Adından anlaşılacağı üzere iklim krizinin yol açtığı etkileri konu edinen iklim-kurgu romanları, yakın gelecekte başımıza gelebilecek felaketleri distopik kurgularıyla anlatıyorlar. Bizler de iklim sorunuyla yüzleşen bu iklim-kurgu romanlarından bazılarını okurlarımız için derledik.
İklim krizi son yıllarda üzerine en çok tartışılan ve konuşulan küresel meselelerden biri, ki aslına bakılırsa iklim değişikliği ve etkileri üzerine her geçen daha fazla konuşsak yeridir. Ne var ki krizin etkileri gözle görülür bir şekilde kendini hissettirmeye başlayana dek türlü sebeplerle ötelemeye ve görmezden gelmeye daha çok meyilliyiz. Zira atmosfer sıcaklığının artması, mevsimlerin değişmesi uzun zaman dilimi içerisinde majör boyutlarda kendini göstermediği için yok saymamıza neden oluyor. Gelin görün ki krizin etkileri gözle görülür aşırı kuraklıklar, büyük yangınlar ve sel gibi felaketlerle karşımıza çıkınca tehlikenin tam anlamıyla farkına varmış oluyoruz. Geçtiğimiz günlerde Antalya’nın Manavgat ve Akseki ilçelerinde başlayan ve ülkenin güneyinde genişleyen yangın afeti, özellikle kendi sınırlarımız içinde iklim krizi tekrar gündeme getirdi çünkü artık tehlikenin ne kadar yakınımızda ve yıkıcı boyutlarda olduğunu hiç olmadığı kadar görmüş olduk.
Ben de tüm bu gündem içerisinde konuyla ilgili yazılan makaleleri, çeşitli röportajları okurken bir yandan bizi bekleyen bu müthiş tehlike karşısındaki bilgi eksikliğimi hisseder oldum. Üniversite eğitimim boyunca aldığım bir iki iklim dersinden cebimde kalan bilgiler dışında –bu vesileyle iklim değişikliği ve politikalarının etkileri hakkında önemli çalışmalar yürüten iklimBU’yu da anmak isterim– daha pek çok şey öğrenmenin gerektiğini ve kocaman derya olan bu mesele hakkında yeterince bilgi edinmek için okunması gereken daha pek çok yayın olduğunu fark ettim. Bu yayınlar içerisinde kısa bir derleme yapmak için de bilgisayarın başına oturdum.
Evvela niyetim konuyla ilgili yazılmış akademik ve bilimsel yayınlara göz atmaktı, fakat yolum bir noktadan sonra edebiyatla kesişiverdi. Bu yüzden “İklim Krizi Okumaları” yazımı iki bölüm halinde götürüyor olacağım: İlk yazımda konuyla ilgili yazılmış iklim-kurgu türündeki edebi metinleri, ikinci yazıda ise bu konuda yazılmış bilimsel ve akademik yayınları derleyeceğim.
Edebiyatın Perspektifinden İklim Krizi
Kurmaca metnin okur üzerindeki değiştirici gücüne inandığım için ilk bölüme konu hakkında yazılmış iklim-kurgu türündeki anlatılarla başlıyorum. İklim değişikliği ve küresel ısınma gibi bilimsel meseleler için kurmacaya başvuruyor olmamız okurlarımızın kafasında pek tabii soru işareti bırakabilir, kurmacanın epistemolojik yanı da tartışma konusu elbette. Ne var ki edebiyatın pek çok kriz anında direnç göstermemizi sağladığını anımsatarak yakın gelecekte muhtemelen yaşayabileceğimiz felaket senaryolarını bize aktaran bu metinlerin bireysel farkındalık göstermemiz ve bilinç kazanmamız için oldukça önemli bir yerde durduğunu düşünüyorum.
İklim krizinin edebiyat üzerinden anlatıldığı tür olan iklim-kurgunun doğuşu 2000’li yılların başına dayanıyor. Gazeteci ve doğa aktivisti Dan Bloom, 2008’te ortaya attığı “Climate Fiction” ya da kısa adıyla “Cli-Fi” kavramının medyada ve basında yer alması için epeyce uğraşıyor. 2013’te ABD menşeili bir bağımsız radyo yayınında duyulmasıyla birlikte bilinirliği artıyor ve ardından New York Times’a uzanan yolculuğuyla popülerliği git gide artarak büyüyor. Böylece iklim-kurgu türünde iklim değişikliği/krizinin doğurduğu ve doğuracağı yıkıcı etkileri ele alan metinler üretiliyor. Margaret Atwood ve David Matchell türün önde gelen yazarlarından.
Gelecek satırlarda bahsedeceğim romanlar insan eliyle yok edilmiş yeryüzünün karşılaşacağı olası felaketleri distopik anlatılarla sunuyor. Metinler bazı bazı birer kıyamet senaryosu gibi olsa da çoklukla umudu dürtüp umutsuzluğu yatıştırıyorlar. Hatta tek bir cümleyle epeyce düşündürdükleri de oluyor: “Çünkü bu defa Tanrı ona bir koç göndermeyecek.”
Köpekli Çocuklar Gecesi, Oya Baydar, Can Yayınları, 2019.
Köpekli Çocuklar Gecesi, Türkçe edebiyatın ilk ekolojik distopyası olarak kabul ediliyor. Metin kuraklıklar, kirlilik gibi küresel iklim felaketlerinden dolayı büyük kısmı yaşanılamaz hale gelen yeryüzünü kurtarmaya çalışan Köpekli Çocuklar ve İklim Çocukları’nı anlatıyor. Hepimizin bildiği fakat türlü sebeplerle görmezden geldiği iklim krizinin etkileri distopik bir çerçevede kuruluyor. “Yarının Başlangıcı” başlıklı bir bölümle açılan kitap kapağında çoraklıktan çatlamış topraklarda açmış tek bir çiçek görüyoruz. Geleceğe yönelik bir felaket senaryosu olan roman aslında bir yanıyla farkındalığa da bir çağrı yapmış oluyor.
Sondan Sonra, Megan Hunter, çev: Ayça Çınaroğlu, YKY, 2019.
Yakın gelecekteki bir çevre felaketini konu edinen bir diğer distopik roman ise Sondan Sonra. Büyük bir sel felaketinde Londra sular altında kalırken doğum yapan bir annenin ailesiyle birlikte hayata tutunma çabasını anlatıyor. Tüm bu felaketler içerisinden hayata tutunmaya ve mücadele etmeye yönelik bir anlatı kuran metin yalnız iklim değişiklerinin getirdiklerini değil, olası kriz anlarında mücadeleyi ve hayata tutunmayı da işliyor.
Delliâddem, Margaret Atwood, çev: Dilek Şendil, Doğan Kitap, 2019.
Kitabın tanıtımında kurulan “Çünkü bu defa Tanrı ona bir koç göndermeyecek” cümlesi sizce de pek çok şey anlatmıyor mu? İnsan eliyle gelen kıyametin ardından sağ kalan tek kimse olan Toby, insansız dünyanın yeni sakinleri Fluryagillere kaosun ve kaostan önceki zamanların öyküsünü anlatıyor. Atwood’un bir üçlemesinin son kitabı olan Delliâddem, yaratılış mitolojilerinden esintiler taşıyan bir kıyamet sonrası öyküsünü anlatıyor. Peki, insanlık bu kıyameti metinde kendi elleriyle nasıl yaratıyor diye soracak olursanız cevabı hiç de yabancı değil: Yıkıcı etkisi had safhaya ulaşmış kapitalizm, küresel ısınma, kontrolsüz nüfus sorunu…
Merak edenler için Antilop ve Florya ile Tufan Zamanı bu üçlemenin ilk iki kitabı.
Kemik Saatler, David Mitchell, çev: Sıla Okur, 2016.
Bir diğer roman ise The Guardian’ın “İklim Değişikliği Hakkındaki En İyi Beş Roman” listesinden Kemik Saatler. Aslına bakılırsa David Mitchell, çeşitli romanlarında kişisel çıkarlar ve gezegen etiği arasındaki meselelere değiniyor. Metnin ana karakteri Holly’nin hayatı yaralı gençliğinden Avrupa’nın petrol rezervlerinin tükendiği sırada İrlanda’nın Atlantik Okyanusu kıyısında geçirdiği ihtiyarlığına kadar takip ediliyor. Holly’nin yaşlığının geçtiği 2043 yılında küresel ısınma artık doğal kaynakları bitirmiş ve devletlerarası kargaşa ve kaosa yol açmıştır. Modern çağın bir hesap defteri olarak görülen roman, uzun süre akıldan çıkmayacak etkili bir anlatıyla okurlarını bekliyor.
Tabiat Dörtlemesi, Buket Uzuner
Türkçe edebiyatta bu türde eser veren yazarlardan biri de Buket Uzuner. Yazarın “Tabiat Dörtlemesi” olarak planladığı Su, Toprak, Hava ve Ateş romanlarıyla tabiat ve insanın ilişkisini inceliyor, küresel ısınmanın doğa üzerinde yol açtığı tahribatı konu ediniyor. Yazar, Yeşil Gazete’ye verdiği bir röportajda aslında metinlerin birer aşk öyküsü olduğunu, bu aşkın ise tabiat ve insan arasında geçtiğini söylüyor. Gelin görün ki bu aşk öyküsünde insan tabiata oldukça hoyrat davranıyor.
Dörtlemenin son kitabı Ateş henüz okurlarla buluşmadı. 2018’de yayımlanan Hava’nın anlatısı ise şöyleydi: Metnin ana karakteri gazeteci Defne Kaman’a “Neden Nükleer Enerji Değil?” başlıklı yazısından dolayı dava açılmıştır. Duruşma için Kayseri’ye giden Defne davanın görüleceği sabah esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolacaktır…
Hava, Buket Uzuner’in biyotik dengeleri bozulan gezegenimizde nefesimize nefes katacak çarpıcı bir iklim-kurgu romanı.
Serpil Oppermann, EASCLCE Başkanı (Avrupa Edebiyat, Kültür ve Çevre Çalışmaları Derneği)
Her ne kadar iklim-kurgunun kökeni 2000’li yılların başına uzansa da Türkçe edebiyatın çevreci duyarlılıkla inşa edilmiş romanlarının evveliyatı daha da eskilere dayanmakta. Yaşar Kemal’in 1978’de yayımlanan Kuşlar da Gitti romanı, insan tahribatıyla çürüyen ve kirlenen İstanbul’da bir zamanlar kuşların mekân tuttuğu yerlerin nasıl yok olduğunu anlatıyor. Yazarın Bir Ada Hikâyesi dörtlemesinde ise sürgünler ve savaşlarla sürüklenen insanların farklı coğrafyalarda yaşama tutunması mücadelesi verilirken bir yandan tabiatın büyüleyici yapısı da gözler önüne seriliyor. Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları ve Sait Faik’in kimi öyküleri de Türkçe edebiyat içerisinde çevreci duyarlılıkla işlenmiş metinlere verilebilecek diğer örnekler arasında.