R&B, soul, funk ve house müziği türlerini harmanlayan ve kendine özgü tarzıyla listelerde üst sıralara yükselen Kym Mazelle İstanbul konseri öncesi Saatolog’da.
“House Müziğin First Lady’si” olarak tanınan, Amerikalı şarkıcı ve müzik ikonu Kym Mazelle 28 Eylül’de BKM’nin Maximum Uniq Açıkhava’da düzenlediği “Beynelmilel Bir Buluşma” etkinliği kapsamında İstanbul’a geliyor. Geçtiğimiz günlerde müzik ve eğlence sektörüne olan olağanüstü katkıları nedeniyle Londra Moda Haftası’nda ödül alan, güçlü vokalleri ve enerjik sahne performanslarıyla bilinen, 80’ler ve 90’lar dans müziği sahnesinde büyük bir etki yaratan ünlü müzisyenle bir araya geldik.
Ünlü şarkınız “Young Hearts Run Free” bu sene 28 yaşına girdi. Bugüne kadar da muazzam bir başarı elde etti. Geriye dönüp baktığınızda bu şarkı size neler hissettiriyor?
Bu şarkıyı gerçekten çok seviyorum. “Romeo ve Juliet” filminin ve müziklerinin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Soul II Soul günlerimde birlikte çalıştığım Nellee Hooper harika bir prodüksiyon yaptı ve Candi Staton bize bir yol açtı, bu yüzden pek çok kadın ona teşekkür etmeli. Teşekkürler Bayan Staton!
Romeo ve Juliet demişken… Hayatınızı etkileyen, her izlediğinizde kalbinizi çarptıran romantik filmler hangileri?
80’ler ve 90’larda şimdikinden daha çok film izledim. Üç tane seçeceğim: Cher’in oynadığı “Moonstruck” (Ay Çarpması), Dudley Moore ve Liza Minnelli’nin başrollerinde olduğu “Arthur” ve Michael Douglas ve Kathleen Turner’lı “Romancing The Stone” (Amazon’da Fırtına).
Sahnelerden hiç inmediniz ama son iki yılda yeni bir şarkı yayınlamadınız. Gelecekte yeni şarkılar yapmayı düşünüyor musunuz?
Yeni materyaller yazıp yayınlamayı düşünüyorum, dinleyicilerin benden beklediğinden çok farklı olacağına dair bir his var içimde. Müzik kesinlikle dinleyiciye harika bir his vermeli. Bu yüzden çalışmalarıma devam ediyorum.
Sosyal medyada İngiltere’yi ne kadar sevdiğinizi görüyoruz, ülke hakkında çok şey paylaşıyorsunuz. Bir Amerikalı olarak İngiltere’de yaşamak nasıl bir duygu?
Evet, İngiltere güzel bir yer, her iki ülkede de dil İngilizce olsa da Amerika’dan oldukça farklı, ve İngilizce kesinlikle iki farklı İngilizce. Jestler çok farklı, hava durumu tahmin edilemez, bu yüzden hep tetikte olmanız gerekiyor: Şemsiye taşımalı, kazak giymeli, güneş gözlüğü de almalı ve hatta kat kat giyinmelisiniz! Amerikalılar ise kesinlikle daha arkadaş canlısı. Sanırım ben daha çok “Dünya benim mahallem” diyorum. Pek çok milletten, her türden insanla anlaşabilirim.
Instagram’da paylaştığınız bir motto beni gerçekten etkiledi: “İnsanların kendinizi zihinsel olarak karanlık bir yerden çıkarmak için ne kadar güç gerektiğinin farkında olmadığını düşünüyorum. Bugün bunu yaptıysanız, sizinle gurur duyuyorum.” Kendinizi zihinsel olarak üzgün veya çökkün hissettiğinizde ne yaparsınız?
Evet! Bu kesinlikle doğru. Genellikle dua ederim. Bir şarkı açar, dans ederim, ağlarım. Zor bir günde bu adımları atmayı başarırsam, yüzmeye giderim. O zaman iyi olduğumu ve o zor zamanları atlattığımı bilirim.
TÜRK YEMEKLERİNDEN TATMAYI DÖRT GÖZLE BEKLİYORUM
Sahne hayatınız oldukça yoğun. Sahneyle ilgili ilginç bir hikayeniz var mı, bizimle paylaşmak istediğiniz unutulmaz bir şey?
Ahhh, anlatılacak çok fazla şey var… BBC’deki canlı stüdyo seyircisiyle Top Of The Pops‘u çektiğimiz zamanı hatırlıyorum; canlı grup, geri vokaller, nefesli çalgılar bölümü, her şey vardı. Stilist, makyaj sanatçısı… O gün “Young Hearts Run Free“yi, Romeo ve Juliet film müziğini tanıtıyoruz. Bu çok büyük bir olay, sonunda da sis makinesi çalışacak ve en sona doğru tavandan konfeti yağması gerekiyor. İşte bu olmadı! Şarkıyı söylerken, üstelik de zor bir notaya gelmiştim, bir kısım konfeti üzerime ve hatta ağzımın içine düştü! Konfetileri öksüremedim, ama şov devam etmeliydi. İkinci çekimi yaptık, harikaydı, herkes mutluydu. Ben gecenin geri kalanında konfeti öksürüyordum.
Daha önce İstanbul’a geldiniz mi yoksa bu ilk seferiniz mi? Burada neler yapmak istiyorsunuz ve Türkiye hakkında neler duydunuz? (Not: Size harika yemekler yedirecekler, bayılacaksınız!)
İstanbul’a daha önce, 90’larda büyük kulüplerde çalmak için geldim. Efes’i de ziyaret ettim, nefes kesiciydi. Çok sevdim. Türkiye’nin güzel yemeklerinden yeniden tatmayı dört gözle bekliyorum. Tabii gösteriden sonra… Çünkü öncesinde yemek yiyemem. Beni tekrar ağırladığınız için teşekkür ederim.
Her zaman çok bakımlı, pozitif ve güzel görünüyorsunuz. Sizi bu kadar besleyen şey nedir?
Müzik hayatımız için en iyi ilaçtır, elbette diyet ve egzersiz de önemli, ama egzersizi müzikle yaparsınız… Mesela yemek yerken müzik dinleyebilirsiniz. Müzik için şükrederim. Bir de en önemlisi dinlenmek…