Novak Djokovic, Wimbledon’a unvan koruma parolası ve büyük beklentiyle gelmişti. Biz de yedinci zaferin perde arkasına göz atıyoruz…
Grand Slam’lerin bambaşka bir büyüsü, heyecanı var. Her biri iki hafta süren tenisin bu en büyük turnuvaları, bilhassa da şimdilerde tarihin akışını ciddi biçimde değiştiriyor. Nasıl değiştirmesin ki? Erkek tenisinde 2003 senesinde Roger Federer’in perdeyi açışından beri devam eden “büyük üçlü” çağı hâlâ devam etmekte, ona eşlik ederek başlayıp artık geride bırakan Rafael Nadal ve Novak Djokovic ikilisi kırılmadık rekor bırakmamakta. Son durumu kısa bir özetlemek gerekirse, bu sene Avustralya Açık oynanmadan evvel üç efsane yirmişer slam şampiyonluğuna sahipti. Avustralya ve ardından Fransa Açık’ta zafere uzanan Nadal 22’yi bulup, baskıyı Djokovic’in omuzlarına bırakmıştı. Sakatlığı sebebiyle yaklaşık bir senedir korta çıkmayan ve yaşı artık 41’e yaklaşan Federer denklemden yavaş yavaş çıkarken yarış artık diğer iki dev arasında sürüyor. Geride bıraktığımız Wimbledon, bu bağlamda gayet mühim bir mücadeleye ev sahipliği yaptı.
Novak Djokovic, pandemi döneminin tenisteki en büyük kaybedenlerinden biri olarak hatırlanacak. Sırp raket; salgının en karanlık günlerinde Belgrad’da düzenlediği özel turnuva ve orada verilen sosyal mesafeyi hiçe sayan görüntülerle gündeme gelmiş, 2020 Wimbledon’ın iptal edilişiyle büyük favorisi olduğu slam’i pas geçmiş, aynı sene Amerika Açık’tan bir çizgi hakeminin boynuna yanlışlıkla top attığı için diskalifiye edilmiş, aşı olmayı reddederek 2022 başındaki Avustralya Açık’a katılamamıştı. Şartlar böyleyken Rafael Nadal’ın yarışta iki slam’lik fark açmayı başarması epey kritikti. Üstelik Djokovic’in kalesi Melbourne’da kazandığı zafer işleri daha da ilgi çekici hale getiriyordu. Bu Wimbledon başlarken, altı kez şampiyon Djokovic’in üzerinde bambaşka bir baskı vardı. Evet, son yıllarda dünyanın en iyi çim kort oyuncusuydu ama kazanmak zorundayken oynamak onun için dahi işleri zorlaştırabilirdi. Öte yandan, Nadal’ın Melbourne ve Paris’te ikide iki yaparak Londra’ya ekstra moralli gelişi başka bir tehdit unsuruydu.
Tek erkeklerde son üç Wimbledon’ın şampiyonu Novak Djokovic, turnuvaya Soon Woo Kwon önünde set kaybetse de maçı kazanarak girdi. Thanasi Kokkinakis ve Miomir Kecmanovic’e karşı 3-0’lık iki galibiyet aldı. Tim van Rijthoven gibi son dönem formu yüksek bir rakibi 3-1, oynadığı etkileyici tenisle dikkatleri üzerine çeken Jannik Sinner’i ise 2-0 geriye düşmesine rağmen 3-2 mağlup etti. Çok çekişmeli Sinner maçı 2022 Wimbledon’ın önemli satır başlarından bir tanesiydi. Nole, ardından Britanyalı Cameron Norrie’yi tek set vererek geçti ve finalde yepyeni bir ismin karşısında dikildi. Birçokları Wimbledon finalinde Djokovic-Nadal düellosu beklerken tablonun alt tarafından Nick Kyrgios gelmişti. Yarı finale yükselmesine rağmen karın bölgesinde oluşan yırtık nedeniyle maça çıkamayan Nadal, böylelikle turun tartışmalı isimlerinden bir tanesine ilk slam finalinin kapısını açtı. Tabii Nole de fırsatı reddetmedi ve her anlamda spektaküler rakibine karşı kusursuz tenis oynadı. Yedinci Wimbledon kupası, tarihi yarışta durum 22-21’e getiriyordu.
Fakat Djokovic cephesinde gri bulutlar henüz tam anlamıyla dağılmış değil. Mesela aşı olmayı reddettiği için ağustos sonundaki Amerika Açık’a gitmesi şimdilik mümkün görünmüyor çünkü ABD kendi vatandaşları haricindeki aşısız bireyle ülkeye giriş izni vermemekte. Ayrıca geçen sene olaylı ayrıldığı Avustralya’ya dönüp dönemeyeceği ve dolayısıyla 2023 Avustralya Açık’a katılımı hususu da soru işaretli. Zira sınır dışı edildiği için mevzuata göre üç sene boyunca bu ülkeye giriş yapamayabilir. Yani tenisin en büyük rekorunu ne kadar istediğini sık sık yineleyen Novak, gelecek sene mayıs ayındaki Fransa Açık’a kadar tekrar Grand Slam tenisi oynama şansı bulamayabilir. Bulduğu fırsatları değerlendirmesi, tıpkı geride kalan Wimbledon gibi büyük stres altında başarıya ulaşması bundan sonrası için son derece kritik. Her büyük şampiyon gibi, zirveye ulaşmak için şartları sonuna dek zorlayacağına ise şüphe yok.
