2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları, Novak Djokovic için spor tarihinin en özel başarılarından bir tanesine kapı aralayabilir. Hem de tam 33 sene sonra…
Alman tenis efsanesi Steffi Graf, 1988 senesinde o güne dek yapılmamış bir şeyi yaparak Golden Slam’i tamamladı. Hızlıca açıklamak gerekirse; Avustralya Açık, Roland Garros, Wimbledon, 1988 Seul Olimpiyat Oyunları ve Amerika Açık’ı kazanmayı başardı ve tenis tarihine adını –kelimenin tam anlamıyla– altın harflerle yazdırdı. Tabii Graf’ın şansı kariyerinin en iyi sezonunu olimpik seneye rast getirmekti. Zira geçmişte Don Budge, Maureen Connolly, Margaret Court ve Rod Laver da dört slam’i kazanmış ancak aynı sezonda olimpiyat oynamak fırsatına erişememişlerdi. Zaten tenis 1924 Paris’ten beri olimpik programın bir parçası değildi. 1968 ve 1984’te gösteri organizasyonu olarak oynandıktan sonra, 1988’de bir madalya müsabakası olarak dönmüştü. Graf, doğru zamanda doğru yerdeydi ama bu durum onun benzersiz başarısını gölgeleyemeyecekti.
Aradan geçen 33 seneye, izlediğimiz onca inanılmaz şampiyona, kırılan rekorlara ve yeniden yazılan tenis tarihine rağmen kimse Graf’ın Golden Slam’ini tekrarlayamadı. Hatta sadece olimpik yıl olmayan 2015’te, Serena Williams’ın dört Grand Slam’i kazanmak gibi bir iddiası oldu ama son halka olan Amerika Açık’ın yarı finalinde havlu attı. Onun dışında; sadece Williams ve Novak Djokovic, aynı takvim yılında olmamakla beraber arka arkaya dört slam kazandılar. Yine Serena, Djokovic, Roger Federer ve Rafael Nadal da aynı sezona üç slam kupası sığdırmayı başardılar. Olimpik seneler; 1992, 1996, 2000, 2004, 2008, 2012 ve 2016’da kimse Graf’ın meşhur 4+1’ine yaklaşma emaresi gösteremedi. Ta ki 2021’e kadar…
Pandemi nedeniyle bir yıl ötelenen 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nın bundan evvelki birkaç muadiline göre yıldız gücü konusunda bir parça eksiği var. Atletizm pistini rekor üstüne rekor kırdığı bir parti alanına çeviren Usain Bolt ve havuzun madalya canavar Michael Phelps ikilisi, uzun bir aradan sonra yaz oyunlarının manşetinde olmayacaklar. Roger Federer, Rafael Nadal ve Serena Williams’ın yokluğu da tenis müsabakası için benzer bir tesir anlamına geliyor. Bu şartlar altında Novak Djokovic’in Tokyo’ya, hem de sezonun ilk üç Grand Slam’ini kazanarak gelmesi teniste oyunların reytingini kurtaran gelişme oldu. Öyle ki Novak’ın 1988’den beri yaklaşılamayan, yapılması söz konusu dahi olmayan Golden Slam’e göz kırpması kafaları müsabakaya çevirdi. Yani tüm imkânsızlıklara, eksiklere ve seyircisizliğe rağmen; tenis Tokyo’ya, Tokyo da tenis tarihine özel bir iz bırakabilir.
Novak Djokovic şimdilerde olimpiyat köyünün en popüler spor yıldızlarından bir tanesi olarak, bol bol sevgi gösterisi ve fotoğraf çektirme talebiyle karşı karşıya. Kariyeri boyunca hak ettiği teveccühü görme hususunda biraz bahtsız olan Sırp sporcunun sevildiğini hissetmesi onu ayrıca keyiflendiriyor olsa gerek. Üstelik Tokyo macerası bittiğinde, Novak kariyerindeki tek majör eksik olan tekler altınını boynuna takmış ve Golden Slam’i tamamlamak için Amerika Açık’ı beklemeye koyulmuş olabilir. Bakalım dünya 1 numarası, eline geçen bu altın şansı kullanabilecek mi?