ade’nin yazıp yönettiği Alman yapımı Toni Erdmann, Cannes Film Festivali tarihinin en iyi eleştirilerinden birini almıştı. Hayatı ciddiyetle ele alan, daracık resmi elbiseleri ve topuklu ayakkabıları olmadan varolamayan mesafeli bir genç kadın ile epey bayat bir mizah anlayışı, tuhaf giyinişiyle girdiği her ortamda kendini ve kızını utandırmayı başaran, yalnız bir baba. Bu baba-kız hikayesi, toplumsal beklentilere ve dış görünüşe dair normlara karşı çıkarken, mizahi ve duygusal bir ton yakalıyor. Tuhaf ama hüzünlü bir komedi.

Ereaserhead – David Lynch  (1977)

IMDB: 7.3

Uykularımızı Kaçıran The Substance Sonrası: Kalıpları Yıkan Filmler
Eraserhead

Düş ve gerçek arasındaki sınırlarda geçen ve genellikle insan bilincinin uç noktalarında gezinen filmlerin yönetmeni David Lynch, kuşkusuz imgelerin gücünden faydalanan The Substance’a ilham olan yönetmenlerden. Lynch’in 1977 yapımı ilk uzun metrajı Ereaserhead, çekilmiş en rahatsız edici ve sürreal ögeler barındıran korku filmlerinden. Aile, bireysel korkular ve toplum eleştirisini farklı bir anlatımla sunarak türünün kalıplarını yer bir ediyor.

Enter the Void – Gaspar Noé (2009)

IMDB: 7.2

Uykularımızı Kaçıran The Substance Sonrası: Kalıpları Yıkan Filmler
Enter The Void

Kalıpları yıkmak deyince sinemanın uçuk kaçık yönetmeni Gaspar Noé’yi anmadan geçemeyiz. Yönetmenin 2009 yapımı Enter The Void filmi, kendisinin deyimiyle “psikedelik bir melodram.” Kız kardeşiyle Japonya’da yaşan bir uyuşturucu satısıcının ölümden sonraki hayatta hem geçmişe hem de Tokyo’nun neon ışıkları altındaki gece hayatına doğru bir yolculuğunu konu alıyor. Film, yeni çağın varoluşçuluğu üzerine yalnızca hikayesel anlamda değil, sinematografik düzeyde de bildiğimiz tüm kuralları ters yüz ediyor.

Sick of Myself – Kristoffer Borgli (2022)

IMDB: 7.1

Uykularımızı Kaçıran The Substance Sonrası: Kalıpları Yıkan Filmler
Sick Of Myself

Yakın dönemin belki de en tüyler ürpertici sinema örneklerinden birini sunan Sick of Myself, biçimsel anlamda The Substance ile de önemli benzerlikler taşıyor. Başkarakter Signe, çağdaş bir sanatçı olarak ünlenen erkek arkadaşının gölgesinde yaşamaya başladığını hisseden genç bir kadın. Oslo’nun elit kesiminin gözünde onaylanmak ve sevilmek için bedenini deforme etme pahasına mücadele ediyor. Sınıfsal, psiko-sosyal ve kültürel farklılıkların ekseninde kabul görmek için giriştiği bu mücadeleyse epey grotesk ve aşırıya kaçan boyutlara varıyor.