Tokyo’daki Perrotin Gallery’de düzenlenen “Another Man’s Treasure” sergisi, türlü şekillerde bir araya gelen farklı eşyaların ortak dilini çözümlüyor.
Tüm dünyanın gözü Olimpiyat Oyunları’yla birlikte Tokyo’ya çevrilmişken bizim de radarımıza Perrotin Gallery’den bir sergi takılıyor. New Yorklu sanatçı Genesis Balanger, Asya sınırlarında sergilenecek ilk çalışması olan “Another Man’s Treasure”ı sanatseverlerle buluşturuyor.
Serginin ismi İngilizcenin meşhur “One man’s trash is another man’s treasure” (birilerinin çöpü bir başkasının hazinesidir) deyişinden geliyor. Balanger, yaşamın çoğu zaman göze çarpmayan klişeleşmiş hallerini ironiyle heykellerine yansıtıyor, bu heykellerin formları ve çizgileri bir çizgi roman sayfasından çıkıp da gelmiş gibi bir hava taşıyor. Sanatçı bu sergide ise ayrık nesneleri psişik bir komün duygusuyla bir araya getiriyor; eşyalara cinsiyet klişeleri, tüketim payında eşitlik ve kitlesel tüketim gibi meselelere odaklanmak üzere kendi üslubuyla yeniden hayat veriyor.
Tasarlanan eşyaların renk paleti soluk renklerde tercih edilmiş, bu da sergiye melankolik bir hava katıyor. Üretilen eşyalardan kiminin terk edilmiş ya da eskimeye bırakılmış olması da bu melankolik havayı pekiştiriyor. Ayrıca bu terk edilmişlik hali, serginin isminin de geldiği esas meseleye de gönderme yapıyor: Birilerinin çöpü bir başkasının hazinesidir.
Eşyalar yeniden form bulmanın yanı sıra farklı ilişkilenme halleriyle de bir araya geliyorlar. Saç maşasına geçirilmiş bir çörek, İngiliz anahtarında bir diş, gömlek cebinde bir sandviç bunlardan bazıları. Böylece izleyende iç içe geçmiş karmaşık duygular uyanıyor.
Serginin “In When Dad Does Shopping” bölümündeki alışveriş sepetinde de yine aynı bakış açısı mevcut: Puro, süt kutusu ve bir demet çiçek… Çiçek demeti bir özür, süt kutusu çocuğun beslenmesi ve bir adet puro da babanın keyfi için mi? Yoksa bu alışveriş sepetinin karışıklığı, ev alışverişi yapmayı bilmeyen bir erkek tarafından beceriksizce doldurulmuş olma klişesine mi bir gönderme?
Sanatçı eserlerini porselen ve çömlek malzemeleriyle oluşturmuş. İç içe geçmişliğin hakim olduğu bu sergi, bir yandan da atılan ve artık istenmeyen eşyalarla da empati halinde. Bu yanıyla günümüz insanın da içinde sıkışıp kaldığı duygu durumlarının eşyalar üzerinden bir yansıması gibi aslında.
Sanatçının eşyaları ele alış şekli bana Murathan Mungan’ın Otel Odaları’nı anımsatıyor: Bambaşka kimselerin dokunuşuyla farklılaşan çarşaflar, yataklar ve otel odalarındaki daha nice eşyanın her gün yabancılaşması… Eşyalar üzerine konuşacak olursak bu yabancılaşma hallerine pek çok metinden örnek verebiliriz, iyisi mi Balanger’ın eşyalarına geri dönelim: Yeniden doğmak ve hayat bulmak için bekleyen bu eşyaları 15 Eylül’e kadar Tokyo’daki Perrotin Gallery’de görmek mümkün.