Bir süredir tenis konuşmaya hasretiz ve her şey 4 Ocak’ta, Novak Djokovic’in sosyal medya hesaplarına attığı post ile başladı. “Muafiyet izni ile Avustralya’ya doğru yola çıkıyorum” açıklaması, Djokovic’in aşısız bir şekilde Avustralya Açık’a katılıp katılamayacağı soru işaretine –kısa süreliğine– nokta koymuştu. Turnuvaya aşısız oyuncuların gelemeyeceği duyurulduğundan beri akıllardaki soru benzerdi. Roger Federer ve Rafael Nadal’la tüm zamanlar Grand Slam rekorunu paylaşan, tam dokuz kez kupa kaldırdığı Melbourne’e rekor için gelen Djokovic’in durumu haftalar boyunca belirsiz kaldı. 4 Ocak günü o postu gördüğümüzde her şeyin bittiğini sanıyorduk. Oysa her şey yeni başlıyordu…
5 Ocak sabahı Melbourne yerel saatiyle 11.30’da ülkeye iniş yapan Sırp yıldız, henüz spor tarihinin en olaylı sekanslarından birini yaşayacağından habersizdi. Ülkesinden aldığı ve aşı muafiyeti olduğunu belirten belge, Victoria Eyaleti’nin yerel hükümeti ve Tennis Australia tarafından geçerli sayılmıştı. Nitekim Djokovic’i dünyanın öteki ucuna getiren uçak seyahati de bu onay sonrasında gerçekleşmişti. Ünlü tenisçinin bilmediği ya da bilip risk almayı seçtiği şey, elindeki belgenin ülkeye girişte yeterli olmayabileceğiydi. Zira Tennis Australia CEO’su Craig Tiley’nin, Avustralya Federal Hükümeti tarafından dokümanların yetersiz olabileceği konusunda bilgilendirildiği sonradan ortaya çıkacaktı. Djokovic, en büyük spor kahramanlarından biri olduğu şehre ayak bastı ancak pasaport kontrolünden geçemedi. Sekiz saatlik sorgunun ardından Melbourne’daki mülteci oteline yerleştirilen dünya 1 numarası, vizesinin iptali kararına karşı dava açacağını duyurdu.
Sular durulmayacaktı. Öyle ki hem tenis kamuoyu hem de dünya basını, Melbourne’de olup biteni mercek altına almıştı. “Kural kuraldır” açıklamasıyla duruma karşıt tutumunu belirten Başbakan Scott Morrison’ın Victoria Hükümeti ile arasındaki çekişme, kimileri tarafından Djokovic’in politik bir kavgaya meze edildiği yönünde yorumlanıyordu. Mevzu patlak verince, benzer muafiyetle ülkeye giriş hakkı elde eden Çek tenisçi Renata Voracova da sınır dışı edilmişti. İki senelik pandemiyle en çetin savaşan ülkelerin başında gelen Avustralya’nın karantina ve aşı konusundaki kararlılığını test eden bir süreç yaşanmaktaydı.
10 Ocak’ta görülen dava sonucu Djokovic’in belgelerinin yeterliliği kanıtlandı ve tutulduğu otelden serbest bırakılması kararına varıldı. Zira ibraz edilen dokümanlara göre, Djokovic 16 Aralık 2021 tarihinde pozitif Kovid-19 testi vermişti ve aşı muafiyetine uygun durumdaydı. Problemin bitmesi gerekirken daha fazla büyüdüğü nokta buydu. Sırp raket; pozitif olduğu iddia edilen tarih aralığında Belgrad’da toplu bir etkinliğe katılmış, L’Equipe için fotoğraf çekiminde bulunmuş, İspanya’ya seyahat etmişti. 12 Ocak’ta sosyal medya üzerinden, “Zor zamanlardan geçiyoruz ve bazen hatalar yapabiliyoruz” şeklinde özür metni yayınlayan Djokovic’i daha keskin eleştiri okları bekliyordu. Üstelik eleştirileri yaptırımlar izleyecekti…
14 Ocak günü, Avustralya Göç Bakanı Alex Hawke’un kişisel yetkisini kullanıp Djokovic’in vizesini beklendiği şekilde yeniden iptal ettiği haberi basına servis edildi. “Sağlık ve düzen gerekçesiyle” ikinci kez sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalan dünya 1 numarası, favori turnuvasına katılmak için yine hukuki itiraz yoluna gidecekti ama nafile… İki gün sonra, 16 Ocak’ta dava sonuca bağlandı, Djokovic’in 2022’nin ilk Grand Slam’inde oynayamayacağı kesinleşti. Vize iptali nedeniyle önümüzdeki üç yıl boyunca ülkeye girememe ihtimali hâlâ masada olan yıldız isim, böylelikle iki haftaya yaklaşan zorlu mücadeleden mağlup ayrıldı. Aşı olmama ve buna rağmen bir şekilde Avustralya’ya girme çabası ona bir slam şampiyonluğu şansı ve ciddi miktarda imaj kaybettirmişti. Bundan sonra neler olup biteceğini, Djokovic’in diğer ülkelerde nasıl karşılanacağını ve yaşananların kariyerine yapacağı etkiyi kestirmek güç. Şimdi biraz tenis izleme, biraz soluklanma zamanı…