Sadece bazı “eşsiz saatler” İsviçre saatçiliğinin neden çok başarılı olduğunu ve neden çok daha başarılı olacağını anlatabilir.
Aylar önce önümde fotoğraflar ve iki haber duruyordu. İki haber de önemliydi ama ben fotoğraflara takılmıştım. Hepsi harika ama biraz da alışıldık görüntülerdi. Fakat bir fotoğraf var ki donup kalmıştım. Bu fotoğraf aradan geçen aylara rağmen beni hem şaşırtıyor hem coşkuya kaptırıp mutlu ediyor hem de uzun uzun düşündürüyor.
Oysa bu olağanüstü fotoğrafta iki akrep ile iki yelkovandan başka bir şey yok. Saatlere ve Omega’ya hayran olmayanların serin duracağı bir durum belki ama şimdi bunları düşünmüyorum. Bunlar şimdi önemsiz konular. Benim derdim fotoğrafın çözünürlüğü. Merakla aradım. Basın odasında, görselin 20 megapiksel olduğunu anlayınca derin bir nefes aldım. Bu megapiksel bolluğu rahatlıkla poster yapılacak bir çözünürlük demek. Çünkü bu müthiş fotoğrafı çerçeveletip duvara asmak istiyorum.
Yine de keşke 100 megapiksel olsaydı diye düşünmeden edemiyorum, bu heyecan verici fotoğraftaki bütün ayrıntıları büyük bir iştahla görmek istiyorum! Sadece görmek yetmez, gördüklerimi de anlatmak istiyorum. Bu kendi halinde görünen ve birbirine kozmetik farklar dışında ikiz kardeşler gibi çok benzeyen akrep ve yelkovanları gören arkadaşlarım muhakkak ne olduğunu merak edeceklerdir.
Söze nasıl başlayacağımı biliyorum. “Bu fotoğraftaki akrep ve yelkovan göstergelerinin arasında 65 yıl var” diyeceğim. Sonra asıl söylemek istediğim konuya geleceğim, bu fotoğrafta Omega’nın vizyonu da var evet ama daha önemlisi fotoğrafa iyice bakın işte orada İsviçre’yi göreceksiniz.
Bu fotoğrafta ibreler dışında; miras, saygı, süreklilik, ilerleme ruhu, zeka, kültür, temiz tasarım, tutku, iyi olana sahip çıkma sanatı, dayanıklılık, mekanik sanata övgü, merak duygusu, uygarlık, bilgi, birikim, sebat, sevgi… Hangi birini sayayım? Saymakla bitmez gibi geliyor bana. Hatta bu fotoğrafta İsviçre’nin serin havası bile var.
Nedenlerini uzun uzun açıklamaya gerek yok belki de ikinci haber ekonomik veriler içeriyor ve bu ibrelerin ait olduğu ülke ile ilgili. Ayrıca bir saatte bir ülkeyi görmek bana has bir bakış değil aslında, seneler önce Asaf Hâlet Çelebi ünlü şiiri “Sidharta”da “koskoca bir ağaç görüyorum / ufacık bir tohumda” demişti.
Heyecan verici bir fotoğraf olduğu için mi konu uzuyor bilemedim, bana daha yazının ilk cümlesini yazmışım gibi geliyor. Hemen haberlere geçeyim diyorum ama akrep ve yelkovanlar aklımı başımdan aldığı için hemen geçmek olmaz. Önce biraz Omega’dan söz etmek gerek. Gerçi ilk haber zaten bu ibrelerin ait olduğu saatle ilgiliydi. Çünkü Omega da İsviçre’yı temsil eden markalardan biri.
Benzer şekilde tenis dünyasının “emekli ekselansları” Roger Federer bir yandan kortta fırtına gibi eserken, her defasında inatla kazanma ruhunu korurken bir yandan İsviçre’yi de temsil ediyordu. Şımarık değil efendi bir sporcu olduğunu her hareketiyle gösterirken Omega da benzer bir tavrı saatçilikte gösteriyor ve hiçbir zaman emekli olmayacak. Bazen ikonik Moonwatch modeli fazla ön planda duruyor ve arkasındaki güzellikleri gölgeliyor gibi geliyor bana ama olsun. Ne zaman böyle düşünsem arkasından Omega sevgisi ağır basıyor ve onlara hak veriyorum. Moonwatch efsane bir saat ve ne kadar övülse azdır.
Omega’yı bilmeyen yok elbette, bir yılda ancak bir avuç saat üreten bağımsız bir saat firması ile yılda bir milyondan fazla üretim yapan endüstri devleri arasında özel bir yerde duruyor. Omega tek başına bir ülkeyi özetleyebilecek potansiyele, karizmaya ve çok daha fazlasına sahip.
Ve 2022’nin ilk yenilik haberlerinden birini yine Omega vermişti. Yazının başında sözünü ettiğim haberlerin ilki buydu. Omega yılın ilk ayında kendi üretimi özgün beyaz altın (Canopus GoldÔ) kasalı Speedmaster Calibre 321 isimli “yeni” saatini duyurmuştu. Kült bir eseri yeniden yorumlamak sanatta da saatçilikte de yeri olan bir uygulama. Uzaktan 1957 yılının ilk Speedmaster özelliklerini taşısa da Calibre 321 “yeni” bir model ve göründüğünden fazlasını taşıyan bir kültür anıtı.
Bir saati uzaktan tanıyabilir ve ne olduğunu söyleyebiliriz ama bir saati iyi veya kötü yapan şey çoğunlukla genel tasarımında yani görünüşünde değil detaylarda ve mekanizmasında gizlidir. Speedmaster Calibre 321 modeli 1957’de ilk kez piyasaya çıktığı vakit kronograf saat üretimine yeni bir soluk getirmişti. Profesyonel yarış otomobili sürücüleri için tasarlanan Speedmaster, kolay okunabilir tasarımının yanında kullanım açısından da kolaylıklar sunuyordu.
Speedmaster Calibre 321 aynı zamanda dünyada kadran yerine bezel üzerinde bir takimetre ölçeğine sahip ilk saatti. Takimetre ölçeği aracın hızını ölçmek için pratik bir yöntemdi. Bütün bunların yanında Calibre 321 sağlam, doğru ve suya dayanıklıydı. Yeni Calibre 321 de bütün bu özellikleri taşıyor ama sadece 2022’de olabilecek bazı yenilikleri de kapsıyor. Bu yenilikler, İsviçre saatlerinin neden başarılı olduğunu gösteren iyileştirmeler ve ayrıntılarda farklılaşan tasarım unsurları barındırıyor.
Speedmaster Calibre 321, 1957’de üretilen ilk saate benzese de hiç belli etmiyor ama Omega felsefesinin, markanın kurumsal duruşunun ve üretime değer katan yenilikçi mücadelesinin bir simgesi durumunda. Bu simge bence çok önemli çünkü kolaya kaçmayan, daima ileriye giden bir vizyonun göstergesi ve anahtarı konumunda.
Bir yerde ilginç bir alıntı okudum sonra merak edip kaynağını araştırdım, 2 Ocak 1909 tarihli Scientific American dergisinde buldum. Önceki yılın teknolojik gelişmelerinin değerlendirildiği bir yazının (sayfa 6) girişinde şöyle bir cümle var: “Geçen yıl boyunca otomobilin radikal karakterinde hiçbir iyileştirme yapılmamış olduğu gerçeği, aracın pratikte gelişiminin sınırına vardığını düşündürüyor.” Oysa otomobil daha emekleme çağındaydı. Ancak saatler için de tarihsel aralıklarla benzeri düşünceler paylaşan insanlar oldu ve halen mekanik saatçiliğin değerinin yeterince bilindiği söylenemez. Oysa dünya artık keşfedilecek bir şeyin olmadığını, yenilik diye bir şeyin yapılmadığını düşünenlere kalsaydı son derece sıkıcı bir yer olurdu.
Akrep ve yelkovan ikilisinden daha sade ve daha ışıltılı görünenler Omega’nın kendi ürettiği beyaz altın alaşımından yapıldığı için önemli bir ilerleme, malzeme değişmiş. Saate geçtiğimizde daha fazla değişim görüyoruz. Yüksek kontrast göstergeleri okumayı kolaylaştırıyor. Kadranda ve bezelde saat sanatları uygulanmış, 65 yıl önceki mekanizma da 2019’da yeniden ele alınan ve özgün tasarımı korunarak gözden geçirilen efsane kalibre 321. Karşımızda geçmişi de içinde taşıyan ama çok daha ileride duran bir saat var.
Omega, 1899’da “Artık yeni hiçbir şey yok. İcat edilebilecek her şey icat edildi,” diyen Amerikan Patent Dairesi Başkanı Charles Duell gibi düşünmediği için geçmişte kalan bir modele bile yeni bir şeyler katabiliyor. Bu nedenle Omega her zaman hayranlık uyandırıcı “değerli” saatler, daha doğrusu kişisel sanat eserleri üretiyor. “Kişisel” çünkü aynı fabrikadan, aynı makinelerden ve aynı ustaların ellerinden çıkan ve görünürde birbirine benzeyen her saat zamanla onu taşıyan kişiye özel “yeni bir ses” ve “yeni bir duygu” kazanır.
İkinci habere gelince: İsviçre Saat Endüstrisi Federasyonu, 2021 yılı ihracat rakamlarını açıkladı. Pandemi nedeniyle sorunlar yaşansa da Eylül 2021’de pandemi öncesine dönüş ve yılın son çeyreğindeki performans, sektör için şimdiye kadarki en iyi yıllık sonuçları getirmiş: 22,3 milyar CHF (İsviçre frangı) yani 24 milyar dolar. Bu sonuç 2019’dan %2,7 daha yüksek ve 2020’ye kıyasla %31,2 artış demek. Neredeyse efsanevi 2014 yılının rekoruna eş rakamlar söz konusu.
Peki bu saatler hangi ülkelere gitmiş diye merak ediyorsanız, ilk sırada 3 milyar CHF ile ABD, ardından 2,9 milyar CHF ile Çin’in geldiğini görüyoruz. Hong Kong nedense ayrı tutulmuş, oysa 2,1 milyar CHF ile müthiş bir rakamla üçüncü sırada. Japonya 1,4 milyar CHF ile dördüncü, İngiltere 1,3 milyar CHF ile beşinci, Singapur 1,2 milyar CHF ile altıncı, Almanya 1 milyar CHF ile yedinci. Sekizinci sırada 995 milyon CHF ile Birleşik Arap Emirlikleri var. Arkasından benzer rakamlara sahip İtalya ve Güney Kore geliyor. Listenin 12. sırasında 341 milyon CHF ile İspanya var. Benzer rakamlara sahip Tayvan, Suudi Arabistan ve Hollanda listenin sonunda bulunuyor.
Bir arkadaşım “Aslında saatlere ihtiyacımız yok artık,” demişti. Haklı olabilir, zamanı gösteren saatlere ihtiyacımız yok, bize sanatın coşkulu ruhunu gösteren, kendimizi iyi hissettiren ve bizimle birlikte dünyayı değiştiren saatler gerekli.