Dünyanın en ünlü kalem markası, global üç ismin hikayesini anlatırken bizi biz yapanın ne olduğunu düşünmemizi istiyor.
Montblanc’ın Orta Doğu, Hindistan ve Afrika CEO’su Franck Juhel’in gazeteciler listesine bizzat attığı e-postada bu kampanya için ne kadar heyecanlandığını hissettim. “Montblanc ailesinden saydığım siz değerli gazeteci arkadaşıma bu ilham verici kampanyayı duyurduğum için mutluyum.” diyordu, heyecanlanmakta da haklıydı: “Seni Harekete Geçiren Şey, Seni Sen Yapan Şeydir” gibi serbestçe çevirebileceğim “What Moves You, Makes You” gerçekten de ilham verici bir kampanya; çünkü yönünü kâğıdın üzerine mürekkeple yazan kalemin “iz bıraktığı” hayat hikâyelerine çeviriyor. Çok zekice bir çıkış noktası, adeta şöyle diyor: “Kalemle yazmak tarihe iz bırakmaktır, herkes belli şekillerde âdeta iz bırakır; biz işe asıl iz bırakanların hikâyelerini dinleyerek başlayalım. Onlara ilham veren şey nedir kendilerinden dinleyelim…”
“Fort Greene, 1977 yazı, dış mekân, gün. 20 yaşında bir genç… Dünyayı ilk kez bir Super 8 kamera lensinden görüyor ve artık hiçbir şey öncekiyle aynı değil. Ancak hikâye böyle başlamıyor.”
Spike Lee
Spike Lee
Amsterdam’da bulunan reklam ajansı Wieden+Kennedy’nin çektiği videolarda önce Do The Right Thing, Malcolm X, Michael Jackson belgeseli gibi filmler çeken, “kaleminden kan damlıyor” dedikleri türden bir yönetmen ve yazar olan ABD’li Spike Lee’yi izliyoruz. Spike Lee, videoya bir senaryo yazıyor gibi başlıyor: “Fort Greene, 1977 yazı, dış mekân, gün. 20 yaşında bir genç… Dünyayı ilk kez bir Super 8 kamera lensinden görüyor ve artık hiçbir şey öncekiyle aynı değil. Ancak hikâye böyle başlamıyor.”
“Kestik. Şimdi Cabble Hill’de bir mutfak masasındayız. Annesi ona “Her zaman on kat daha iyi olmak zorundasın” diyor, o gün yazmaya başlıyor ve hiç durmuyor. Olayları yazıyor, maçları, mahallesini, evini. Kalbiyle, müziğiyle, bakış açısıyla ve her zaman eliyle yazıyor; sol eliyle. Başlık ekranda görünür: Bu, Brooklyn’li bir hikâye anlatıcısının hikâyesi.”
Spike Lee, anlattığına göre bilgisayar klavyesinde yazamayan biriymiş; her zaman kalem ve kâğıt kullanıyormuş, “Çünkü klavye akışı engelliyor” diyor. Elinde Montblanc Le Petit Prince Special Edition var. 2018’de tilki, 2019’da pilot, bu yıl da gezegen temalarıyla yenilenen seriye ait bordo renkli büyük boy dolmakalemin ucuna yakından baktığınızda gezegeni B 612’deki volkanları temizleyen Küçük Prens’i ve sevgili Gül’ünü görüyorsunuz. Gördüğüm en güzel kalem ucu gravürü olabilir. “Seni Harekete Geçiren Şey, Seni Sen Yapan Şeydir” kampanyasının neden Le Petit Prince ile ilişkilendirildiğini anlamak ise zor değil: Bu, dünyanın en çok okunan, en çok dile çevrilen, iz bırakan kitabı. Küçük Prens’in hikâyesi de tüm ilham verici hikâyeler gibi bir yolculukla-arayışla başlıyor ve Küçük Prens, Gül’e tutkusuyla tüm okuyanlarda derin bir iz bırakıyor.
Taron Egerton
Kampanyanın ikinci filminde kolunda bir keşif saati olan Montblanc Geosphere 1858’i gördüğümüz İngiliz aktör Taron Egerton, havaalanından inip uykusuzca bindiği otomobil yol alırken tek tek, rol aldığı filmlerin billboard’larını görüyor ve oyunculuktaki tutkusunun ne olduğu üzerine düşünüyor: Kingsman’da oynamış, Robin Hood, Elton John olmuş, hem iyi hem kötü ama asla aynı rolü oynamamış oyuncu, başarılı olurken aslında neyi aradığını bulup gülümsüyor: Farklı şeyler deneme tutkusu.
Chen Kun
Çinli aktör, şarkıcı, yazar Chen Kun, aralarında en az bilgi sahibi olduğum isim, fakat filmi çok etkileyici. Oyuncu yetiştirmek için kendi deyişiyle “zorluklarla” bir oyunculuk akademisi (The Dome Studio) kuran oyuncu gerçekten öğrencilerinin oynadığı filmde sahneye ilk kez çıkacak bir öğrencisine bir mektup yazıyor: “İlk performansımda çok kaygılıydım. Birinin hayatını sahneye taşıyabilecek miydim? Sahnedeki hissi hâlâ hatırlıyorum, o hissi çok sevdim. Giderek anlıyorum ki, hayattaki rolünü doğru oynadığın sürece her karakteri yaratabilirsin. Benim tutkun olduğum şey de bu.”
Montblanc, başarılı insanların başlangıçtan bugüne hikâyelerine odaklanırken derinden derine başarıyı ve iz bırakmayı “tutkulu olmaya” bağlıyor. Montblanc üzerine okuduğum bir yazı, isabetle “Peki sizi siz yapan şey nedir?” diye sormuş. Montblanc’a göre sizi siz yapan şey, sizi harekete geçiren şey ne ise odur. Belki tam da şimdi: “İstanbul, 2020 yazı, iç mekân, gece…”