Volkan Aslan’ın “Sağlıcakla Kal” sergisi, Sait Faik Abasıyanık’ın “Stelyanos Hrisopulos Gemisi” öyküsünden yola çıkarak suyun yalın aksinde yaşamı yansıtıyor.
Bilmem, sizler Sait Faik okurken neler hissedersiniz… Bana hep öyle gelir ki yazar, sanki okuruyla arasında sözsüz bir samimiyet paktı imzalamış gibidir. Abasıyanık, hayatın hem iyi hem de kötü yanlarını son derece yalın ve şiirsel bir üslupla verir. Bu sayede öyküde anlatılan durumla, karakterlerin yaşadıklarıyla paydaşlık kurar ve en içimizde hissederiz olanları. Sanki biz okurlar, bir mahalle kahvesinde oturmuş da olup biteni izliyor gibiyizdir Abasıyanık’ın öykülerinde. Hikâyelerin bitiminde o mahalle kahvesinden kalkar, uzaktan fakat çok derinden hissederek izlediğimiz öykü kahramanının omzuna hafifçe dokunur ve “sağlıcakla kal” diyerekten vedalaşırız. Sanıyorum ki sanatçı Volkan Aslan da yazarın öykülerine benzer hisler beslemiş olmalı ki Abasıyanık’ın hikâyesine nokta koyduğu yerden yola çıkarak “Sağlıcakla Kal” sergisini bir madde ve imge olarak suya dair çok yönlü bir anlatı olarak bizlerle buluşturuyor. Sahi, Aslan’ın ilham aldığı “Stelyanos Hrisopulos Gemisi” öyküsünü bilir misiniz? Evvela kısaca öyküyü anımsayalım.
Abasıyanık’ın “Stelyanos Hrisopulos Gemisi” adlı öyküsü ilk kez 15 Ocak 1936 tarihli Varlık dergisinde yayımlanmıştı. Öykü, balıkçı dedesi Stelyanos ile bir adada yaşayan öksüz Trifon’un çocuk dünyasına bir pencere aralar. Sevdiklerinin üstünü örten toprağı sevmese de ona hürmet eden on iki yaşındaki oğlanın sığınağı denizdir. Okula gitmez; her gün elinde ne malzeme varsa onlarla yeni bir oyuncak gemi yapmak en büyük meşgalesidir. Bir gün neredeyse boyu kadar bir gemi yapıp bu ustalık işine dedesinin adını verir. Trifon’un günlerce yüzdürdüğü gemisi, bir grup kıskanç çocuğun attığı taşlarla batsa da Abasıyanık umut edip düşleyenlerin er ya da geç mutluluk ve özgürlüğe ulaşacağını salık verir… Bundandır ki öykünün son satırlarını okuduktan sonra içimizden Trifon’la vedalaşıp yeni gemiler yapacağını ümit eder ve “sağlıcakla kalmasını” temenni ederiz. Gelelim, Volkan Aslan’ın yazarın bu hikâyesinde nokta koyduğu yerden yola çıktığı sergisi “Sağlıcakla Kal”a:
SALT’ın Ardışık sergilerinin üçüncüsü olan “Sağlıcakla Kal”, sanatçının yaşamını sürdürdüğü İstanbul’un aciliyetlerine ve politik iklimle şekillenen dalgalı ruh hâllerine atıfta bulunuyor. SALT Galata’nın çatısından -1 katındaki sergi mekânına, oradan da sokağa uzanan işlerinde su, yerleşikliğe direnç gösterme ve özgürleşme arzusuna işaret ediyor. Bir yandan da geçmişin bugüne yüklediği ağır miraslarla ilişkileniyor.
Serginin çıkış noktası bir öykü olmasının yanı sıra, merkezinde de iki film yer alıyor: “Sağlıcakla Kal” (2021) ve “En İyi Dileklerimle” (2019). Filmler, iki arkadaş arasındaki hayali mektuplaşmalara dayanıyor. Yazanı ve gönderi adresi bilinmeyen bu mektuplar, tek sesli olmalarına karşın, “tutunmak” ve kayıpları “geride bırakmak” arasında gidip gelen bir iç sesi tarif ediyor. Bu direnişler bana Trifon’un tüm kayıplarına rağmen bir gemi inşa etme çabasını ve öykünün devamında –ne olduğunu bilmesek bile öyle olduğunu umut ettiğimiz– batırılan geminin ardından yeniden tutunma çabasını çağrıştırıyor.
Kısa bir yol hikâyesi anlatan “En İyi Dileklerimle”, içten içe sevilen şehrin keşmekeşinden ve bir avuç topraktan mahrum kalma tehlikesinden dem vuruyor. Kamera, sokağa yansıyan tahammülsüzlük ve öfkeyi, olağanlaşan şiddeti, çeşitli sınır ihlâlleri ve direniş biçimlerini kayda alıyor. “En İyi Dileklerimle”nin devamı olan “Sağlıcakla Kal” ise eve geçerek insanı boğan bütün buhranları yutacak dev bir dalganın tahayyüllüyle biçimleniyor.
“Ölüye ağlamayan insanların huzursuzluğu içindeyim” başlıklı enstalasyon ise adını Abasıyanık’ın Mahalle Kahvesi kitabındaki “İzmir’e” adlı öyküde geçen bir cümleden alıyor. Bu enstalasyondaki video çalışmaları, Aslan’ın suyla yıkayarak geçirmeyi umduğu sürekli bir huzursuzluk durumunu, tutulamayan bir yas ve sonsuzluk döngüsü üzerinden konu ediyor.
Sanatçının “Şehir Senin, Deniz Senin” kolajları ve “Manzara” maketi, İstanbul’un çeşitli noktalarında sahilin karayla ilişkisini kesen yüksek paravanlara dikkati çekerken Abasıyanık’ın “Stelyanos Hrisopulos Gemisi”öyküsünden şu satırları hatırlatıyor: “Fakat toprağın üstünde koşan, onun üstünde beş on para kazanmak kaygısıyla dönüp dolaşan insanlar ne tuhaf mahluklardı. Ve denize bir dakika durup bakmaya vakitleri olmadığını söyleyen bu insanlar ne zevksiz mahluklardı.” SALT Galata’nın iç mekânlarını çatıdan avluya doğru yer yer mavi ışıkla boyayan “Su” (2021) müdahalesi ise zor şartlara rağmen yitirilmeyen umudu simgeleyen bir huzur vadediyor.
Öyle görünüyor ki, 17 Ekim’e kadar SALT Galata’da görülebilecek “Sağlıcakla Kal” sergisi, tıpkı Sait Faik öyküleri gibi içimizden bir yere dokunarak yaşamın çeşitli hallerini suyun yalın aksinde görmemizi mümkün kılacak.