Su Kenarındaki Köy: Miori

23 Eylül 2025

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun balık figürüyle hafızalara kazınan koy, bu yaz Miori ile yeni bir deneyime ev sahipliği yapıyor.

Japon kültüründe her duyguyu, her anı tarif eden bir kelime vardır. Bu kelimeler, çoğu zaman tek bir sözcükle koca bir yaşam felsefesini anlatır. Miori de bunlardan biri: “Su kenarındaki köy.” Doğayla uyumlu, dingin, zamansız bir yaşam ritmini ifade eder. Japon kültüründen gelen bu dingin kelime, Göcek’in en özel noktalarından biri olan Bedri Rahmi Koyu’nda kendine yeni bir ruh buldu.

Sanatçı Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kayalara çizdiği balık figürüyle hafızalara kazınan bu koy, 2025 yazında bambaşka bir deneyimin adresi oldu. Göcek’te hemen her tekne sahibinin uğrak noktası olan koy, aynı zamanda deniz tutkunu ve iş dünyasından gelen dört arkadaşın hayalini gerçeğe dönüştürdüğü yer. Ortaya çıkan Miori, yalnızca bir restoran değil; denizin sessizliğini, doğanın dinginliğini ve rafine lezzetlerin zarif uyumunu buluşturan bir yaşam alanı. İskelesine yanaşan teknelerle gün boyu farklı ritimler kazanıyor; sabahları deniz kokusu ve taze kahveyle uyanan koy, akşamları yıldızların altında müzikle bambaşka bir kimlik kazanıyor.

Felsefesi; Sadelikteki Zenginlik

Miori’nin ruhunu en iyi özetleyen sözcük sadelik. Ama bu, basitlik değil; ürüne gösterilen özenle başlayan, hazırlık aşamasından servisine kadar devam eden titiz bir yolculuk. Executive Chef Kemal Demirasal, “Miori’nin mutfağı bir konseptten çok, kendi dili olan bir mutfak. Buradaki sadelik basitlik değil; ürünün mutfağa girmeden önce başlayan, hazırlanış aşamasından servisine kadar titizlikle işlediğimiz bir yolculuk. İki yıla yayılan araştırma sürecinde domatesten zeytinyağına, sirke ve antep fıstığından safrana kadar en iyisini bulup, onu en doğru şekilde yorumlamaya odaklandık. Amacımız, bu iyiliği misafirle buluşturmak. Ege’nin ruhunu olduğu gibi yansıtmak ama bunu rafine dokunuşlarla günümüze taşımak.” Sözleriyle anlatıyor felsefelerini.

Dolayısıyla Miori, yalnızca şık bir adres değil; doğallıkla şıklığı aynı potada eriten bir sahne. İster teknesiyle koyda alargada kalan bir denizci olsun, ister şehri geride bırakıp dinginlik arayan bir misafir… Mekân, her iki gruba da aynı zarif deneyimi sunmayı hedefliyor.

Gastronomi Yolculuğu

Miori’nin gastronomisi, altı farklı lezzet konsepti üzerinden yol alıyor.

By the Sea, Ege’nin yalın deniz mahsullerini modern yorumlarla buluşturuyor.
Isabel’s, kıyı İtalya’nın paylaşım ruhunu sofralara taşıyor.
OKO, Japon mutfağını rafine bir çizgide yeniden kurguluyor.
The Kitchen, Akdeniz esintili hafif tabaklarıyla günün ritmini dengeliyor.
The Bakery, sabahları kruvasan ve tarçınlı rulolarıyla tekne botlarını bile sıraya sokuyor.
Gün batımı kokteylleri ve yıldızlı gecelerdeki müzik performansları ise bu yolculuğa eşlik ediyor.

Şef Demirasal’a göre bu çeşitlilik tek bir amaçla birleşiyor: “Misafir gün boyunca farklı mutfakları deneyimlerken aslında aynı yolculuğun farklı duraklarını yaşıyor.”

Executive Chef Kemal Demirasal öneriyor:
By the Sea: Beyaz tarama, deniz mahsulleri orzo, kabak spaghetti salata, Ege kalamarı tava
Isabels: Truffle caserecce, fıstıklı fusilli, havyarlı tuffoli, levrek crudo
OKO: Nigiriler (özellikle rainbow roll)
The Kitchen: Somon havyarlı pizza, incir gorgonzola pizza, niçoise salata, steak tartare
The Bakery: Ekşi maya ekmek, yoğurtlu dondurma

Riva Lounge

Miori’nin içinde açılan Riva Lounge isemekâna bambaşka bir duygu katıyor. Dünyada sayılı lokasyonda bulunan bu özel alan, lüks İtalyan yat üreticisi Riva’nın 180 yıllık mirasından ilham alıyor. Dünyadaki diğer Riva Lounge noktalarıyla — Monaco Yacht Club, Venedik, Porto Cervo, Cortina d’Ampezzo ve Miami gibi lokasyonlar — aynı tasarım anlayışını taşıyan lounge, cilalı tik ahşaplar, krom dokunuşlar, özel dokuma kumaşlar ve zamansız mobilyalarla dekore edilmiş.

Riva Lounge, tekne sahipleri için sadece bir konfor alanı değil; markanın 180 yıllık DNA’sını denizle buluşturan bir deneyim. Zamansız İtalyan şıklığını Göcek’in dingin doğasıyla birleştiği bu özel alan, Miori’nin ruhunu tamamlayan en zarif dokunuşlardan biri.

Sanat ve Müzikle Bütünleşen Atmosfer

Miori, yalnızca gastronomisiyle değil, sanat ve müzikle de öne çıkıyor. Uluslararası grupların konserleriyle koyun bir açık hava sahnesine dönüşmesi hedefleniyor. Bu yaz öne çıkan iki etkinlikten biri Boney M Experience gecesiydi; 70’lerin ritimleriyle koy bir anda büyük bir partiye dönüştü. Bir diğeri ise Pink Martini konseri oldu; caz, Latin ve Akdeniz ezgilerinin birleşimi büyülü bir atmosfer yarattı.

Miori’nin kültürel dokusunu zenginleştiren bir diğer unsur ise ART@MIORI programı. Ayça Okay küratörlüğünde hazırlanan seçki, denizden ve mitlerden ilham alan çağdaş sanat eserlerini sahile taşıdı. “Sea Murmur” ve “Sapphire” gibi eserler, koyun doğal güzelliğiyle birleşiyor.

Sonbaharın Zarif Kaçışı

Göcek’in eylül ve ekim ayları, Güney’de teknecilerin “sarı yaz” diye andığı, denizin hâlâ sıcaklığını koruduğu ama akşamların serinlediği özel bir dönem oluyor. Yaz kalabalığı çekildikçe koylar sessizliğe bürünüyor, doğa dinginliğini yeniden kazanıyor. Tam da bu atmosferde Miori, “su kenarındaki köy” felsefesini en yoğun biçimde hissettiriyor. Sessizlik, lezzet ve zarif bir atmosferin buluşmasıyla Miori, sonbaharı denizde karşılayan denizciler ve tatilciler için kusursuz bir kaçış noktası olarak öne çıkıyor. Mekan kasım ayına kadar misafirlerini her gün her saat huzura davet ediyor. Kış ayları içinse özel bir sürprizi olabilir…