Dünyaca ünlü sanatçı Olafur Eliasson’un İstanbul Modern’deki sergisi izleyiciyi gündelik telaşların ötesinde evrensel bir sorgulamaya davet ediyor.
Bir buz kütlesinin üstündeyim. Gökyüzündeki güneşin göz kamaştıran keskin parıltısına inat, soğuk hava yüzümü kesiyor. Kâğıt kesiği gibi… Soluk almaya çalışırken havanın katı bir madde olduğunu düşünüyorum, sanki içime çekerken dişlerime çarpacak ve kıracak. Uçsuz bucaksız beyazlığın uzun sessizliğini ritmik bir ses bölüyor. Pıt, pıt… Soğuk sebebiyle kalbimi koruyan yağ tabakasının donduğunu, kalbimin atmak için alan bulamadığını düşünürken hızlıca çarpmaya başladı. Bir şeyler ters gidiyor! Ritmik ses hızlanarak ve artarak büyüyor. PIT, PIT, PIT!!!
Üzerinde durduğum kütle ayağımın altında dağılıyor. Aklıma Paulo Coelho’nun bir kadının içsel yolculuğunu anlattığı “Veronika Ölmek İstiyor” romanı geliyor. Veronika, hayatının hiçbir döneminde soğuk havayı deneyimlemediğini fark ediyor ve bu hisleri yaşamak için dışarı çıkmaya karar veriyordu. O soğuk havada ince bir gecelikle dışarıya çıktığını hatırlıyorum. O anda, o soğukta Veronika duygularını yeniden keşfediyordu. Bir zamanlar soğuk sebebiyle çok az insanın dışarıda dolaştığı karlı İstanbul sokaklarında huzuru içime çekerek dolaştığım günler geliyor. Artık İstanbul’a kar da yağmıyor zaten…
Üç saniye önce kapadığım gözlerimi açıyorum. Bir sergi salonundayım. İstanbul Modern’deyim. Önümde Olafur Eliasson’un eriyen bir buz kütlesinden geriye kalan kara boşluğa bizleri adeta ittiği eseri var. Bu bir sanat eseri mi? Bana bir tokat gibi geldi.
İklim krizi kapımızı çalıyor, ama biz kapıyı açmaktan korkuyoruz. Yüzleşmekten korkuyoruz! Kapının kırılırcasına çalışına kulak tıkasak da bir sanat çalışması görmek için gittiğimiz o salonda Eliasson’un aynasından içeri yansıyan gerçekle yüz yüze geliyoruz.
Olafur Eliasson, İzlandalı-Danimarkalı bir sanatçı. Ama onu bir coğrafyayla sınırlamak haksızlık olur. O, bir dünya sanatçısı. Eserlerinde ışık, su, hava gibi doğal unsurları kullanarak bizlere doğanın diliyle hitap ediyor. Onun sanatında doğa sadece bir tema değil, aynı zamanda bir ortak, bir iş birlikçi. Bu iş birliği, izleyiciyi pasif bir gözlemciden aktif bir katılımcıya dönüştürüyor.
ERİYEN BUZ KÜTLELERİ: “ICE WATCH”
2014 yılında Eliasson, Kopenhag’ın merkezine devasa buz kütleleri getirdi. Grönland’dan getirilen bu buz parçaları, iklim değişikliğinin somut bir göstergesiydi. İnsanlar bu buzlara dokundu, onların eriyişini izledi. Bu sadece bir sergi değil, aynı zamanda bir protestoydu. Buzun erimesi, dünyanın erimesiydi. Bu proje daha sonra Londra ve Paris’te de sergilendi. Her seferinde binlerce insan bu eriyen buzların etrafında toplandı, fotoğraflar çekti, düşüncelerini paylaştı. Eliasson, bu eserle iklim krizini insanların gündemine sokmayı başardı.
GÜNEŞİN DOĞUŞU: “THE WEATHER PROJECT”
2003 yılında Londra’daki Tate Modern’de sergilenen “The Weather Project”, sanat dünyasında bir dönüm noktası oldu. Eliasson, Turbine Hall’un devasa alanını kullanarak bir güneş illüzyonu yarattı. Yarım daire şeklinde dev bir ışık kaynağı ve tavan boyunca yerleştirilmiş aynalarla, ziyaretçiler kendilerini sonsuz bir mekânda buldular.
Bu eser, insanların doğayla olan bağlantısını sorgulamalarını sağladı. İç mekânda yaratılan bu yapay güneş, gerçek güneşi ne kadar taklit edebilirdi? İnsan yapımı bir doğa, ne kadar gerçek olabilirdi?
RENKLERİN LABİRENTİ: “YOUR RAINBOW PANORAMA”
2011 yılında Danimarka’nın Aarhus şehrindeki ARoS Sanat Müzesi’nin çatısına yerleştirilen “Your Rainbow Panorama”, 150 metre uzunluğunda dairesel bir yürüme yolu… Cam duvarlarla çevrili bu yolda yürürken, ziyaretçiler şehrin manzarasını gökkuşağının renkleriyle deneyimledi. Bu eser, rengin ve ışığın mekânla olan ilişkisini yeniden tanımlıyordu. Filtrelerle şehrin sıradan manzarasını bambaşka hâle büründüren Eliasson, bu eserle ziyaretçilerin dünyaya farklı bir gözle bakmasını sağladı.
- Sezon Açılıyor: 2024’ün En Yeni Tiyatro Oyunları
- 2024 Konser Takvimi
- Sanata Seyahat: Sonbaharın Sıra Dışı Sergileri
İSTANBUL MODERN’DE VURUCU BİR KARŞILAŞMA
Ve şimdi, Eliasson’un çarpıcı dünyası İstanbul’da! İstanbul Modern, 9 Şubat 2025 tarihine kadar sanatçının Türkiye’deki ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor: “Olafur Eliasson: Senin Beklenmedik Karşılaşman”. Küratörlüğünü, müzenin küratöryel ekibinden Öykü Özsoy Sağnak, Nilay Dursun ve Ümit Mesci’nin üstlendiği bu sergi, sanatçının 30 yıllık kariyerinden seçkin eserleri bir araya getiriyor. Yaklaşık 40 eserden oluşan koleksiyon, su, ışık, renk, algı, hareket, geometri ve çevre temaları etrafında şekilleniyor.
GÜNBATIMINDAN ŞAFAĞA, BOĞAZİÇİ
Sergide özellikle dikkat çeken eserlerden biri, İstanbul için özel olarak üretilen “Günbatımından Şafağa, Boğaziçi”. Bu yapıt, Boğaziçi’nin dönüşen renklerini ve ışığını sergi alanına taşımış. Boğaz’ın akıntıları, güneşin batışı ve doğuşu, şehrin hareketliliği… Eserin önünde durduğunuzda ne hissedeceğinizi merak ediyorum. Beni derin bir sıcaklık ve şefkat hissi kapladı.
KALEYDOSKOPİK MANZARALAR: “GÜNBATIMI KALEYDOSKOBU”
Bir diğer etkileyici eser ise “Günbatımı Kaleydoskobu”. Boğaz’daki hareketi ve manzarayı kaleydoskopik efektlerle zenginleştirilen bu eser, alışılmışın dışında bir perspektif sunuyor. Boğaz’ın suları, gemilerin hareketi, şehrin silüeti… Hepsi bir renk ve ışık şölenine dönüşüyor. Aslında bu sadece bir görsel bir deneyim değil, bir düşünce yolculuğu. Eliasson, bize dünyanın ne kadar karmaşık ve aynı zamanda ne kadar basit olduğunu hatırlatıyor. Her şey birbiriyle bağlantılı, her şey bir bütünün parçası.
SENİN BEKLENMEDİK KARŞILAŞMAN
“Olafur Eliasson: Senin Beklenmedik Karşılaşman” sergisi benim için gerçekten beklenmedikti. Suyun gürültüyle akışını duyduğumuz, arada parlayan ışıklarla suyu hareketsizmiş gibi gördüğümüz karanlık oda… Koskoca beyaz tuvale yukarıdan damlatılan tek renk boya üstüne bırakılan buz parçasının erimesiyle oluşan belli belirsiz şekil… O koca tuvalin üzerimde bıraktığı etkiyi anlatamam sanırım. Ancak evime götürüp, karşısına geçip saatlerce o ilk bakışta boş görünen tuvale bakma isteğim üzerinden zaman geçmesine rağmen kaybolmuş değil. Belki siz de benim gibi ikinci kez görme isteğinizin önüne geçemeyeceksiniz. Kim bilir, belki de sizin beklenmedik karşılaşmanız herkesin renksizleştiği sarı oda da olacak.
İklim krizi, günümüzün en acil sorunlarından biri. Sadece politikacıların ya da bilim insanlarının sorunu da değil, hepimizin sorunu. Ancak bu gerçeklik, istatistikler ve bilimsel raporlar arasında kaybolabiliyor. İşte burada sanat devreye giriyor. Sanat, değişimin en güçlü araçlarından biri. Bilimsel istatistik verilerindeki rakamlardan çok daha güçlü, çünkü duygularımıza dokunuyor. Eliasson’un eserleri de bu gücü en iyi şekilde kullanıyor. Bize dünyanın güzelliklerini ve kırılganlığını göstererek sorumluluklarımızı hatırlatıyor.
Zaman akıp gidiyor, buzlar eriyor, renkler karışıyor. 9 Şubat 2025 tarihine kadar ziyaret imkânı bulabileceğiniz sergi, gündelik telaşların ötesinde sizi evrensel bir sorgulamaya davet ediyor.