Kim Jones, Jack Kerouac ve Beat Kuşağı’ndan esinlendiği bir sergi ve podyum gösterisiyle Londra’ya 1950’li yılların gençlik rüzgârını taşıdı.
Ne tesadüftür ki bugün Kim Jones’un yeni koleksiyonunun ilham kaynağı olan Jack Kerouac’ın Yolda romanı yayımlandığı sene, moda dünyasının dev tasarımcısı Christian Dior hayata gözlerini yummuştu. Jack Kerouac’ın da başını çektiği Beat Kuşağı, Amerikan gençliği için yeni bir nefes olmuş ve 1950’li yılların edebiyat ve sanat camiasına yön vermişti. Hatta öyle ki bu taze gençliğin etkisi bu alanlarla sınırlı kalmayıp sokak kültürünü de yavaş yavaş haute couture’a taşımıştı o günlerde (Yves Saint Laurent 1957’de Beat Koleksiyonu’nu sunarak sokağı ilk kez haute couture’a taşıdı; ilk zamanlar oldukça tepki çekse de bu trend zamanla lüks modadaki yerini buldu). Şimdilerdeyse Kim Jones, bu yıllardan aldığı esinle Beat Kuşağı’nın gençlik rüzgârını Londra sokaklarına taşıyor.
Dior’un 2022 Sonbahar Koleksiyonu Jack Kerouac’ın Yolda romanından ilhamla tasarlanmış; koleksiyonun tanıtımında ise Kerouac’ın romanı yazmak için parça parça kağıtları birbirine ekleyerek 36 metrelik bir ruloyu aralıksız olarak kullanmasından esinlenilmiş. Bu yüzden sahne şovunda uzunca bir parşömen (36 metre) üzerinde yürüyen modelleri görüyoruz. Parşömenin üzerindeki yazılar ise elbette romandan cümleler. Kerouac ve Beat Kuşağı yalnızca şovun ilham kaynağı olmakla kalmıyor, Jones’un çocukken Kerouac’ın Beat Museum’da gördüğü tüvit ceket ve dönemin moda akımları da bugünkü koleksiyonun ilham kaynakları arasında. Çapraz kesim kareli tüvit ceketler, paltolar, botlar, dönemin modası bol pantolonlar, fair isle desenli kazaklar sıkça kullanılan tasarımlar olmuş. Sırt çantalarıyla bir araya getirilen trençkotlar ise ilgi çeken kombinlerden biri. Yazarın ölümünden sonra yayımlanan kitabı Visions of Cody’nin kapak tasarımlarından birinin baskı olarak bir motosiklet ceketi üzerinde kullanılması da Beat ruhunu canlandıran bir başka detay.
Koleksiyonun vitrini aynı zamanda bir sergiyi de içeriyor. Yazarın nadir kitapları, Bob Dylan ve Andy Warhol gibi isimlere ilham veren el yazmaları, arkadaş çevresinden gelen eşyalar ve mektuplar sergideki eserler arasında. Dahası, Kerouac’ın Proust ve Arthur Rimbaud okumalarına açılan bir pencereyi de sergide görmek pek mümkün. Bu da, her ne kadar Londra’ya gidilmiş olsa da Dior’un yollarının her daim Fransa’yla kesiştiğinin bir göstergesi midir?