Roger Federer gitti, Rafael Nadal ve Novak ve Djokovic hâlâ sahnede. Ama acaba gelecekte bizleri nasıl bir tablo bekliyor?
Erkek tenisinin son yıllarında sık sık “bayrak değişimi” hususundan bahsedilmekte. Fakat dürüst olalım; Rafael Nadal’ın iki, Novak Djokovic’in bir Grand Slam kazandığı sezonda hâlâ tam anlamıyla bir bayrak değişiminden bahsetmek mümkün değil. Novak’ın aşısız olması nedeniyle Amerika Açık’ı oynamak için New York’a gelemediğini ve büyük üçlü haricindeki tek slam şampiyonunun burada çıktığını göz önüne alırsak, majör turnuvalarda yine devlerin borusu öttü. Tabii tenisin büyük efsanelerinden Roger Federer’e veda ettiği 2022 senesi yine de bir çehre değişimine işaret ediyordu. Carlos Alcaraz’ın ilk slam şampiyonluğu ve dünya 1 numarası unvanıyla taçlandığı, Casper Ruud, Felix Auger Alissime ve Holger Rune gibi gençlerin zincirlerini kırdığı bir sezondan bahsediyoruz. Üstelik artık Nadal ve Djokovic’in odağı tamamen slam’lere kaymış ve turun geri kalan haftaları için tablo daha da açılmış durumda.
Sezonun oyuncusu unvanı için eğer iki Grand Slam kupalı Rafael Nadal’ın bir rakibi varsa o da yurttaşı ve halefi Carlos Alcaraz’dan başkası değil. Miami ve Madrid’de ilk Masters turnuvası zaferlerine uzanan, Amerika Açık’ta üzerindeki favorilik baskısına rağmen sonun kadar giden ve tüm bunları 18’inden 19’una bastığı sezon içinde yapan Carlitos’un geleceği için iştahlanmamak mümkün değil. Tarihin en genç ATP dünya 1 numarası olduktan sonra performans eğrisinde bir düşüş göze çarpsa da slam sezonu bittikten sonra uzatmaları iyi oynayamadığı için onu eleştirmek zor. Öyle ki hem mental hem de fiziksel olarak yıpratıcı bir dönemi geride bıraktı ve kariyerinin ilk ATP Finalleri’ni sakatlığı nedeniyle pas geçti. Alcaraz’ın gerçekçi sınavı 2023 Avustralya Açık ile beraber başlayacak.
Roland Garros’ta Nadal’la karşılaşmak… 2005’ten beri her tenisçinin kâbusu olan eşleşme, Casper Ruud için kariyerinin ilk slam finalinde vuku buldu. Akademisinde birçok kez antrenman yaptığı, idol bellediği efsaneye karşı iyi bir performans gösterememesi de çok şaşırtıcı değil. Ancak genel hatlarıyla Ruud’un 2022’sine parantez açılmalı. Zira Norveçli raket, bu yazının öznesi olan meslektaşlarından birkaç yaş daha büyük ve en azından toprak kort özelinde kendini çoktan kanıtlamıştı. Geride kalan sezonda da sert zeminde neler yapabileceği konusunda ciddi bir mesaj verdi. Miami Masters ve Amerika Açık finallerinde Carlos Alcaraz’a boyun eğse de, istikrarı ve turnuva seçmeksizin iyi oynayabilme becerisiyle Ruud’u uzun yıllar ilk 10 seviyesinde görmemiz mümkün. Büyük turnuvalarda kazanma istikrarına erişip erişmeyeceği ise ciddi merak konusu…
Felix Auger Aliassime’in finallerdeki talihsizliği ne zaman kırılacaktı? Oynadığı ilk sekiz finalin tamamını kaybeden Kanadalı raket, 2022’nin Şubat ayında Rotterdam turnuvasını kazandı ve bu soruyu tarihe gömdü. Avustralya Açık’taki çeyrek final ve Fransa Açık’taki görkemli ama mağlubiyetle sonuçlanan Nadal maçı hariç, Grand Slam performansları ise beklenen seviyede değildi. Fakat Amerika Açık sonrası Felix’e bir şeyler oldu ve sezonun son bölümünde dünyanın en formda oyuncusuna evrildi. Arka arkaya 16 maç ve üç turnuva şampiyonluğu içeren sekans onu bir anda klasmanın 6. basamağına taşıdı, kapalı sert kortlara adeta hükmetti. Hatta bu süre zarfında dünya 1 numarası Alcaraz’ı tam iki kez yendi. Felix, bu hafta Torino’da oynanacak ATP Finalleri’nde ilk kez boy gösterecek olmasına rağmen favorilerden biri. Kahramanı Federer gibi 8 Ağustos doğumlu olan, köşesinde Toni Nadal gibi bir efsaneye sahip genç yıldız için gelecek parlak görünüyor.
Alcaraz’ın inanılmaz çıkışının en çok ilham verdiği isim, akranı Holger Rune olabilir. 2003 doğumlu Danimarkalı tenisçi, Fransa Açık öncesinde ve sırasında ortaya koyduğu performanslarla radara zaten girmiş; hatta Münih’te ilk turnuva şampiyonluğuna imza atmıştı. Toprak slam’inin çeyrek finalinde Ruud’a yenilip sezonun yaz aylarında biraz yolunu kaybetse de, Rune tıpkı Felix gibi sonbahar aylarında bambaşka bir seviyeye çıktı. Deneyimli koç Patrick Mouratoglou ile çalışmaya başlaması burada kritik bir eşik gibi görünüyor. Nitekim Serena Williams, Stefanos Tsitsipas ve Simona Halep sonrası onun dikkatini çekmek için sağlam potansiyel olmak gerekliydi ve Rune şüphesiz ki öyle. Kapalı sert kortta fırtınalar estiren, iki final kaybeden ve iki şampiyonluk gören Rune’nin Paris Masters zaferi ise kısa kariyerinin zirvesi oldu. Yarı finalde Felix’i, finalde altı kez şampiyon Djokovic’i geçişi yılın en özel hikâyelerinden bir tanesiydi. Spot ışıklarının altında olduğu kısa sürede rakipleriyle zaman zaman problem yaşasa da, Rune’nin olgunlaşmak için seneleri var. Ve üstüne koyup zirveye çıkabileceği müthiş bir yeteneği…
İtalyan süper yetenekler Jannik Sinner ve Lorenzo Musetti, az önce bahsi geçen rakipleri kadar şaşaalı sezonlar geçirmeseler de beceri bakımından göz ardı edilecek isimler değiller. Bilhassa iyi bir Wimbledon ve Amerika Açık oynayan Sinner’i burada vatandaşından bir nebze ayırmak gerek. Pek genç olmasalar da büyük çıkışlara imza atan Taylor Fritz ve Frances Tiafoe, sezon sonunda bir nebze toparlanan Denis Shapovalov ve artık tecrübeli raketlere dönüşen Daniil Medvedev-Sascha Zverev-Stefanos Tsitsipas üçlüsünün de 2023’te büyüklere kafa tutma şansı var. Bu isimler, Novak ve Rafa’yı istikrarlı şekilde slam şampiyonluklarından etmeye başlamadan bayrak değişimi mevzusu muallakta kalacak. Zira rüştünü nispeten ispat etmiş Medvedev ve Alcaraz’ın dahi çok daha fazlasını yapmaya ihtiyaçları var. Erkek tenisi o günlere dek titanların oyunu olmayı sürdürecek.