Bu yazıda Wimbledon tarihi ve geleneklerinden başlayarak Rolex’in 45 yıldır Wimbledon’la, Federer gibi tenis oyuncularıyla bağlarını ve tenise konu olan saatlerini konu ediyoruz.
Şu anda dünyada 4 prestijli tenis turnuvası var: Wimbledon, Avustralya Açık, Amerika Açık ve Fransa Açık. Bu dört turnuvayı da kazanan tenisçi Grand Slam almaya hak kazanıyor; hele bir de Olimpiyatlarda da aynı tenisçi kazanıyorsa Golden Glam Slam sahibi oluyor. Bir de bu turnuvaların her biri farklı zeminlerde: toprak, sert, çim zeminde gerçekleşiyor. Tek erkeklerde 22 Grand Slam sahibi Rafael Nadal’ın ne denli büyük bir sporcu olduğu ise böylece anlaşılabilir.
Şu sıralar gerçekleşen Wimbledon ise kurulduğu 1877 yılından bu yana (en eski ve) en prestijli tenis turnuvası. Onu izlemek ayrı bir zevkli; çünkü Londra’nın güneybatısında gerçekleşen turnuvanın kendine ait ritüelleri ve kuralları da var. Öncelikle sadece çim zeminde oynanıyor (ki bu açıdan tek örnek); bu çimlerin yıkanması, kurutulması özel bir bakıma tabi ve muhafaza edilmiş orijinal çim kortlar 8 mm olmak zorunda. Her yılın haziran ayının sonunda iki hafta oynanan Wimbledon’da ilk pazar oynanmaması kurallaşmış. En ilginci ise kafamızda tenisle özdeşleşen beyaz rengin aslında bir Wimbledon rengi olması. Tenisçiler yazılı olmayan bir kural olarak Wimbledon’da beyaz giyiyorlar. Bilete günde 1.500 sterlin ödenen turnuvada halk günleri de oluyor. Geçen yıl kısıtlamalı geçen turnuvada bu yıl 40,35 milyon sterlin dağıtılacağı söyleniyor.
All England Lawn Tennis and Croquet Club’un kurduğu Wimbledon ilk dönemde kurumun adını değiştirmiş, çünkü aslında bu kulüp 1868’de kroket için kurulmuş; ancak tenis izlemeye gelen binlerce kişiyle kurumun ve bugün “Şampiyona” (The Championships) olarak anılan Wimbledon’ın kaderi değişmiş. Amatör sporcuların yarıştığı turnuva, 1968’de profesyonellerin yarıştığı bir yer haline gelmiş, böylece tenisin altın çağı da başlamış (1921’e dek şampiyonlar da finale dek yarışmıyor, final maçına çıkıyordu; sonra baştan itibaren karşılaşmalara çıkar oldular).
1978 yılına gelindiğinde ise Wimbledon’a Rolex imzası atıldı. 1978’de 300 binden fazla insanın geldiği Wimbledon, saat markasının da dikkatini çekti ve aralarında başlayan işbirliği, Rolex’in tenisle bağının başlangıcı oldu. Bugün Wimbledon sahalarında yapraklar arasında asılı bir Rolex saati görürüz, bu yıl yüzüncü yaşını kutlayan Church Road sahasındaki 15 bin kişilik Merkez Kort’un girişinde ise İngiliz şair Rudyard Kipling’in “If” şiirinden bir dize yazılıdır: “If you can meet with Triumph and Disaster/And treat those two impostors just the same”. Yani “Zafer ve Mağlubiyetle karşılaştığınızda, bu iki düzenbaza da aynı şekilde davranın.” Sporun büyüklüğünün zaferde değil, şampiyonların alçakgönüllülüğü ve azminde olduğunu ifade eden bu söz, saatçiliğin yüzyıllar süren istikrarlı azmini de hatırlatıyor. Rolex’in korttaki saatleri ise sadece yerel Londra zamanını değil, dünyanın New York, Rio de Janeiro, San Francisco, Shanghai, Tokyo ve Melbourne gibi metropollerinin zamanlarını da gösteriyor.
Wimbledon sahalarında yapraklar arasında asılı bir Rolex saati görürüz, Church Road sahasındaki 15 bin kişilik Merkez Kort’un girişinde ise Rudyard Kipling’in “If” şiirinden bir dize yazılıdır: “If you can meet with Triumph and Disaster/And treat those two impostors just the same”. Yani “Zafer ve Mağlubiyetle karşılaştığınızda, bu iki düzenbaza da aynı şekilde davranın.”
Rod Laver ve John Newcombe, Björn Borg ve John McEnroe, Chris Evert ve Martina Navrátilová, Roger Federer ve Rafael Nadal gibi isimler arasındaki destansı maçlar, Wimbledon tarihinin dönüm noktaları. Hem erkekler hem kadınlar dünya tenisinin resmi zaman tutucusu Rolex ise bu şampiyonada bu yıl, dört Grand Slam’i kapsayarak (diğer tenis turnuvalarının da resmi zaman tutucusu) 45. yılını kutluyor. Rolex ayrıca ATP, WTA finalleri, Davis Cup ve Laver Cup’ın da destekleyicisi. Rolex’in tenis dışında golf, binicilik, kayak, yelken ve motor sporları ortaklıkları olduğunu da hatırlatalım.
Rolex’in en ünlü tenis elçisi Roger Federer. 8 kez Wimbledon, 20 kez Grand Slam kazanan (ve karakterine de bayıldığımız) bir diğer İsviçreli Federer, saat markasıyla 2006 yılında ortaklık kurmuş ve o zamanın en büyük anlaşmalarından sayılan 10 yıllık 15 milyon dolarlık bir anlaşmaya imza atmıştı. Bu anlaşma 2016’da yenilendiğinde yıllık 1,5 milyon dolar 8 milyon dolara yükseldi. Federer’in kupa kaldırırken kolunda Oyster Perpetual Datejust II’yi 73 kez gördük (bir sitenin hesabına göre bir kupa, yaklaşık 753 bin dolara denk geliyormuş).
8 kez Wimbledon, 20 kez Grand Slam kazanan Roger Federer “Majesteleri”nin kolunda Rolex’i 73 defa kupa kaldırırken gördük.
Rolex’in Roger Federer yanında Jannik Sinner, Stefanos Tsitsipas, Garbine Muguruza ve Bianca Andreescu gibi isimlerle de ortaklığı bulunuyor. Hatta marka bu yılın başında 18 yaşındaki Carlos Alcaraz ile de anlaşma imzalamıştı.
Hızlıca hatırlayalım: Rafael Nadal Richard Mille’le, Serena Williams Audemars Piguet’yle, Novak Djokovic Hublot’yla (önceki marka ise Seiko’ydu), Andy Murray Rado’yla, şimdilerde emekliliğini yaşayan Mario Sharapova TAG Heuer’yle işbirliği içinde-içindeydi. 27 Haziran-10 Temmuz tarihleri arasında sürecek Wimbledon 2022’de şu ana dek Serena Williams’ın ve Andy Murray’in turnuvaya veda ettiğini de satır aralarına not düşelim yeri gelmişken.
Rolex, 45 yıllık ortaklıklarında birçok başarıya tanıklık etti: Björn Borg ve Chris Evert’in yanı sıra Stefan Edberg, Garbiñe Muguruza, Angelique Kerber ve tabii ki turnuvayı sekiz kez rekor kazanan Roger Federer gibi bir dizi Wimbledon şampiyonunu ağırladı çim saha. Örneğin Rod Laver, bir takvim yılında dört Grand Slam turnuvasını iki kez kazanan tek oyuncu oldu, All-England Club’da dört kez tek erkekler şampiyonluğunu kazandı. Tek kadınlarda 18 kez Grand Slam şampiyonu olan Chris Evert, Wimbledon’da da üç kez galip geldi. En ilgi çekici öykü ise Garbine Muguruza’ya aitti: Muguruza, tenis kariyerini ilerletmek için ailesiyle birlikte beş yaşında Venezuela’dan İspanya’ya gitmişti ve sonunda Wimbledon da dahil olmak üzere iki Grand Slam turnuvası kazandı.
Tenisin efsane isimleri gibi efsane saatleri de var. Bunlardan biri, marka tarafından hiçbir zaman resmi Wimbledon saati olarak açıklanmasa da tenisle özdeşleşmiş Oyster Perpetual Datejust II modelleri (sarı altın, pembe altın, çelik ve iki tonlu versiyonlarıyla). Federer’in kolunda gördüğümüz saat, tıpkı markanın hayranları tarafından verilen Batman, Pepsi isimleri gibi takma bir isimle “Wimbledon kadran” olarak anılıyor. Bunun nedeni, saatin Merkez Kort’ta asılı Rolex duvar saatlerine benzemesi, turnuvalarda Federer gibi marka elçilerinin bu saati kullanması ve websitesinde Wimbledon sayfasında yer alması ve gri (arduvaz) güneş ışığı bitişli zemin üzerine yeşil Roma rakamlı kadranı.
Oystersteel çelik ve sarı altın, 41 mm kasa, 3235 otomatik COSC sertifikalı mekanizma ve Oyster bileziğe sahip model, büyütülmüş lensli tarih kısmı, yivli çerçevesi ile ilk kez duyurulduğu 1946’dan bu yana tam bir Rolex klasiği.
Yeri gelmişken Federer’in bu zamana kadar sahalarda taktığı diğer Rolex’lerden de söz edelim: Roland-Garros 2009’da Yacht-Master II, Wimbledon 2012’de pembe altın Day-Date II, Miami Açık 2017’de Sky-Dweller, Avustralya Açık 2017’de GMT-Master II, 8. Grand Slam’iyle kendi rekorunu kırdığı Wimbledon 2017’de Oyster Perpetual Datejust 41 “Wimbledon” ile görmüştük onu.
Ancak Wimbledon ve Rolex etkisi yakın zamanda çıkan bir Telegraph haberine göre saha dışına da taşıyor: Turnuvada yarışacak tenis oyuncuları Diego Schwartzman ve Pedro Martinez, Hydro Hotel’de yaşanan bir hırsızlığın kurbanı olmuşlar. İki oyuncunun da odalarından Rolex’leri çalınmış!