Neresinden bakarsanız bakın, memleketimizin pop ve rock tarihi kitabında İlhan İrem için yazılacak en güzel sözcük “biricik” olacaktır.
Memleketimizin pop ve rock tarihinin kalabalığına şöyle bir göz attığımıza, “ İlhan İrem kimdir, kime benzer, öncülleri ve ardılları nelerdir?” diye düşündüğümüzde, yanıtı kolaylıkla verilemeyecek bir soru sormuş oluruz. Kolaylıkla yanıtlayamadığımız bu sorunun karşılığı muhtemelen “hiç kimse”, zira neresinden bakarsanız bakın bu tarih kitabında İlhan İrem için yazılacak en güzel sözcük “biricik” olacaktır.
28 Temmuz 2022 tarihinde hayata veda eden İlhan İrem, “biricik” sıfatını sonuna kadar hak eden sanatçılar listesinin tepelerinde yer alıyordu. Türk popunun ve rock müziğinin en kritik dönemeçlerine yazılmıştı adı. Ve her dönemeçte kendi kaderini kendi elinde tutmuştu o semavi duruşuyla.
1955 yılında Bursa’da başlayan yaşam yolculuğunda her dönem bir arayışın temsilcisi olmuş, sancılı yaratım süreçleri sonunda hep farklı olanı ortaya çıkarmayı başarmıştı. Sakız misali yüzlerce kez çiğnenmiş, piyasa başarısı garanti şarkılar yapmak yerine, gündelik olmayan, olamayan şarkılar yazmayı tercih etmişti. Yetmişli yılların saçı uzun, kulağı küpeli, güneş gözlüklü (hatta tırnakları ojeli) popçularındandı İrem; naif aşk şarkıları yazıyor, ama çağdaşlarından daha derin titretiyordu gönül telini. İkinci 45’liği “Haydi Sil Gözlerini / Yazık Oldu Yarınlara” ile kazandığı Altın Plak onu kati surette şımartmadığı gibi, ona daha yükseklere ulaşmak için çalışma azmi vermişti.
Seksenli yıllara girmek üzereyken şöhreti giderek perçinlendiği halde olanla yetinmemiş, manevi arayışlarına hız vermişti. En belirgin kırılma noktasını 1981 yılında yayınladığı “Bezgin” albümü oluşturuyordu. Kapağında Türk halısının üzerine çökmüş bir müzisyen karşılıyordu bizi; yanında viskisi, hemen önünde yerli sigarası ve kibritiyle, arkasında kendisini bekleyen piyanosu ve notalarıyla. Arka kapakta ise aynı kadrajın içinde müzisyeni göremiyoruz. Viski içilmiş, sigara tükenmiş, notalar ise odanın çeşitli yerlerine dağıtılmış, bazıları buruşturulmuş.
“Bezgin”i rock dünyasına musallat olan, Jimi Hendrix’i, Janis Joplin’i, Jim Morrison’ı, Amy Winehouse’u alıp götüren şu melun 27 yaşındayken yapmıştı. Arabesk ve piyanist şantör modası altında doğmuştu albüm; bir yandan askeri diktatörlüğün pençesinde kıvranan bir ülkede. İlhan’ın en büyü teması yalnızlıktı. Pop gibi görünse de, “Bezgin” alttan alta gelecekte çıkacak senfonik rock tarzındaki albümlerin sinyallerini veriyordu.
- Popun Kibar Dandy’si: Bryan Ferry
- Bryan Adams İle En İyi Zamanlara Dönüş
- Hey Sarışın!!!
- İnceydi, Beyazdı, Düktü: David Bowie
- Dünya Sanatının Yükselen Yıldızları
İrem alışıldık klişelere sırtını yaslamış aşk şarkıları söylemek yerine, varoluşun nedenini araştırmak için “sazlıklardan havalanan bir kuş” gibi çırpınan, insanın iç dünyasına seslenen, sevgi ihtiyacına yönelik soruların yanıtlarını arayan nahif bir derviş görüntüsü verdiği günlere yelken açmıştı. “Bezgin” ile çıkılan yolculukta “Pencere”, “Köprü”, “Ve Ötesi” öncesi duraklarda konaklamıştı.
Seksenlerde Yeşiller Partisi’nin kurulmasını desteklemiş; arabeskin kral olduğu zamanlarda bir milim oynatmamıştı duruşunu. İlk dönemi saf yürek duygusal parçalardan oluşurken, poptan senfonik rock’a uzanan gizemli yolculuğunda, özellikle son dönemeçte kolay tüketilemeyen şarkılar yazmıştı; Kung Fu dizisinin çekirgesi kadar derin, onun kadar manidar ve içliydi.
Üstelik de sırça köşkten ahaliye söylenmiş şarkılar değildi bunlar. Eşi Hansu Hanım’ın kaleme aldığı satırları kuyumcu gibi işliyor, ortaya çıkan şarkıların etrafında semazen gibi dönüyordu. Ortaya koyduğu felsefenin bir ayağı laik aydınlık cumhuriyeti ifade ederken, terazisinin diğer kefesinde mitoloji, metafizik, kadim dinler, reenkarnasyona, kozmik âleme dair görüşlerin inanışların sentezi olan özgün bir felsefe vardı. İrem insana, yaşama ve doğaya karşı yaşadığı mistik aşkın sonucunda tüm kötülüklere karşı açılmış bir duygusal ve pasif bir cephe yaratmıştı.
1988 yılında Hey dergisi okurlarının yaptığı oylama sonucu “En İyi Erkek Şarkıcı” seçilmişti, ama müziğini hiçbir zaman bakkallaştırmamıştı. Devamında dünyanın ve ülkemizin pençesinde kıvrandığı gericilikten rahatsız olarak, radikal bir dönüşüm çabası göstermiş; üzerimize serpilmiş ölü toprağının etkisiyle, özellikle müzik dünyasında baş gösteren renksizlik ve ürkekliğe tepki vermişti İrem. “Uçun Kuşlar Uçun” albümünde “Blues for Molla” adlı parça vardı ama isminden dolayı Kültür Bakanlığı’ndan izin alınamadığı için repertuvardan çıkarılmıştı.
O sadece bir şarkıcı ya da müzisyen değildi; şiir yazıyor, resim yapıyordu, komplike bir sanatçıydı. İşte bu yüzden “biricik” idi…
Sayısız dergiye kapak olan, yüzlerce ödül alan, ardında albümler, kitaplar, resimler; hepsinden önemlisi de düşünceleriyle yollarını aydınlattığı insan kalabalıkları bırakan çağdaş bir ozanı kaybettik. Fikirleriyle yaşam biçimi arasından çelişki bulunmayan, ışığı ve sevgiyi buluşturan zamansız ve mekânsız dervişi; “Işık ve sevgiyle” sözü ile özdeş bir gönül adamını kaybettik.