Rafael Nadal’ın nasıl bir sporcu olduğunu daha iyi anlamak ister misiniz? İki fotoğraf size yol gösterebilir…
11 Eylül 2021 tarihinde, Rafael Nadal’ın sosyal medya hesaplarından koltuk değnekli bir fotoğrafı yayınlandı. Kariyeri boyunca ayak, diz, sırt, el bileği gibi birçok uzvundan sakatlanan İspanyol efsane, ne yazık ki yine es vermek durumunda kalmıştı. Sol ayağındaki problem nedeniyle Roland Garros sonrası pek tenis oynamayan, Wimbledon ve Amerika Açık’ı pas geçen Rafa’nın durumu muallaktaydı. Artık yaşı 35’ti, geçmişte defaatle yaptığı güçlü dönüşlerinden birini yapıp yapamayacağı bilinmiyordu. Aralık ayında Abu Dabi’de katıldığı gösteri turnuvası sonrası Kovid-19’a yakalanan ve Avustralya Açık’a katılımı belirsizliğini koruyan Rafa, yeni yılın ilk günlerinde Melbourne’a indi. Sonuçtan bağımsız, onu tekrar kortta görmek yeterince güzeldi. “Birkaç maç kazanır, biraz da ritim bulur ama ötesi için işi zor” fısıltıları arasında, pek az şans verilerek macerasına başladı. Hatta Avustralya Açık öncesi ufak çaplı bir hazırlık turnuvası dahi kazandı. Agresifti, maçları kısa tutmaya, enerjisini saklamaya çalışıyordu. Kendi sıkletinden uzak iki rakibe karşı ilk iki maçını set vermeden geçmeyi bildi.
Üçüncü turda eski ilk 10 oyuncusu Karen Khachanov’a karşı ilk ciddi teste çıktı ve 3-1’lik skorla galip geldi. Son 16’da sürpriz bir isim olan Adrian Mannarino önünde birinci setinde epey zorlandığı maçtan 3-0’la ayrıldı. Nadal’ın turnuvadaki şansı üzerine kelam eden herkesin şerh düştüğü, çeyrek finalde oynanması beklenen Sascha Zverev kapışması ise gerçekleşmedi. Zira Daniil Medvedev’le beraber turnuvanın en büyük favorisi olan Zverev, Denis Shapovalov tarafından saf dışı bırakılmıştı. Önündeki büyük engelin kalkması ve maçlar ilerledikçe artan ivmesiyle, Rafa’nın tecrübesiz Shapovalov’a üstünlük sağlaması kaçınılmazdı. 2-0 öne geçtiği maçta sıcak çarpması ve mide problemi yaşamasına, Kanadalı rakibinin işi beşinci sete taşımasına rağmen kazanan yine değişmeyecekti. Koçu Carlos Moya’nın söylediğine göre, Nadal o maçı tamamlarken tam dört kilo kaybetmişti. Yine de sonuç harikuladeydi. Kısa süre önce tekrar tenis oynayıp oynamayacağı şüpheliyken, kendini yılın ilk Grand Slam’inde kendini son dörtte bulmuştu.
Yarı finalde geçtiğimiz senenin Wimbledon finalisti Matteo Berrettini’yle oynadığı maç Nadal’ı pek zorlamayacaktı. Meşhur solak topspin forehand’iyle, Berrettini’nin backhand kanadındaki zafiyeti sonuna kadar işledi ve bu engel 3-1 ile aşıldı. Sonucundan bağımsız zaten inanılmaz bir hikâye olan bu yolculuk, Rafa’ya altıncı Avustralya Açık finalini getirmişti. 2009’da şampiyon olduğu; 2012, 2014, 2017 ve 2019’da ikincilikle yetindiği yerde bir kez daha deneyecekti. Filenin karşısında, tıpkı iki buçuk sene önce New York’ta olduğu gibi Daniil Medvedev vardı. Üstelik Rus yıldız artık dünyanın en iyi oyuncularından bir tanesine evrilmişti ve 2019 Amerika Açık’ta beş sette kaybettiği Rafa’ya karşı favori olarak lanse ediliyordu. Kısa süre önce Novak Djokovic’in kalbini kırarak ilk slam şampiyonluğuna giden Medvedev, “Büyük Üçlü”nün diğer üyesi önünde finale güçlü girdi. Skor çok geçmeden setlerde 2-0’ı bulmuştu bile…
Rafael Nadal, kariyerinin 29’uncu Grand Slam finalinde istediklerini katiyen yapamıyordu. Turnuva boyunca iyi servis atmıştı ama karşısında bu kez müthiş bir return oyuncusu vardı ve dolayısıyla servis etkinliği düşmüştü. En başından beri agresif ve bitirici oynuyordu ama Medvedev’in neredeyse her topu geri gönderebilme gücü hücumunu nötralize etmişti. Bu maç beklenenden kısa sürecek gibi görünmeye başlamıştı. Üçüncü sette Medvedev 3-2 öndeyken skoru 0-40’a getirdi ve üç servis kırma puanı buldu. Maçın gidişatına bakılırsa bu puanlar âdeta maç puanları değerindeydi. Nasıl olduysa; Rafa mimiksiz ve sakin bir şekilde önce bu üç puanı karşıladı, sonra oyunu ve daha sonra üçüncü seti kazandı. Seyircinin kimi zaman taşkınlığa varan tavırlarıyla hafif siniri bozulan Medvedev, skorda önde olmasına rağmen oyundaki inisiyatifini kaybetmeye başladı.
Şimdi kartlar yeniden dağıtılıyordu. Maç başında yorgun ve etkisiz görünen Nadal’ın oyunu geceyle gündüz tadında değişmişti. Servisi istediği seviyeye gelmiş, vuruşları işlemeye başlamıştı. 6-4’lük iki set, mücadelede skoru 2-2’ye getiriyordu. Maç süresi beş saate yaklaşırken, biz de tarihin eşiğinde duruyorduk. Neden mi? Rafa’nın bu seti alması ona 21’inci slam kupasını getirecek, yıllardır devasa bir rekabet içinde olduğu Roger Federer ve Novak Djokovic’i geçmesi anlamına gelecekti. Ayrıca 1968’den beri süregelen Açık Dönem’de her slam turnuvasını birden fazla kez kazanmayı başaran ikinci erkek oyuncu olacak ve bunu geçen sene Roland Garros’ta başaran Djokovic’e katılacaktı. Hepsinden öte, tekrar üst seviye tenis oynamasının şüpheli olduğu karanlık günlerden dönüp yine zirveye çıkacaktı.
Bahis bu kadar büyükken, Rafael Nadal çoğu büyük sporcunun yapacağı gibi oyununu daha da büyüttü. Medvedev kötü değildi ama baskının onu pençesine aldığı her halinden belliydi. Hayal kırıklığı yüzünden, hissettiği tansiyon vuruşlarından okunuyordu. Skor 5-4’ken direnmişti ama 5-5 sonrası bir oyun daha alamayacaktı. İnanılmaz şekilde, ilk top atıldıktan tam beş saat 24 dakika sonra son puan Nadal’a gitti. Kariyerinde sadece üçüncü kez, bir Grand Slam finalinde ise ilk kez 2-0’dan dönüp kazanmıştı. Bu bir galibiyetten, bir geri dönüşten fazlasıydı. Bu hiçbir şartta pes etmemenin, yenilgiyi kabullenmemenin sonuçlarının nasıl mucizevi olabileceğinin kanıtıydı. Beş ay önce koltuk değnekleriyle poz veren büyük şampiyonun elinde bu kez bir kupa vardı. İki fotoğraf arasında ise sayılamayacak kadar çok fark…