Dior’un eli bu sefer Londra’nın en meşhur mağazalarından Harrods’a değiyor ve “The Fabulous World of Dior”un kapıları açılıyor.
Bu yılbaşını nerede geçirmek isterdiniz? Doğrusu, e-posta kutuma bir Dior bülteni düşene kadar aklımda böyle bir soru yoktu. Ne var ki, Harrods’un art deco mimarisine eşlik eden ışıl ışıl Dior dokunuşlarını görür görmez Londra sokaklarında geçecek bir yılbaşı gecesi hayal etmeye başladım bile.
Harrods, Londra’nın en meşhur ve köklü mağazalarından biri. Dior’un Harrods’un cephesini süslemesi ise tahmin edeceğiniz gibi bu iki dev ismin ilk defa bir araya gelişleri değil. İngiliz inceliği ve Fransız stili, yetmiş yılı aşkın bir süredir bir araya geliyor. İkili bu sefer ise yeni yılı birlikte karşılıyor: Harrods’un dış cephesi Dior’un dokunuşlarıyla süslenmiş, ön yüzün ortasına on yedi metrelik yıldız şeklinde bir heykel yerleştirilmiş. Bu, bugüne dek binaya yerleştirilen en büyük heykel. Işıltılı dekorlar cephenin sağ ve sol tarafına doğru devam ediyor, sağdaki “Christian Dior” yazısının üzerine ise yelkenleri rüzgârla şişmiş (rüzgârla şiştiği benim tahayyülüm) bir gemi dekoru yerleştirilmiş.
Yeni yıl masallarını anımsatan bu dekorasyon, “The Fabulous World of Dior”a açılan kapı. Harrods’un içerisinde bir serginin de olduğu iki pop-up Dior mağazası ve son durak olarak ise Café Dior yer alıyor. Sergiyle birlikte proporsiyonuyla oynanmış, Granville’den La Colle Noire Şatosu ve 30 Montaigne’e kadar Dior’un gelmiş geçmiş en ikonik adresleri oyunsal bir mimari sunum ile yeniden yaratılmış.
Café Dior ise sanki oturan misafirleri arasında Agatha Christie’nin de olduğu ve çayını yudumlarken defterine usul usul notlar aldığı hissini veren zarif ve şık bir kafe.