Bilen biliyor, saat basit bir nesne değil. Ama saati hiç bilmeyen de var, yanlış veya az bilen de… Her şeyi bilen zaten olamaz. Sürekli okumak, görmek, anlamak gerekiyor. Bir saat kütüphanesi olsa, saate başka bir gözle bakmak mümkün olabilir mi?
Fotoğraflar: Mehmet Çelik
Eskiden bir saat müzemiz bile yoktu. Aynı şekilde saatler ve zaman üzerine bir kütüphane var mıdır acaba diye düşündüğümde ister istemez böyle bir mekânın yokluğu geliyor aklıma. Böyle bir yer yok. En azından halka açık bir yer yok. Henüz. Böyle bir istek var mı peki? Mutlaka olmalı. Bugün değilse yarın, bir saat kütüphanesi olmalı. Çünkü saat deyince akla bir zaman makinesi değil, zaman üzerine düşünen filozoflar, hatıralar denizinde yüzen Marcel Proust veya Aleksandr Puşkin’in Breguet saatini alıp gezintiye çıkan şık kahramanı da akla gelmeli.
Öyleyse bir kütüphane şart. [Bu arada kitaplık mı kütüphane mi desem diye bir an kararsız kaldım. Sözlükler ne derse desin kitaplık deyince benim aklıma raflardan oluşan basit bir eşya geliyor sadece. Oysa kütüphane daha büyüleyici bir kelime. Kütüphane deyince kitaplarla dolu bir mekân düşünüyorum. Kitaplık, kütüphane değildir. Eski sinema filmlerinde en sevdiğim sahnelerde büyük evlerde hep bir kütüphane vardır. Genellikle kahramanımız bir eve gider, kapıyı açan görevli de onu bir süre bekletir, sonra “hanımefendi (veya beyefendi) sizi kütüphanede bekliyor” derken olaylar gelişir.]
Bir saat kütüphanesi dergilerle dolup taşmalı, konuyla ilgili Revolution, Zoom, Watch Plus, Saat Dünyası gibi çok güzel dergiler çıkmış; Esquire The Big Watch Book, QP, WatchTime ve benzersiz bir yayın olan Saatolog çıkmaya devam ediyor. Kitapların sayısı ise dergilere göre daha az.
Hayalimdeki saat kütüphanesine bakarken Jorge Luis Borges’in ünlü sözlerini düşünüyorum: “Zaman beni taşıyan bir nehirdir, ama ben nehirim; beni yiyip yutan bir kaplandır ama ben kaplanım; beni tüketen bir ateştir ama ben ateşim.” (Labirentler, 1964)
Saat Kitapları
Dergiler belli zaten, şimdi bir saat kütüphanesinde olması gereken kitapları görelim. Elbette bir saat kütüphanesinde önce mekanik saatlerden söz eden kitaplar ön sırada olmalı. En son yayımlanan kitaptan itibaren başlayalım.
Saatler, Simon Garfield, çev: Özge Dinç, Turkuvaz Kitap, 2021.
Simon Garfield denince tüylerim ürperiyor. Çünkü bir dergi için kısa bir Simon Garfield metnini çevirmek gafletinde bulunduğum bir macera yaşadım. Çok zordu. Sonuç: İngilizceden soğudum, Türkçe bilgimi sorguladım ve hayata küstüm.
Simon Garfield sayesinde 2013 yılına, çeviriden ölesiye korktuğum, arkadaşlarıma yalvardığım dönemlere geri döndüm âdeta. Bir dergi makalesinde böylesine zorluyorsa kitap çevirisi bir cehennem olmalı diye düşünüyorum. Simon Garfield çevirmenleri artık benim için bir kahraman mertebesinde. Bu yüzden çevirmen arkadaşım Özge Dinç ne kadar övülse azdır. Kendisi hem Türkolog hem Esquire dergisi saat editörü hem de The Big Watch Book dergisi yazı işleri müdürü olduğu için yayınevi çok şanslı, kitabın editörüne az iş çıkmıştır. Saatlerle ilgili bir kitabı çevirecek daha uygun bir başkası olamazdı. (Bu arada her zaman önlerine temiz bir kitap gelmeyen ve kadri bilinmeyen o cefakar editörlere selam olsun!)
Saatler kitabı, aralarında sanatçılar, atletler, mucitler, besteciler, yönetmenler, yazarlar, fotoğrafçılar, sosyal bilimciler ve saat ustalarının yer aldığı birçok insanı anlatıyor. Sadece insanlar değil, IWC, Patek Philippe, Breguet, Audemars Piguet, Ulysse Nardin, Rolex, TAG Heuer, Jacob & Co., Mondaine, Victorinox, Christophe Claret, Hublot, Zenith, Harry Winston, Montblanc, Omega, Jaeger-LeCoultre, Vacheron Constantin ve Cartier gibi birçok saat markası da kitapta sözü edilen konular arasında.
Kitaptaki en ilginç öykülerden birinin kahramanı ise bir süre Hindistan’da yaşayan William Strachey, hayatının 50 yıldan fazlasını İngiltere’de Kalküta saatine göre yaşamış. Kendisi çay saatinde kahvaltı yapıyor, akşam vakti mum ışığında öğle yemeği yiyor, tren seferleri, alışveriş ve banka saatleri gibi gündelik hayatın diğer rutinlerine ilişkin kesin hesaplamalar yapmak zorunda kalıyormuş. Ama birkaç yıl sonra işler daha da karışmış; Kalküta saati Hindistan’ın geri kalanına göre 24 dakika daha ileriye gidince, Strachey’nin zamanı Londra saatine göre 5 saat 54 dakika ileriye gitmiş.
Saatler kitabı temiz bir çeviriye sahip ve kuşkusuz zor bir iş hakkı verilerek yapılmış. Kitabın hemen her noktasında (Baselworld bölümünde olduğu) gerektiğinde güncel gelişmeler dipnotlarla verilmiş. Saatler kitabını takdir etmekle birlikte çevirmenden yeni çeviriler veya daha iyisi bir ayağı İsviçre’de biri olarak, yeni telif eserler bekliyorum.
Saat Kitabı, Şule Gürbüz, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, 2011.
Kapağında yazarın adı yok ama bir saat kütüphanesinde Şule Gürbüz’ün Saat Kitabı muhakkak olması gereken eserlerden biri. Asıl dikkat edilmesi gereken nokta ise yazarın varlığı. Şule Gürbüz, sanat tarihi ve felsefe eğitimi görmüş bir yazar ve müze sarayların saat tamircisi olarak son derece değerli bir isim, saatlere ve zamana ilişkin yazdığı her yazı mücevher değerinde. Kitapta, Osmanlı saatçileri, alaturka saat ve alaturka zaman, mekanik saat tamiri ve tamirciliği, saat kuleleri ve Ahmed Eflâki Dede üzerine muhteşem yazılar var. Benim en sevdiğim yazı ise 107. sayfada bulunuyor, adı: “Saate Bakmak”. İşte bu yazıdan tadımlık bir cümle: “Saate tekrar bakıldığında, geçmiş ve gelecek tüm zamanlar ve tüm bakanlar, aslında uç uca görülmese de sezilir.”
Zamanın Görünen Yüzü: Saatler, YKY, 2009
Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi’nde 13 Mart – 28 Haziran 2009 tarihleri arasında “Zamanın Görünen Yüzü: Saatler” isimli bir sergi düzenlenmişti. Sergi ile aynı ismi taşıyan kapsamlı bir kitap da o dönem yayımlanmıştı.
Kitabın takdim yazısı İlber Ortaylı imzalı, nadir bir eser olan Wolfgang Meyer’in “İstanbul’daki Güneş Saatleri” isimli yapıtından alınan kısımların sunuşu Şule Gürbüz’den. Bu önemli kitapta Şule Gürbüz’ün yazıları dışında kendisinin Recep Gürgen Usta ile yaptığı (s. 149) söyleşi de unutulmaz sayfalardan. Recep Gürgen Usta’yı tanımak için mükemmel bir başlangıç.
Topkapı Sarayı Saat Koleksiyonu / Dünyanın Kıskandığı Saatler, 2012
Yine harika yazıların olduğu bir sergi kitabı. Takdim İlber Ortaylı, önsöz ise Shelly Ovadia imzalı. “Ezani Saat ve Müslüman Saat Algısı”, “Türkler Nasıl Saat Yapar?” ve “Mekanik Saat Ustalığı” isimli dikkate değer yazıların yazarı ise Şule Gürbüz. Kitabı asıl gövdesini ise sergilenen saatlerin kataloğu oluşturuyor.
Muhteşem bir sergiydi. Öğrendiğime göre serginin yeri değişecekmiş ve yine Topkapı Sarayı içinde ama daha büyük bir mekânda bu kitaptaki saatleri ve daha fazlasını görebileceğiz. Recep Gürgen ve Şule Gürbüz Ustalar yine değerli saatlere hayat vermek için çalışıyorlar.
Boylam, Dava Sobel (Tübitak)
Keşifler Çağı 1492’de başladı. Ancak karanlık bir devirdi bu, bilinmeyene yelken açmak pek çok insanın sonunu getirdi. Gemiler, bilindik rotaları takip ettiklerinde ise korsanlara veya düşman savaş gemilerine yem oluyorlardı.
Denizciler daha eski çağlardan beri güneşin ve bilinen yıldızların ufuktan yüksekliğine ve günün uzunluğuna bakarak hangi enlemde olduklarını hesaplayabiliyordu. Boylam çizgilerinin ölçümü ise o kadar kolay değildir, zamana bağlıdır. Denizde bir noktada boylamı öğrenebilmek için o vakitte gemide ve boylamı bilinen bir yerde saatin kaç olduğunu bilmek şarttır.
İki ayrı noktada saatin kaç olduğunu bilen bir denizci aradaki saat farkını mesafe bilgisine dönüştürebilir. Gezegenimiz kendi etrafında bir kez döndüğünde 24 saat geçmiş olduğundan, bir saatlik dönüş, günün yirmi dörtte birine denk gelir. Dünya 360 derecelik bir dönüş gerçekleştirdiğinden bu bir saatlik dönüş ise 15 dereceye karşılık gelir. Her saat farkı doğu veya batı yönünde 15 derecelik bir yolu gösterir, yani 1 boylam aralığı. Her boylam aralığı ise geçilen mesafeyi gösterir. Ne var ki Ekvator’da boylam aralığı 111 kilometre iken Kutuplar’da sıfır olmaktadır.
İşte bu zorluklar saatlerin geliştirilmesini zorunlu kıldı. Ancak gelişmenin önünde başka güçlükler de vardı. Mesela çalkalanan bir denizde aynı konumda duramayan bir gemide ilkel zaman ölçüm araçları da yavaşlıyor veya duruyordu. Üstelik farklı coğrafyalar arasında gezinen gemilerin yaşadığı sıcaklık sorunu da saatleri etkiliyordu. Soğuk havada saatte bulunan yağ donuyor, metaller büzüşüyor, sıcaklarda ise metaller genleşiyor yağ inceliyordu, böyle bir araçla boylamı belirlemek zordu. Zamanı kullanarak boylamı hesaplamanın ilk şartı ise iki farklı yerde saatin kaç olduğunu bilmekten geçiyordu.
Aslında ilk büyük saat ustası olarak kabul edilen Christiaan Huygens, John Harrison’dan yaklaşık 100 yıl kadar önce denizde kullanılmak üzere bazı saatler tasarlamıştı ancak güvenilir ve dakik bir deniz saati yapmanın güçlüklerini aşamamıştı. Neticede aralarında Isaac Newton, Galileo Galilei ve Edmond Halley gibi ünlü bilim insanları bile boylam sorununun saat kullanılarak çözülemeyeceğine karar vermiş, ay ve yıldızların konumlarını ölçmenin en uygun yol olduğunu düşünmüşlerdi.
Nihayet 1714’de Britanya’da Boylam Kanunu kabul edildi. Bu kanuna göre yarım derecelik bir hassasiyetle (1 derece, Ekvator üzerinde 110 kilometrelik bir fark demektir, bu büyük hata payı kurulun çaresizliğini de gösteriyordu.) boylam sorununu çözecek kişiye o zamana kadar görülmemiş bir ödül olan 20.000 sterlin ve- rilmesi kararlaştırıldı. (Bu miktar bugün birkaç milyon dolar demektir.)
Gemma Frisius 1530’da boylamı bulmak amacıyla mekanik bir saat kullanma hayalini kurmuştu. Ancak aradan 200 yıl geçtikten sonra bu fikri çağının ötesinde bir zekâya sahip 1693 doğumlu bir saat ustası olan John Harrison gerçekleştirdi. İşte Boylam kitabı John Harrison’ın yaptığı saatlerin (H-1’den H-5’e) öyküsünü anlatıyor. Muhteşem bir saat ve irade kitabı.
Alaturka Saatleri Ayarlama / Geç Osmanlı’da Zaman ve Toplum, Awner Wishnitzer, çev: Ercan Ertürk, İş Kültür Yayınları, 2019.
Osmanlı zaman kültürü üzerine bir tez çalışması olarak başlayan bu kitap sonradan akademik dünyanın dışına taşan içeriği ile 258 sayfalık (Notlar, Kaynakça ve Dizin bölümleriyle 335 sayfa) öngörülenden daha geniş kapsamlı bir esere dönüşmüş. “Akademik dünyanın dışına taşan içeriği” ile dedim çünkü yazarın 4 Nisan 2019’da Pera Müzesi’nde “Osmanlı Zamanına Dönüş” başlıklı konuşmasını benimle birlikte birçok meraklı da dinledi.
Kitabın girişi çok eğlenceli, 31 Aralık 1877’de Osmanlı meclis üyelerinin ertesi günkü toplantı saatini bir türlü belirleyememelerini gösteren zabıt kayıtlarını okuyoruz. Bu konuşmalar alaturka ile alafranga saat ayrımından oluşsa da zaman tayini için çok daha derin meselelerin varlığını gösteriyor. Yazar Osmanlı İmparatorluğu’nda zaman konusuyla ilgili yapılan araştırmaların henüz emekleme çağında olduğunu söylüyor.
Kitabın en etkileyici bölümü 167. sayfada başlayan “Vapur Hikâyeleri” dersem abartmış sayılmam. Her bölüm önemli ama bence “Okul Vakti” ve “Kaybedecek Zaman Yok” bölümleri de çok ilginç.
Sultan İçin Bir Saat / Yakındoğu’da Avrupa Saat ve Saatçileri, Otto Kurz, çev: Ali Özdamar, Kitap Yayınevi, 2005.
Sultan İçin Bir Saat önce Doğu’da yükselen ama sonra unutulan zaman ölçümü çalışmalarının Batı’daki gelişimi sonucu yaklaşık 1300’lerde ilk mekanik saatin icadından sonraki dönemi anlatıyor. Kitap yeni icat edilen zaman ölçüm aletlerine iki yüz yılı aşkın bir süre boyunca Doğu’da kimsenin bir ilgi göstermediğini bu konudaki tek istisnanın Fatih Sultan Mehmet olduğunu anlatıyor. Fatih, Venedik senyöründen 1477’deki barış antlaşmasından sonra kendisine gözlük yapma yeteneği olan bir cam ustası, çalar saat yapabilecek bir saat ustası ve iyi bir ressam göndermesini istemiş. Marino Sanudo 2 Ekim 1531’de Venedik’te, içinde bir saat bulunan altın bir yüzük görmüş. Minicik boyutuna karşın saat mükemmel çalışır durumdaymış, zamanı gösteriyor ve saat başlarında zil sesiyle saati haber veriyormuş.
Bu saatin Kanuni Sultan Süleyman tarafından satın alındığını ve saati yapanın, Vicenzalı Giorgio Capobianco olduğunu bir mektuptan öğreniyoruz. Sultan Süleyman’a ulaşan bir sonraki saatin arz odasına taşınabilmesi için on iki adam gerekliydi. Elçilerin 1541 sonbaharında getirdikleri makine, bir saatle bir gökevini birleştiriyor, karmaşık bir düzenek sayesinde Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerini de gösteriyordu.
Oysa aşağı yukarı üç yüz yıl önce bir gökevi, bir sultandan bir imparatora hediye olarak ters yönde yolculuk etmişti. Sonraki yüzyıllarda Batılı hükümdarların Osmanlı Sultanı’na ve saray mensuplarına çeşitli saatler hediye etmeleri bir gelenek halini aldı. Saatler Osmanlı pazarında büyük talep örüyordu. Bu nedenle 17. yüzyılda Galata’da birçok cep saati dükkanı açıldı. Bu dükkanları Batı’dan gelen ustalar açıyordu. Sonraki yüzyılda ise İngiliz cep ve duvar saatleri Osmanlı pazarında popüler olacaktı.
Kitapta çok ilginç bilgiler var, mesela ilk kez Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde üzerinde padişah portrelerinin olduğu saatler yapılmaya başlanmış.
Zaman Makinesi / Saat ve Toplum 1300-1700, Carlo M. Cipolla, çev: Tülin Altınova, Kitap Yayınevi, 2002.
Zaman Makinesi sorular ve yanıtlar kitabı. Carlo M. Cipolla, “İlk mekanik saatler neden 13. yüzyılın sonuyla 14. yüzyılın başı arasında aynı zamanda ortaya çıktı? Saat neden Avrupa’da geliştirildi? Çin’de saate neden bir oyuncak gözüyle bakıldı? Japonlar neden kendilerine özgü saatler geliştirdiler?” gibi sorularla saatin teknik bir araç olmanın ötesinde kültürel bir boyutu olduğunu örnekleriyle anlatıyor.
Türkiye’nin Kültür Mirası: 100 Saat Kulesi, Meltem Cansever, NTV Yay., 2009.
Bu kitabın en güzel yanlarından biri “Mekanik Olarak Saat Kuleleri” başlıklı Şule Gürbüz imzalı yazı. Kitap adı üzerinde memleketimizin saat kulelerini anlatıyor. Bu kuleleri görme hevesi uyandırmıyor ama yine de bir boşluğu dolduruyor.
Alaturkadan Alafrangraya Zaman, Doğan Gündüz, Ege Yay., 2015.
Keşke parlak kuşe kâğıda basılmasaymış dediğim önemli bir eser. “Osmanlı’da Mekanik Saatler” alt başlığını taşıyan başarılı bir tasarıma sahip kitap, yüksek kaliteli bol görsel malzeme içeriyor. Eserde Otto Kurz’un Sultan İçin Bir Saat isimli kitabına paralel konular anlatılıyor. Thomas Dallam’ın org saatinin hüzünlü öyküsü ise (s. 75) ara sıra dönüp yeniden okuduğum bir bölümdür.
Milli Saraylar Saat Müzesi (TBMM Milli Saraylar yayını, tarihsiz katalog)
Kataloğun imzasız ama üsluptan Şule Gürbüz’e ait olduğu anlaşılan giriş bölümündeki yazısına göre Dolmabahçe Sarayı’nda Milli Saraylar Saat Koleksiyonu’nda yer alan 294 saatin 193’ü bulunuyor. Çoğunluğu 19. yüzyılın ikinci yarısına ait olan bu saatler Avrupa ve Osmanlı olarak iki ayrı bölümde toplanmış. Olağanüstü güzellikte saatlerin bulunduğu Dolmabahçe Sarayı’ndaki saat müzesinin yeterince takdir edilmediğini düşünüyorum. Katalogdaki her bir saat başka bir dünya demek âdeta.
Pratik Saat Bakım ve Onarımı, Tahsin Eser, yazarın kendi yayını, 1974.
Küçük yaştan beri saatçiliğe meraklı olduğunu söyleyen Tahsin Eser, otuz yıl çalıştığı TCDD İzmir Muhasebe Müdürlüğü’nden emekli olunca İstanbul, Kadıköy’de Eser Saatçi adındaki atölyesinde saat tamirine başlamış, bu alanda da 18 sene emek verdikten sonra bu küçük ama hazine değerindeki kitabı yazmış. Kitapta saat tamirine yönelik pratik bilgiler var.
Saatin Hikâyesi, Hasan Ali Ediz, Doğan Kardeş Yay., 1959.
Müthiş bir kitap daha. Çocuklar için yazılmış olduğuna inanmak zor. Birbirinden ilginç konular kitabın arka kapağında görülüyor: Saatin tarihi. Saatler olmasaydı ne olurdu? Saatin vazifesini gören kitap. Gökyüzündeki saat. İnsanlar adımlarıyla vakti nasıl ölçerlerdi? Kadranlı fakat akrepsiz ve yelkovansız saatler. Su saatleri. Süt saatleri. Saat ve ilâç bardağı. Saat ve saatçik. Canlı çalar saatler. İskenderiye Saatçileri. “Binbir gece”den gelen saatler. Ateş saatleri ve ateşli çalar saatler. Üç kız kardeş: akrep, yelkovan, saniye. Bir saat rakkasının ödevi. Cep saatlerinin pandülü. Saati ne zaman kurmalıdır?
Watch Plus, Horoloji Ansiklopedisi özel sayısı, Ekim 2016
Watch Plus dergisinin 10 yıllık yayın hayatının en önemli ve son sayısı, bir dergiden çok büyük boy bir kitaba benziyor, zaten 384 sayfalık olmasıyla da klasik dergi formatından uzak. derginin kapanması çok üzücüydü, tek tesellim küçük de olsa bir kenarında yer almış olmak. Ömer Sevil ve arkadaşları son sayıyı tematik bir ansiklopedi gibi tasarlamışlar. Dergi “Horoloji Efsaneleri” ve “Markalar” olarak iki bölümden oluşuyor. Girişte, Tevfik Aydın Saat’in üçüncü kuşak yöneticisi Ömer Aydın’ın her okuyuşta etkisini artıran kısa ama dokunan yazısı özellikle önemli.
Konuyla ilgili diğer önemli eserler:
- Osmanlı’da Günlük Yaşam Nesneleri, Şinasi Acar, YEM Yay., 2011
- Saatçilik Tarihinden Saat Koleksiyonuna, Topkapı Sarayı, Ed. Filiz Çağman (Akbank Yayınlar)
- Güneş Saatleri Yapım Kılavuzu, Ahmed Ziya Akbulut (Bir Yıl Kültür Sanat)Rubu Tahtası Kullanım Kılavuzu, Ahmed Ziya Akbulut (Bir Yıl Kültür Sanat)
- Osmanlı Güneş Saatleri, Doç. Dr. Nusret Çam, Ankara, 1990.
- Safranbolu Saat Kulesi ve Zaman Ölçerler Sempozyumu (Bildiriler kitabı, Safranbolu Belediyesi)
- Anadolu Saat Kuleleri, Hakkı Acun
Sonraki yazı: Düşünce, Bilim, Sanat ve Edebiyatta Zamana Odaklanan Kitaplar