Yönetmen Michael Culyba’nın 2022’de yüksek saatçiliğin usta isimleriyle çektiği “Keeper of Time”, saatçilik dünyasına sinematik bir kapı aralarken kamerasını zamanın fiziksel ve felsefi yanlarına çeviriyor.
Zamanı filme almak mümkün müdür? Belki tam anlamıyla mümkün değildir ya da hiçbir mekanizma saatler gibi kavrayıp ölçemez zamanı. Fakat saatlerin dünyasına ve zamana “Keeper of Time” ile sinemanın perspektifinden bakmak mümkün. Yönetmen Michael Culyba’nın yüksek saatçiliğin usta isimleriyle çektiği “Keeper of Time”, saatçilik dünyasına sinematik bir kapı aralarken zamanın fiziksel ve felsefi yanlarına çeviriyor kamerasını. Yüksek saatçilik hakkında çekilmiş bu çok nadir filmi, yönetmeni Michael Culyba ile konuştuk.
Bize “Keeper of Time”ın yapım sürecinden bahsedebilir misiniz?
Yaklaşık beş sene önce kendime güzel, kaliteli bir saat almaya karar verdim. Dürüst olmak gerekirse o zamanlar quartz saat ile mekanik saat arasındaki farkı tam olarak bilmiyordum. Hâlâ da çok severek kullandığım Tudor Black Bay 36’i aldım. Bu, mekanik saatleri keşfetmeme ve daha öncesinde varlığından haberdar olmadığım saat dünyasına adım atmama vesile oldu. Horoloji ve saatleri keşfettiğim bu sıralarda, kendi belgesel filmimi çekmek için doğru konuyu arıyordum ki çok güzel bir şekilde denk gelmiş oldu. Saatler hakkında hiçbir şey bilmeyen milyonlarca insan için saatlerin dünyasını anlatan bir film yapmak istedim.
Filmde yer alacak isimlere nasıl karar verdiniz?
Horological Society of New York’u keşfettim ve o zamanki başkanı Nicholas Manousos ile görüştüm. Film fikrini çok destekledi ve beni hemen François-Paul Journe ile tanıştırdı. Journe filme dahil olan ilk saat ustası oldu. Filmdeki tüm saatçiler ve saat ustaları, hem estetik hem de teknik anlamda mekanik saatçiliğin sınırlarını zorlayan kimseler. Hayatını saatlere adayan Roger W. Smith ve Maximilian Büsser de öyle örneğin. Büsser’in saatlerini görür görmez bu filmin bir parçası olması gerektiğini düşünmüştüm.
Filmi çekerken gördüğünüz en nadir şey ne oldu?
Sanırım saatlerden biriydi; Philippe Dufour Simplicity’nin ilk örneklerinden biri olan Simplicity 000. Herkesin görme şansına erişebileceği bir saat değil. Üstelik saati, ustası Philippe Dufour’nun atölyesinde gördüm. Hayatım boyunca unutamayacağım anlardan biri oldu benim için.
“Keeper of Time”, yalnızca saatlerle ilgili değil, seyirciyi zaman hakkında düşünmeye de itiyor. Size göre zamanın çeşitli yüzleri nelerdir?
Aslında benim için ilginç olan, saatler zamanı nesnel bir şekilde gözlemleyip ölçerken zamanın son derece öznel olması. Çünkü zamanı, çok içsel ve öznel bir yerden deneyimliyoruz. Filmde de zamanın bu yönüne değiniyoruz.
Sizi saatlerde ve saatçilikte büyüleyen şey nedir?
Saatlerin bir pil olmadan çalışmaları ve hâlâ böyle arkaik teknolojinin kullanılması beni çok şaşırtmış ve etkilemişti. Mekanizmalarda kullanılan mikro düzeydeki parçalar da çok etkileyiciydi. Öte yandan daimi takvimli, artık yılı ve günleri gösteren mekanik saatlerin mantığı ve işleyişleri beni hâlâ çok büyülüyor. Arkasında bir bilgisayar ya da pil olmayan böyle komplike mekanizmaların varlığı ve bir de bu dünyaya adanmış ömürler inanılmaz etkileyici. Ki zaten filmde de bu insanların hikâyelerini, tutkularını ve azimlerini göstermek istedim.
Sahip olduğunuz ilk saatinizi hatırlıyor musunuz?
Oldum olası hep saat takarım, sanırım ilk saatim de beş ya da altı yaşımda hediye gelen Casio’ydu. İlk yetişkinlik yıllarımda ise bir TAG Heuer almıştım. Bugüne kadar taktığım saatlerin pek çoğunu hâlâ saklıyorum, hepsiyle aramda bir duygusal bağ olduğunu söyleyebilirim. TAG Heuer, lise ve üniversite yıllarımı hatırlatıyor. Sohbetimizin başlarında bahsettiğim Tudor Black Bay 36 ise beni bu filmi yapmaya giriştiğim zamanlara döndürüyor. Saatlere baktığımızda bir zamanlar yaşadıklarımızı anımsamak, saatlerle duygusal bir bağ kurmamızı sağlıyor. Mekanik saatlerin çok sevdiğim bir diğer yanı ise bu saatlerin çocuklarıma kalacak olması.
Günlük hayatınızda saat takar mısınız?
Evet, her zaman saat takarım. Benden daha genç olan jenerasyon gibi saati kontrol etmek için telefonuma bakmam, içgüdüsel olarak bileğime bakarım çoklukla. Hatta öyle ki, bileğimde saat olmadan film çekmem diyebilirim.
“Keeper of Time”ı, saat dünyasını tanımayan insanlara saatleri anlatmak için çektiğinizi söylüyorsunuz. Bu dünyayla arası olmayan insanlar için saatleri üç kelimeyle anlatabilir misiniz?
Güzel bir saat; tarihi, mühendisliği ve güzel bir sanat eserini bir arada sunar. Bu üç özelliği, saatlerden başka bir araya getirebilecek başka bir obje olduğunu sanmıyorum.
Filmden hatırladığınız bir anekdotu paylaşabilir misiniz?
Bu sefer saatler dışında bir anekdot anlatacağım: Film için çekimler bittikten sonra Roger Smith, bizi garajına götürdü ve vintage Mini Cooper’ını gösterdi. Böylesine havalı bir otomobili görmek harikaydı.
Film boyunca iki farklı mekanizmayla çalıştınız: Kamera ve saatler. Kameranın ve saatlerin uyumu hakkındaki fikriniz nedir?
Mekanik saatler ve film çektiğimiz kameralar arasında benzerlikler olduğunu düşünüyorum kesinlikle, çünkü benzer mekanizmalarla çalışıyorlar. Kameralar, zamanın belli anlarını kareler halinde yakalıyorken saatlerin zamanı yakalamasını kadrandan gelen tik tak sesleriyle duyuyoruz.
Saatleri ve filmleri ilişkilendirdiğim bir başka sorum daha var: Bir film izlemekle bir saatin işlemesini izlemek arasında benzerlikler var mı sizce?
Bu bir benzerlik sayılır mı, emin değilim fakat şöyle söyleyebilirim: İşleyen mekanizmalarıyla mekanik saatler bana sinematik geliyor. Özellikle tourbillon’un çok sinematik olduğunu düşünüyorum. Bu harika mekanizmaları kameraya almak ise ayrı bir keyif.
Filmle birlikte saatler hakkında ne öğrendiniz?
Gerçekten çok şey öğrendim. Bu filmi çekmek benim için horoloji eğitimi almak gibi oldu. Mesela finisaj tekniklerini bizzat Philippe Dufour’nun kendisinden gördüm, keza Maximilian Büsser’den ve Roger W. Smith’ten pek çok şey öğrendim. Britanny Nicole Cox’dan ise mekanik saatlerin arkasındaki tarih ve felsefeyi öğrenmiş oldum. Saydığım tüm bu isimler, azimleri ve saatlere duydukları tutkuda birleşiyorlar. Saatlere duydukları tutku, işlerini mümkün olduğunca en iyi yapma çabaları da bir yönetmen olarak bana ilham veriyor.