7-18 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek 42. İstanbul Film Festivali’nde kaçırmamanız gereken filmleri listeledik.
41. İstanbul Film Festivali’ni anlatmak için filmlerden aklımda kalan bir cümle seçecek olsam, “Hayat bir rüyadır” derdim. Bu, geçtiğimiz sene festivalde gösterilen Gasper Noe imzalı “Vortex”in en meşhur cümlelerinden biriydi. Noe’nun gösterime katıldığı film için bir akşamüstü Atlas Pasajı’nın önünde onlarca kişilik kuyruk oluşmuş, sinema severler pasajın dışına çıkarak İstiklâl Caddesi’ni doldurmuştu. Şimdi düşününce bu anın belki de festivalde gördüğüm tüm filmlerden daha çok belleğimde kaldığını fark ediyorum. Nasıl ki hayat bir rüya ise, dolup taşan kalabalığıyla festival de güzel bir rüya gibiydi. İşte tam da bu yüzden, bir film festivalinin daha gelmesine başka türlü heyecanlanıyor ve bu heyecanı bu seneki festival programından derlediğimiz film listesiyle Saatolog okurlarıyla paylaşıyoruz.
“Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri”, Önder Esmer
Türk Sinematek Derneği’nin kökleri, Onat Kutlar’ın 1961’de felsefe okumak için Paris’e gitmesi ve o yıllarda gittiği Fransız Sinemateki’yle sinema tutkusunu keşfetmesiyle atılır. Türk Sinematek Derneği birkaç yıl sonra, 1965’te Onat Kutlar ve bir grup aydın tarafından kurulur. Beklenenin üzerinde müthiş bir ilgi gören Sinematek’te dünyanın dört bir yanından sanat filmleri gösterilir. Üstelik burada sadece film gösterilmekle kalmaz, aynı zamanda entelektüel bir film kültürünün ortaya çıktığı ve yeni nesil sinemacıların, eleştirmenlerin ve sinefillerin yetiştiği bir yer haline de gelir. “Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri”, Sinematek’in Yeşilçam ile çatışmalı ilişkisini ve Türkiye sinemasına etkisini beyaz perdeye taşırken Onat Kutlar’ın yaşamından izleri de seyirciyle buluşturuyor.
“Başkalarının Çocukları”, Rebecca Zlotowski
40 yaşındaki Rachel’ın çocuğu yoktur fakat istediği her şeye sahiptir: Lisedeki öğrencileri, arkadaşları, eski sevgilisi ve gitar dersleriyle dolu hayatından memnundur. Ali’ye âşık olduğunda ise hayatı bu yönde değişecek ve Ali’nin dört yaşındaki kızı Leila’ya bağlanacaktır. Yönetmen Rebecca Zlotowski, Rachel’ın hikâyesi üzerinden bir kimsenin başkalarının çocuklarıyla kurulabileceği bağların derinliklerine iniyor. Yönetmen, hamileliği sırasında çektiği ve bir aşk mektubu olarak tanımladığı “Başkalarının Çocukları” ile çocuğu olmayan kadınlarla bir dayanışma içinde hissettiğini söylüyor.
“Saint Omer”, Alice Diop
Kimi zaman ötekileştirilmiş göçmenleri kimi zaman ise toksik erkekliği konu edinen Fransız yönetmen Alice Diop, Venedik Film Festivali’nden beş ödülle dönen “Saint Omer”de genç romancı Rama’nın Saint Omer şehrindeki hukuk mahkemesinde izlediği bir davayı anlatıyor. 15 aylık kızını bir plajda yükselen gelgite bırakarak öldürmekle suçlanan genç siyah kadın Laurence Coly’nin dava sırasında söyledikleriyle tanıkların ifadeleri Rama’nın inançlarını sarsar ve değer yargılarımızı sorgulatacak bir hikâyenin kapısını açar. Kendi deyimiyle “adalet ritüellerini belgelemeyi takıntı haline getiren” yönetmen Alice Diop, “Saint Omer”de gerçek olaylara dayanarak bir duruşmanın tutanaklarını yeniden canlandırıyor.
“Güvenli Bir Yer”, Juraj Lerotic
Hırvat yönetmen Juraj Lerotic’e Saraybosna Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünü getiren “Güvenli Bir Yer”, akıl sağlığı sorunlarının aile bağlarını nasıl etkilediğine doğru hassas bir yolculuğa çıkıyor. Lerotic’in kendi hayatından esinlendiği bu otobiyografik aile dramı, intihar girişiminde bulanan Damir’in ve ailesinin hayatının birdenbire nasıl değiştiğini anlatıyor. Film, Damir’in annesi ve kardeşinin, onu hem kendisinden hem de düşmanca buldukları sistemden nasıl korumaya çalıştıklarının izini sürüyor.
“Tanrının Yarattıkları”, Saela Davis ve Anna Rose Holmer
Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan “Tanrının Yarattıkları”, İrlanda’nın kuzeybatı kıyısındaki sakin bir balıkçı köyünde çöreklenen sırlarla yalanlara mercek tutuyor. Gerilimi ve duygusal yoğunluğu hiç azalmayan “Tanrının Yarattıkları”, çok sevdiği oğlunu korumakla kendi dürüstlüğü arasında kalan bir annenin hikâyesini anlatıyor. Annenin yedi yıl yurtdışında yaşadıktan sonra aniden eve dönen oğlu için söylediği bir yalan, aileyi ve birbirine sıkı sıkıya bağlı toplumu paramparça ediyor. Filmin kadrosunda son zamanların parlayan yıldızı Paul Mescal ve Emily Watson başrolleri paylaşıyor.
“Hayatın Tüm Acıları ve Güzellikleri”, Laura Poitras
Oscar’lı belgeselci Laura Poitras, 20. yüzyılın en tanınmış ve tartışmalı fotoğrafçılardan Nan Goldin’in duygusal ve iç içe geçen hikâyesini anlattığı “Hayatın Tüm Acıları ve Güzellikleri”, tabu yıkan fotoğrafları ve röportajları paralelinde Nan Goldin’in ABD’deki opioid krizine karşı şahsen yürüttüğü mücadeleyi konu alıyor. Film, Goldin’in aile sırlarından arkadaşları ve sanatçı dostlarıyla ilişkilerine, fotoğraflarının arkasındaki hikâyelere uzanan şahsi tarihçesi. Poitras’ın deyişiyle ise “Amerika’dan kaçanların mirası”nı da derinlemesine gözler önüne seriyor.
“Kavur”, Fırat Özeler
En sevdiği yönetmen Ömer Kavur olan genç bir kadın, tıpkı Ömer Kavur’un filmlerindekine benzer bir yolculuğa çıkarsa tüm sıkıntıların çözüleceğine inanır. Bu yolculuk, terk edilmiş kasabalarda, harabelerde ve kimselerin kalmadığı otellerde sürerken kadın ile Kavur arasında hayali bir diyalog başlar. Sahipsiz mektuplar, yıllar geçse de değişmeyen ortak saplantılar, hatırlanmayan rüyalar ve kayıp bir film genç kadına aradığı cevabı bulmasında yol gösterecektir. Türkiye prömiyerini 42. İstanbul Film Festivali’nde yapacak “Kavur”un başrollerini Tilbe Saran, Funda Eryiğit ve Cem Yılmaz paylaşıyor.
“Kim Mihri”, Berna Gençalp
2022 Antalya Film Festivali’nden En İyi Belgesel ödülüyle dönen “Kim Mihri”, Türkiye’nin ilk modern ressam kadınlarından Mihri Müşfik Hanım’ın bilinmeyen hikâyesini anlatıyor. Yönetmen Berna Gençalp, Mihri’nin 19. yüzyılın sonunda Osmanlı dönemi İstanbul’unda başlayıp Roma, Paris ve New York’a uzanan hayatını ortaya çıkarmak için “Kim Mihri?” sorusuyla yola koyulur. Böylece imgesi, yapıtları ve hayat öyküsü yıllarca karanlıkta kalmış olan Mihri’nin hikâyesi, arşiv belgeleri ve görüntülerin yanı sıra canlandırmalar ile de “Kim Mihri” ile yeniden hayat buluyor.
“Boğa Boğa”, Onur Saylak
Hakan Günday’ın kaleme aldığı, yönetmen koltuğunda Onur Saylak’ın oturduğu “Boğa Boğa”, İstanbullu çift Yalın ve Beyza’nın Assos’ta bir köye taşınmasıyla başlayan yeni hayatlarını konu alıyor. İlk günden itibaren Yalın’a tehditkâr yaklaşan köylüler, çok geçmeden bu tepkilerin şiddetini yükseltir ve en nihayetinde Yalın köylü bir gencin saldırısına uğrar. Bu saldırıyla birlikte Yalın’ın kim olduğu ortaya çıkacak ve köy halkıyla arasında gizli bir savaş başlayacaktır.
“Harka”, Lotfy Nathan
Lotfy Nathan’ın dokunaklı anlatısı “Harka”, ölümüyle Tunus’ta Yasemin Devrimi’ni ve ardından Arap Baharı’nı tetikleyen Mohammed Bouazizi’nin yaşam öyküsünden esinleniyor. Hayata karşı bir direniş hikâyesi anlatan “Harka”, daha güzel günlerin hayalini kurarken onurunu koruyarak bir kuşağın sesi olan Tunuslu Ali’yi anlatıyor. Babasının ölümünden sonra iki kız kardeşinin bakımını üstlenerek kaçak benzin satarak geçimini sağlayan Ali, geri dönüşü olmayan bir karar vereceği bir yola çıkacaktır. “Harka”, 2022 Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde Ali’yi canlandıran Adam Bessa’ya En İyi Performans ödülünü getirdi.