Dünya Kupası futbolu, asla sadece futbol değildir. Turnuvanın bitişi üzerinden sadece günler geçmesine rağmen özlemle geriye bakıyoruz…
Futbolun en ikonik durağı Dünya Kupası, dört yıl sonra açtığı kapılarını dört yıllığına tekrar kapattı. Katar’ın tartışmalı ev sahipliğinde düzenlenen 2022 edisyonu, ilk anda yarattığı negatif intibaya rağmen birbirinden hikâyeli mücadelelerle gönül aldı. Tarihin en gollü Dünya Kupası; tarihin en özel final maçlarından bir tanesiyle taçlandı ve Lionel Messi, tarihin en büyük futbolcusu olma iddiasını epey güçlendirerek sahneden indi. Tabii genel anlatı her ne kadar Messi ve Arjantin etrafında şekillense de büyük fotoğraf sadece onlarla ilintili değildi. Cristiano Ronaldo’nun son kez Dünya Kupası sahnesine çıktığı, Japonya ve Fas gibi ekiplerin devlere kafa tuttuğu, Kylian Mbappe’nin genç yaşta rekorları altüst etmeye epey yaklaştığı bir 29 günden bahsediyoruz. 64 maç, 172 gol ve sayısız öyküden… Biz birkaçına göz atalım:
Masal
Katar’da yarı finale yürüyerek bir Afrika takımının kupa tarihindeki en iyi derecesine imza koyan Fas’ın teknik direktörü Walid Regragui, hikâyelerini Hollywood’un en meşhur kurgusal sporcularından Rocky Balboa’yla kıyaslıyor ve şunları söylüyordu: “Yüreği ve tutkusu nedeniyle Rocky’yi desteklemek istersiniz. Biz onun kadar cesur, onun kadar tutkuluyuz…” Üstelik Fas takımı, tutkusunu son derece yetenekli ve disiplinli bir oyuncu grubuyla birleştirmişti. Zaten Avrupa’nın güçlü takımlarında forma giyen Yassine Bounou, Achraf Hakimi, Hakim Ziyech ve Youssef En-Nesyri; müthiş bir turnuva geçiren Sofyan Amrabat, Azzedine Ounahi ve Sofiane Boufal gibi nispeten sürpriz isimlerle birleşerek ortaya unutulmaz bir sonuç çıkardı. Her kademede harikulade takım savunması yapan; Belçika, İspanya ve Portekiz’i durdurarak son dörde gelen Fas, Fransa ve Hırvatistan’a mağlup olarak dördüncülükte kaldı. Yine de kimse onları unutmayacak…
Hüzün
Gelmiş geçmiş en iyi futbolcu tartışmasının taraflarından olmak epey şey başarmak demektir. Tartışmanın ikinci basamağında kalmak da epey hüzünlü… Zira ortada akıl almaz beceri ve büyük başarılarla beslenen devasa egolar var. Zaten onları zirveye çıkaran yegâne şey de yenilgiye duydukları nefret. Son dönemde meziyetlerinden ziyade kulübü Manchester United ile yaşadığı problemlerle gündeme gelen, Cristiano Ronaldo’nun Katar macerası, “nemesis”i Messi’ye karşı elini yine güçlendirebilirdi. Portekizli yıldız, fiziksel seviyesi gerilemiş ve keskinliği eski seviyesinin altında olsa dahi takımının genç çekirdeği için paha biçilmez bir tecrübe takviyesiydi. Gana karşısında golünü atarak turnuvayı açan efsane, gerisini getiremedi ve hocası Fernando Santos tarafından yedek bırakıldı. Fas karşısında kurtarıcı olarak oyuna girdiği çeyrek final mücadelesi bittiğinde, gözü yaşlı soyunma odasının yolunu tutmuştu. Belki en çok da ikinciliğin hüznüyle…
Fenomen
Sadece 19 yaşında olmasına rağmen 2018 Dünya Kupası şampiyonu Fransa’yı sürükleyen Kylian Mbappe, dört sene sonra lacivert formayı yine birinci sınıf performanslarla terletti. Brezilya’nın unutulmaz golcüsü, “Fenomen” lakaplı Ronaldo Nazario tarafından kendi gençliğine benzetilen Mbappe için daha büyük bir övgü bulmak zor. Bir sprinteri andıran hızı, algı bulandıran çabukluğu ve spektaküler son vuruş becerisi onu zaten dünyanın en iyilerinden yapıyor. Ancak toplam sekiz gol attığı, finalde yaptığı hat-trick ile Fransa’yı ayakta tuttuğu Dünya Kupası; her ne kadar mutlu sonla bitmese de şimdiye kadarki başyapıtı olarak kayıtlara geçti. İki finalde attığı dört golle finaller tarihinin en golcü ismi olan, toplam 12 golle tüm zamanlarda Pele’yi yakalayan genç süper yıldızın önünde birkaç kupa daha olabilir. Eski rekortmenlerin vay haline…
Renk
Bir turnuva klişesi olan “Ölüm Grubu” kavramı, 2022 Dünya Kupası özelinde E Grubu’nda tezahür etti. Nitekim futbol endüstrisinin devlerinden Almanya ve İspanya’yı içermesi bunun için fazlasıyla yeterliydi. Asya’nın güçlü ekiplerinden Japonya ve 2018’deki sürpriz çıkışıyla dikkatleri üzerine çeken Kosta Rika da grubun diğer parçalarıydı. Her ikisi de jenerasyon geçişinde olmalarına ve henüz yüzde yüz performans vermemelerine rağmen, Almanya-İspanya ikilisinin birbirleri haricinde bir takıma yenilmeleri şaşırtıcı olurdu.
Hajime Moriyasu önderliğindeki Japonya, iki ekolün temsilcilerini de devirerek turnuvanın ciddi sürprizlerinden birine imza attı. İkinci turda korkunç bir seri penaltı performansı sonrası Hırvatistan’a elenen “Mavi Samuraylar” için bir başka klişeyi daha devreye sokabiliriz: Renk kattılar, kalpleri kazandılar…
Miras
1978 ve 1986’nın Dünya Kupası galibi Arjantin, 2006’dan bu yana Diego Maradona’nın tek gerçek mirasçısını bulduğunda inandı. Artık tarihin en iyisi olarak anılan Lionel Messi’yi izleyip aksini düşünmek pek mümkün değildi. Ancak tüm diğer başarıların ötesinde, “Yeni Maradona” olmak biraz da Dünya Kupası’nda yapılanlardan geçiyordu. 2014’te finalde yıkılan Messi, Katar’a 35 yaşında ve son kupasını oynamanın baskısıyla geldi. Genç teknik adam Lionel Scaloni önderliğinde; Copa America ve Finallisima’yı kazanan Arjantin takımı bu kez geçmişteki gibi yıldız karması tadından uzaktı. Aksine amaç, çalışkan ve doğru parçalarla yıldızların en büyüğünü desteklemekti. Kupayı şok Suudi Arabistan yenilgisiyle açan Arjantin, Messi’nin Meksika ağlarına bıraktığı nefis golle yeniden doğdu ve arka arkaya kader maçları oynadı. Kaleci Emiliano Martinez’in penaltılardaki sihirbazlığı, genç Enzo Fernandez’in skor katkısı, tavanını bilen oyuncu grubunun iyi niyetli çabası ve Messi’nin alışıldık sihriyle finaldeki Fransa randevusuna kadar geldiler. 2-0 önde oldukları maçın 2-2’ye gelişi, uzatmada 3-2 öne geçip 3-3’te tekrar yıkılışları dahi onları hedeften saptırmadı. Açık mavi, beyaz ve altın sarısı, 36 yıl sonra yine bir dâhinin yardımıyla buluşuyordu…