Şimdi 77 yaşında ve bizim onu halen çok seksi bir rock’n roll yıldızı olarak görmemizin önünde hiçbir engel yok. İspatı mı? Herhangi bir pop kitabına bakın, kesinlikle her daim onun kocaman bir resmiyle karşılaşırsınız.
Oldum olası Debbie Harry’ye hayranım. Topluluğunu sonradan ayrıca çok sevmiştim ama sesini duyduğum, resmini gördüğüm ilk günden beri, bir Blondie dinleyicisi olmamın sebebidir. İlk kez 2003 yılında ülkemize bir konser için gelecekleri açıklanınca elim ayağıma dolanmış, ama yeterince bilet satışı olmadığı için iptal edilince hevesim kursağımda kalmıştı. Burada 11 yıl sonra 2014 yılındaki konserlerinde zevkten dört köşe olmuş, ardından tüm plakları imzalatmayı ihmal etmemiştim tabi ki…
O akşam, single’lar dahil yaklaşık 25 plağı bıkmadan nezaket içinde imzalayan bu kadına (ve diğer topluluk üyelerine) olan hayranlığım artmıştı. Hele ki hayat hikâyesi hakkındaki ayrıntıları öğrenmem bu hayranlığı yüksek bir saygıyla taçlandırmıştı.
Debbie’nin hikâyesinde bendeki saygınlığını arttıran iki kırılma noktası vardı. Birincisi Blondie’nin öncesinde dokuz ay boyunca bir Playboy tavşanı olarak çalışmış ve sonrasını kusursuzca yönetmiş olmasıydı.
Kendini Marilyn Monroe’nun (daha çağdaş; üstelik daha güçlü, daha akıllı, daha seksi) kayıp kızı gibi betimleyen Debbie, New Jersey’den gelmiş, üç aylıkken evlat edinilmiş kimsesiz bir yetimdi. New York’a yeni taşınmıştı, maddi durumu berbattı. Yaşamak için ucuz bir yer ve iyi para kazanmanın bir yolunu bulması gerekiyordu. Neden Playboy tavşanı olduğunu soranlara “Çok egzotik ve heyecan verici bir işti, daha da önemlisi para kazanmanın iyi bir yoluydu” demişti.
Feminist bir ikonun kadını meta olarak gören bir ortamda çalışması elbette şaşırtıcı ancak Debbie Face It adlı kitabında her ikisinin de mümkün olduğunu öne sürüyordu. Araç olarak gördüğü bu durumla zekâsı sayesinde başa çıkmıştı. Bu döneminde biriktirdiği tecrübeyle Blondie’yi yaratmıştı. Topluluk içindeki duruşuyla rock müzikte modern kadınlığın en iyi örneklerinden birini yaratmıştı. Ayrıca gözü her anlamda pekti; Manhattan’daki bir konserden sonra, tecavüze yeltenen adamdan kendini hızla giden arabadan atarak kurtarmıştı. *
William Burroughs ve (sonradan resimlerini yapan) Andy Warhol’un mutfağında yol yordam öğrenerek, dönemin New York entelleri âlemine dahil olmuştu. İmajı yıllar sonra Courtney Love’ı bile etkilemişti.
Şarkı söylemeye beşinci sınıf topluluklarda başlamış, mezbelelik yerlerde çalışırken tanıştığı erkek arkadaşı (daha sonra kocası) gitarcı Chris Stein ile Blondie’yi kurmuştu. Cazip bir “kötü kız” modeliydi ve görünüşünü sert sözleri destekliyordu. Yetmişlerin çığır açan yeni dalga kıyafetleriyle âleme meydan okurken kadınların müzik sahnesindeki rolünü yeniden tanımlamıştı. Mücadeleci tarzı, onu New York’taki yeraltı punk sahnesinin bir simgesi haline getirmiş, Blondie’yi kötü şöhretli CBGB kuşağından çıkan en başarılı isimlerden biri yapmıştı. Müziklerini sterilize edilmiş ve sevimsiz olarak gördüklerinden küçümseyen maço erkek toplulukları arasında sivrilmişlerdi. Punk müzik etrafı kasıp kavururken “Rapture” adlı şarkısından ötürü ilk beyaz kadın rapçi unvanını kazandığında, Debbie’nin yaptığı, yeldeğirmenlerine kılıç sallamaktan farksızdı. Cesareti en büyük sermayesi olmuştu.
İki ton ağartılmış sarı saçlarıyla çarpıcı bir güzel olan Debbie, medya tarafından o kadar büyük bir ilgi görüyordu ki, bu da topluluğun adına vesile olmuştu. Adı camdan sarkarak kendisine “Hey Blondie!” diye laf atan serseri bir kamyon şoföründen kapmışlardı.
İkinci kırılma noktası ise (içinde bulundukları çevreden nadiren görülecek ölçüde) eşine karşı gösterdiği yüksek sadakatti. Debbie topluluktakilerden yaşça büyüktü. Topluluğun ilk dönemlerinde zor zamanlar geçirdiler. Parasızlıktan geceleri mücevher lehimi yapıyor, eşi Chris ise (nereden ayarlandığı bilinmeyen bir) engelli maaşı alıyordu. Sonrasında ise Debbie uyuşturucudan kurtulmak için yogaya başlamışken Chris ağır bir hastalığa yakalanmış ve Blondie, 1982’de zorunlu olarak dağılmıştı. Debbie, Chic topluluğunun gitarcısı Nile Rodgers şemsiyesi altında başarılı solo çalışmalar yaparken bir yandan kocasına bakıyordu; Chris sonunda sağlığına kavuşmuş, 1998’de topluluk orijinal kadrosuyla Avrupa turnesine çıkmıştı.
Gelelim bugüne… Evet, biraz yüz bakımı yaptırmış olmasını (işle alakalı diyerek) itiraf etse de Debbie halen ayakta; üstelik fikirleri de ilk günün dikbaşlılığını koruyor. Şimdi 77 yaşında ve bizim onu halen çok seksi bir rock’n roll yıldızı olarak görmemizin önünde hiçbir engel yok. İspatı mı? Herhangi bir pop kitabına bakın, kesinlikle her daim onun kocaman bir resmiyle karşılaşırsınız. **
* Umarım sıkmıyordur; Debbie bu olaydan kısa bir süre sonra yakalanan suçluyu televizyonda görerek tanımıştı. Bu iki yıl içinde yirmiden fazla kadına tecavüz edip öldüren entelektüel seri katil Ted Bundy’ydi.
** Öylesine popüler bir sembol haline gelmişti ki, adını bilmeyenler bile tanıyordu onu. Artık çarşamba pazarında alışverişe çıkmış 65 yaşındaki teyzenin tişörtünden, bir kebapçının kolonyalı mendilinin üzerine kadar olmadık yerlerde karşıma çıkan bu sima beni şaşırtmıyor.