Saatolog.com.tr

Saatolog.com.tr Logo

Sofradan Tüm Hayata: Slow Food

9 Şubat 2022
Sofradan Tüm Hayata: Slow Food

Bir kelimenin ne anlama geldiğini tamamen kavrayabilmek için sözlüğe bakmak yeterli midir? Belki hiç düşünmeden “Evet” diyebilirsiniz, ama biraz zaman ayırırsanız –ki bu yazı tamamen zaman ayırmak üzerine– cevabın bundan biraz daha karmaşık olduğunu düşünebilirsiniz.

Sözcükler, sözlük anlamlarını aşarak dahil olur dünyamıza, çünkü toplumun sözcüklere yüklediği anlamlar, duygu dünyamızı sözlüklerde okuyamayacağımız şekillerde etkiler. Mesela “yavaş” kelimesine bakalım mı? Türk Dil Kurumu’na göre “hızlı olmayan, ağır, çabuk karşıtı.” Hayatımızdaki etkilerine bakılırsa, oldukça masum bir tanım.

Gelelim hayatımızdaki karşılığına… 21. yüzyılın ikinci 10 yılında bu kelime bizim için ne ifade ediyor? Yavaş olmak makbul bir şey mi? Biri size “Çok yavaşsın” dediğinde, teşekkür mü edersiniz, bir eleştiri duyduğunuzu mu düşünürsünüz? Bunlar retorik sorular, vereceğimiz cevapları hepimiz biliyoruz aslında. Peki “yavaş olmak” gerçekten bu kadar olumsuz mu algılanmalı? 20. ve 21. yüzyılda hızlı olmak “daha çok üretmek, daha çok tüketmek” anlamına geliyor. Sadece iş yaşamını düşünmeyin; hayatımızın her alanına sirayet etmiş bir hız tutkusundan söz ediyoruz. Yemeğin bile hızlı olanını yaratmamıza neden olan bir hız tutkusu… “Fast food” zincirleri işte bu yüzden her köşe başında karşımıza çıkıyor. Çünkü çok acelemiz var, sistemin hızlı rutinine ancak böyle yetişebiliriz.

Peki gerçekten çok acelemiz var mı?

Slow Food bu kadar acelemiz olmadığını düşünüyor. Slow Food da kim? Bu hızla akıp giden zamana, en azından sofralarımızda “Dur” demek için 1980’lerde ortaya çıkan bir hareket. Şimdi zamanı, alıştığımız gibi “hızla” geri saralım ve 1986 yılına gidelim.

Roma’nın meşhur İspanyol Merdivenleri’nin sona erdiği meydanda bir McDonald’s açılması planlanıyor. Ünlü fast food zinciri Roma’da hazırlıklarını son sürat sürdürürken biraz kuzeyde hararetli muhabbetler dönüyor. Kuzey İtalya’da küçücük bir kasaba olan Bra’da, bir akşam yemeğine konuk olalım şimdi hep birlikte. Masada hâlâ Slow Food organizasyonunun başkanlığını yürüten Carlo Petrini ve daha birçok yemek tutkunu aktivist var. Sofradaki yiyecekleri tam olarak bilemesek de hayal edebiliriz. Bahçeden topladıkları fesleğenle yapılmış pesto sosunun kokusunu duyabiliriz belki. Ya da İtalya’daki ağaçlardan toplanmış zeytinlerle süslü bir pizzayı bölüşüyorlardır… Belki yerel trüf mantarlı makarna yiyen birileri de vardır… Açılması planlanan McDonald’s, yerel ürünlerle donatılmış masanın gündeminde. Konuşmalar sürerken ortaya şu soru atılıyor:

Fast food diye bir felsefe varsa, neden slow food diye bir felsefe de olmasın?

Slow food hareketinin temelleri böylece atılmış oluyor. Yerel yemek kültür ve geleneklerinin kaybolmasını önlemek, hızlı yaşam anlayışının yükselişine karşı harekete geçmek ve insanların yedikleri yemeğe, o yemeğin nereden geldiğine duydukları ilgiyi artırmak ve yemek tercihlerimizin dünyayı nasıl etkilediğine dikkat çekmek amacıyla 1989 yılında resmi olarak kuruluyor slow food hareketi. İtalya’da başlayan hareket hızla büyüyerek kısa sürede 160’tan fazla ülkede, milyonlarca insanın dahil olduğu; herkesin iyi, temiz ve âdil yiyeceklere erişimini sağlamak üzere çalışan küresel bir harekete dönüşüyor.

“Gastronomik zenginlik korunmalı, biyoçeşitlilik savunulmalı ve zaman kavramı kendi bireysel ritmimize saygılı olmalı,” diyor Slow Food organizasyonunun başkanı Carlo Petrini. Petrini’nin sözünü ettiği tüm bu kavramlar, slow food’un aslında hayatımızın sadece “yemek zamanları”yla ilgili olmadığını anlatıyor bize.

Slow food aynı zamanda kültür, politika, tarım ve çevreye dair bir hareket. Çünkü yemek tercihlerimiz vasıtasıyla, yediğimiz şeylerin nasıl yetiştirildiği, üretildiği ve dağıtıldığı üzerinde söz sahibi olabiliriz. Yani, kısmen de olsa, dünyayı değiştirebiliriz.

Slow food’un göz kırptığı “dünyayı değiştirebilme hayali”nin, yavaşlama hareketinin yemekten sonra modadan tasarıma, seyahatten şehir yaşamına dek pek çok alana yayılmasını sağladığını söyleyebiliriz. Bunların en bilineni ise Cittaslow oluşumu.

Yavaş Şehirler

“Yaşamanın İyi Olduğu Uluslararası Şehirler Ağı” sözleriyle açıklanan yavaş şehirler veya diğer adıyla Cittaslow hareketi de yine İtalya’da doğuyor. Dünya çapında 200’den fazla şehir “yavaş şehir” olma kriterini karşılayarak Cittaslow logosunu taşıyor. Bu hareketin amacı da slow food ile birçok ortak noktaya sahip… İnsanlar için daha yaşanılır kentler kurmak, şehir yaşamında kaliteyi artırmak, çevreyi korumak, sağlıklı bir yaşam stilini desteklemek ve yerel kültürlerin özel habitatını korumak… Türkiye’den de 17 yerleşim Cittaslow ağında yer alıyor. Slow food ve Cittaslow resmi “yavaşlama” hareketleri… Ancak yavaşlamak için mutlaka kurumsal bir kimliğinizin olması gerekmiyor, bireysel olarak da yavaşlamanız mümkün. “Yavaş seyahat”, bireysel olarak yavaşlamanın güzelliğini tadabileceğiniz kavramlardan yalnızca biri…

Sofradan Tüm Hayata: Slow Food
Sofradan Tüm Hayata: Slow Food

“İnsanlar ikiye ayrılır” demenin tam sırası! Birinci grup, bir yere tatile gitmeden önce tüm araştırmalarını yapar, görülmesi gereken yerlerin listesi oluşturur, internette en yüksek puanı almış restoranları belirler, sabahları işe gider gibi alarmını kurarak, tatilini tüm bu “yapılması gerekenleri” yaparak geçirir. İkinci grup ise hiçbir ön araştırma yapmadan olayları akışına bırakır; belki gittiği yerde genç olmayanların (zamanla ilgili bir yazıda “yaşlı” demekten çekinmek sanırım normal) yemek yediği bir restorana girer, sokaklarda oranın yerlisi gibi boş boş gezinir, yeni arkadaşlar edinir, geleneksel “tatil süresi”nden, yani maksimum bir haftadan daha uzun zaman geçirir. İkinci gruptaysanız, tatillerinizin bir adı var: Yavaş seyahat.

Yavaşlamak tarih öncesinden bugüne dek insanlığın zihnini meşgul eden kavramlardan biri olmuş. Lao Tzu tarih öncesinden “Nazik, sert olanı alt eder; yavaş, hızlı olan alt eder; zayıf, güçlü olanı alt eder,” diye sesleniyor. 20. ve hatta 21. yüzyılın en önemli yazarlarından Milan Kundera ise “Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır,” diyor bizlere.

Yaşadığımız anların tadını çıkarmak, yediğimiz yemeğin lezzetine varmak, dünyayı hissetmek ve herkes için yaşanılır kılmak için Kundera’nın kullandığı “anımsama” kelimesine biraz daha yakından bakmak gerek sanki. Yıllar sonra geçmişe dönüp baktığımızda, fark etmediğimiz bir şeyi anımsayabilir miyiz?

Slow Food ile İlgili Merak Edilen 3 Soru

Sofradan Tüm Hayata: Slow Food
Sofradan Tüm Hayata: Slow Food

Slow Food neden salyangoz sembolünü kullanıyor?

Salyangoz, yavaş hareket eden bir hayvan olduğu için seçilmiş bir sembol. Bir diğer nedeni ise, slow food hareketinin çıktığı Kuzey İtalya’daki Bra kasabasında sevilen bir yemek olması.

Slow food organik olmak zorunda mıdır?

Hayır. Slow food organik tarımın ardındaki çevreye mümkün olduğunca az zarar verme veya az pestisit kullanımı gibi ilkeleri desteklese de, yoğun bir şekilde uygulandığında geleneksel tek türlü tarıma benzediğini düşünüyor. Dolayısıyla bir ürünün organik yetiştirilmiş olması, sürdürülebilir bir şekilde yetiştirildiği anlamına gelmiyor.

Slow Food logosunu kullanabilmek için ne gerekiyor?

Slow Food logosu, ticari marka statüsünde. Bu nedenle yalnızca, Slow Food’un uluslararası, ulusal ve yerel convivia etkinlikleriyle bağlantılı olarak kullanılabiliyor. Konuya ilgili detaylı bilgiye Slow Food’un websitesinden ulaşmak mümkün: slowfood.com

Yavaşlama Trendi Hangi Alanları Etkiledi?

Cittaslow

Türkiye’nin de 17 yerleşimle katıldığı yavaş şehirler ağı, Slow Food’dan sonra ortaya çıkmış, en bilinen “yavaş” hareketlerinden biri. Yavaş şehirler, insanların yavaş yaşamasını, geleneklerin ve geleneksel işlerin devamlılığını destekleyecek şekilde organize olmuş yerleşimler olarak tanımlanabilir.

Yavaş şehir logosuna sahip olmak için, yerleşimlerin karşılaması gereken 55 kriter var. Çevre politikası, altyapı, şehir dokusu kalitesi, yerel üretimin desteklenmesi, misafirperverlik ve toplum ve Cittaslow bilinci olmak üzere altı kategoriye yayılan bu 55 kriteri karşılayan, 50 binden daha az nüfusa sahip yerleşimler, salyangoz sembolüne hak kazanıyor.

Yavaş Moda

Yavaş moda, hızlı modaya karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış bir akım. İlk kez 2007’de, Londra’da Sürdürülebilir Tasarım ve Moda Profesörü Kate Fletcher tarafından kullanılan terim, düşünceli, bilinçli ve bütüncül bir yaklaşım benimseyen bir moda anlayışını tanımlıyor. Yavaş moda aynı zamanda aşırı üretimi, gereğinden fazla karmaşık tedarik ağlarını ve bilinçsiz tüketimi de frenlemeyi amaçlıyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu olmak yavaş modanın temel ilkeleri arasında. Bu nedenle organik veya geri dönüştürülmüş kumaşlar ve malzemeler kullanılıyor. Şeffaflık da yavaş modanın bir diğer önemli ilkesi. Her geçen gün daha fazla yavaş moda markası üretim, tedarik zinciri ve fiyatlandırma modellerini kamuyla paylaşıyor.

Sofradan Tüm Hayata: Slow Food
Sofradan Tüm Hayata: Slow Food

Yavaş moda ürünlerinde fiyatlar biraz daha yüksek olabiliyor, ancak şeffaflık ilkesi sayesinde paranızın nereye gittiğini görebiliyorsunuz.

Yavaş Seyahat

Yavaş Seyahat, kişisel ritminize saygılı bir seyahat anlayışını temsil ediyor. Bu anlayışta amaç kaç ülke gezdiğinizin skorunu tutmak değil, gezdiğiniz ülkelerin gerçek anlamda tadını çıkarmak. Bu nedenle yavaş seyahat geleneksel tatil süresinden daha uzun bir zaman dilimini kapsayabilir. Bir hafta yerine birkaç haftalığına gittiğiniz bir yerde, yerel halkla çok daha iyi kaynaşabilir, o yerin kültürünü özümseyebilir, koşturarak turistik yerleri görmektense kenti yerlilerinin gözünden tanıyabilirsiniz.