Gucci ve Etro’da açılan yeni dönem, uçuşa geçen Emporio Armani ve modanın temel prensiplerini masaya yatıran Prada… Birkaç güne yayılan Milano Moda Haftası kısa ancak yeniliklerle doluydu…
Bugün birkaç defileyle başlayacak olan Paris Moda Haftası öncesi rotamızı Milano Moda Haftası’na çeviriyoruz. Pitti Uomo’nun Floransa’daki ufuk açan sunumlarından sonra Milano bu kez şaşırtıcı derecede sakindi. Ufuktaki yeniliklere Prada defilesinin önünde K-Pop grubu ENHYPEN grubunun yarattığı, neredeyse stadyum konserlerinin çıkışını aratmayacak tezahüratlar ve kalabalığa rağmen! Bugün bir defilenin ses getirmesi için zaten yapılabilecek tek hamle bir K-Pop idolünü davet etmekten geçiyor.
Bu sezon en çok konuşulanlarla başlayalım. “White Lotus” kadrosunun her bir yıldız ismi Milano’da farklı bir defiledeydi. Theo James Giorgio Armani’de, Will Sharpe Emporio Armani’de, Sabrina Impacciatore de JW Anderson’da ilk sıradaydı, İtalyan yönetmen Luca Guadagnino ile birlikte…
Şehvetli Moda
Koleksiyonlara dönecek olursak… Son birkaç sezondur görmeye alışkın olduğumuz akışkan cinsiyet rollerine gönderme yapan feminen siluetlerin hakimiyeti devam ediyordu. Fendi ve Dolce&Gabbana defilelerinde gördüğümüz gibi… Etekler ve elbiseler şimdilik raflara geri kalksa da tasarımcıların esas üzerinde durdukları olgu bedeni ortaya çıkaran yer yer şehvetli terzilik becerileriydi. Dolce&Gabbana’da derin göğüs dekolteli bluzlar, transparan gömlekler ve korseler vardı. Fendi’de Silvia Venturini Fendi 70’lere ve disko günlerine götürdü. Disko pandemi sonrasında müzikten modaya kreatif endüstrilerin tamamında etkisini gösteriyor zaten. Giorgio Moroder ve Donna Summer’ın şarkıları fonda akarken tek omuzlu asimetrik ve pırıltılı üstler gördük. Fendi, maskülen ve feminen enerji arasında denge oyunları kuruyordu. Ama defilenin yıldızı kuşkusuz baget şeklindeki çantalar ve şemsiyelerdi…
Modanın Felsefesi
Dolce&Gabbana’ya bir kez daha dönecek olursak… Bugün moda dünyasının yeni jenerasyon üyeleri tarafından pek de tasdik edilmeyen ikili yine de bu koleksiyonla övgüleri toplayıp yıllar sonra geçer not almayı başardılar. Koleksiyonlarının isimleri “Essence”ti. Modaya felsefik bir açıdan yaklaşıp İtalyan modasının, Dolce&Gabbana’nın temellerine, özüne inmişlerdi. Modaya felsefi yaklaşan tek çift Stefano ve Domenico değildi ama, pazar günü Fondazione Prada’da defile boyunca yükselen/alçalan tavanın altında Miuccia Prada ve Raf Simons konukları kıyafetler hakkında konuşmaya davet etti. “Let’s Talk About Clothes” koleksiyonun adıydı. İkili Prada’nın vizyonunu birlikte inşa etmeye başladıkları günden bu yana modanın en temel parçalarına odaklanarak kıyafetlere daha yakın ve minimal bir bakış sergilemeye başladılar. Bu koleksiyon da öncekilerden farksızdı. Art deco avizelerin altında yüksek yakalar, göğsü açıkta bırakan blazer ve paltolar, puffer montlar ve puffer atletler sergilendi. Şovun ardından paylaşılan notlarda Miuccia şöyle diyordu: “Yapabileceğimiz en dürüst şey, tüketiciler için yarar sağlayabilecek tasarımlar yapmaktı.”
Yeni Başlangıçlar
Alessandro Michele’nin ani gidişinin arkasından Kering onun yerine geçecek ismi henüz belirlemedi. Açıkçası Kering’in bu sıralar başındaki işler zaten bitmek bilmiyor. Neticede Balenciaga skandalı da henüz sonuçlanmış değil. İlk koleksiyon kolektif olarak Gucci tasarım atölyesi tarafından sunuldu. Haliyle ortada da kafası karışık bir hikaye vardı. Tom Ford dönemine atıfta bulunan minimal ve 90’ların siluetleri bir tarafta, diğerinde Alessandro Michele’nin geek tasarımlarının biraz daha disco ve grunge karışımı yer alıyordu. Farklı tarzları çarpıştıran koleksiyonda Hedi Slimane etkisi de göz ardı edilemezi. Beyaz bir tişörtle açılan şov oversize pantolon ve ceketlerle devam etti.
Milano’da sadece Gucci Hub’da başlamıyordu yeni dönem… Marco De Vincenzo ilk erkek koleksiyonunda Etro’nun geçmişine saygı duruşunda bulunarak sadece bu köklü tasarım evinin DNA’sını kendi bakış açısıyla yorumlamakla kalmadı, aynı zamanda arşivden nadide parçaları, kumaşları da şov alanında sergiledi. De Vincenzo modaevi için hazırladığı ilk koleksiyonda belki riskten kaçarak, belki de tercih ettiği yol tam da bu olduğundan alışageldik Etro siluetleriyle perdesini açtı. 70’li yılların renkleri, dönemin saykodelik grafik detayları gömleklerden pantolonlara kadar her yerdeydi.
Genç Ruh
Ellerinde kumaş ruloları taşıyan iki iç çamaşırlı modelle açıldı JW Anderson’un yeni koleksiyonu. Hemen ardından da yastık taşıyan modeller gördük. Yastık bu sezon Milano’nun kilit parçasıydı. Zira Prada defilesinin davetiyesi de yastık şeklindeydi. Erkek modasını tuhaf bir bakış açısıyla ele alan Jonathan Anderson Londra günlerinden sonra ikinci kez Milano’da sergiliyordu defilesini. Domatesler modellerin vücutlarına boyanmıştı, kurbağa şeklindeki terlikler İngiliz Kraliyet ailesine gönderme yapıyordu. Bugün moda endüstrisinin çılgın ritminde eğlenen yegâne tasarımcı Anderson’mış gibi…
Öte yandan Givenchy’de beklenilen ivmeyi bir türlü karşılayamayan Matthew Williams kendi markası 1019 Alyx 9SM’de bir kez daha gotik ve karanlık sularda yüzüyordu. İlhamını Ölü Ozanlar Derneği’nden alan MSGM defilesinde grafik baskılar ve 80’lerin punk gruplarının etkisi vardı. DSquared2’de Y2K’ya devam etti. Hatta şov genç bir erkeğin yatak odasında başlıyordu…
Klasik Her Zaman
Zegna İtalyan işçiliğini İskandinav minimalizmiyle birleştirmişti. Koleksiyonda hardal ve füme tonları arasında gidip geliyordu. Giorgio Armani özellikle takım elbiselerde gözünü 70’lere dikmiş gibiydi (bu hafta Milano’da çok fazla 70’ler esintisi gördük). Emporio Armani’de ise ilham hava kuvvetleri ve 30’lu yıllardı. Top Gun kostümlerine kısa paça pantolonlar eşlik ediyordu. Koleksiyonunu Villa Necchi’de sunan Tod’s bizi 40’lara götürürken herkesin radarına yeni giren ve konuşulan marka ise Magliano oldu.