Miles Davis efsanesi nasıl doğdu ve bu çağ açan plak hangi şartlarda çıktı?
“Gel plağımda çal!” dediğinde kalbi yerinden oynayacaktı. Bir yıl bile olmamıştı. İlahı “Bird” lakaplı saksofoncu Charlie Parker’ı “Diz” lakaplı trompetçi Dizzy Gillespie ile çalarken Missouri’de beyaz gangsterler tarafından işletilen –müzisyen olsalar da siyahların ancak arka kapıdan girip çıkabildiği– bir kulüpte dinlediğinde henüz 18 yaşındaydı. Lincoln Lisesi’nden yeni mezun olmuştu. Birbirine benzeyen cümleleri mütemadiyen içinden tekrar ederek geçirmişti o geceyi: “Nedir bu? Nasıl bir müziktir? Nasıl böyle çalınabilir?”
Gerçekten müthiş çalıyorlardı; müzik içine işlemiş, kanına girmişti. Daha önce bu iki adamı sadece elindeki kırık dökük birkaç plaktan dinlemiş, oradaki soloları taklit ederek kendini yetiştirmeye çalışmıştı. Olacak iş değildi, rüyasında bile göremeyeceği adam şimdi gelmiş şu 1945 sonbaharında onu plak kaydına davet ediyordu. Üstelik plakta ikinci ilahı Diz de olacaktı.
Miles, Bird’ün çalmasını istediği zor parçaları reddetmişti; kendini rezil etmeye niyeti yoktu, henüz o kadar iyi değildi. Onun yerine Diz çalmış, o ise o esnada içkiyi kaçırdığından halının üzerinde uyuyakalmıştı. Plak “Charlie Parker’s Beboppers” adıyla çıkmış, bop döneminin en iyi kayıtlarından biri olarak tarihteki yerini almıştı.
**
Ancak Miles Davis’in Bird’e olan saygısı çok hızlı erimişti. Kim tahmin edebilirdi, bu yerle yeksan duygu, caz tarihinde bir devri kapatıp diğerini açacak! 1945-49… Bu dört yıl içinde yaşananlar, devir kapatıp devir açan plağın yolunu parke taşı döşercesine açacaktı.
Bird, Miles’ı –bilhassa uyuşturucu parası konusunda– suistimal ediyordu. Zaten Bird o günlerde bu nedeniyle delirmiş ve elektrik tedavisi uygulanmak üzere bir hastaneye kapatılmıştı. Öte taraftan Miles halen Bird ile olan eski ilişkisinin zararlarını çekmekle meşguldü. Örneğin Bird’e sahip çıkmadığı gerekçesiyle basçı Charles Mingus ile arası bozulunca Los Angeles’tan ayrılıp New York’a dönmüştü.
İyi ki de dönmüştü; 52. Cadde ana baba günüydü, herkes oradaydı, apartman odaları kadar yerlerde çalıyordu. Bu, müzik tarihinin belki de bir daha hiç yaşanmayacak zirvelerinden biriydi. Bird bile hastaneden çıkmış, gelmiş; yine birlikte çalmaya başlamışlardı.
1947 yılında Charlie Parker ile bir 78’lik doldurmuşlar, Miles B yüzüne “Donna Lee” adlı bestesini vermişti. Besteci olarak önce Bird yazılmış, ama sonraki baskıda düzeltilmiş ve böylelikle bu beste kompozitör Gil Evans’ın dikkatini çekmiş, tanışmalarına vesile olmuştu.
Bird ise yine eski alışkanlıklarına kapılmış, topluluğun paralarının üzerine yatmaya başlamıştı. Bird’den kopan Miles, Gil ile yakınlaşmaya başladığında, dokuzlu orkestra için besteler yapıyordu. Ona beste yapma aşkı veren Gil’in 55. Cadde’deki evindeydi bir ayağı.
**
Kurdukları toplulukta beyazların varlığı siyahlar tarafından memnuniyetsizlikle karşılanıyordu: Onca işsiz siyah varken… Dokuz adama para ödeyecek bir patron bulup çalmaya başladıklarında Pete Regolo tarafından izlenmiş ve Capitol için bir plak teklifi almışlardı. 1949 yılının Ocak ayında kayda girdiklerinde Miles albümü tamamlayabilmek için Duke’un orkestrasına katılma teklifini geri çevirmişti. Açıkçası pek iyi hissetmiyordu kendini. Fransa’dan dönmüş ve orada âşık olduğu oyuncu Julietto Greco’yu arkasında bırakmış, unutmak için olmadık şeylere bağlanmıştı. Yoksa sonu Bird gibi mi olacaktı!
Plakta hiç kimse uzun uzun solo çekmiyor, arkasındaki topluluğu ezmiyordu. “Birth Of The Cool” çok sevilmişti; bunun nedeni ise insanların Bird ve Diz’in müziğine duydukları tepkiydi. Onlar hızlı ve ip cambazı gibi çalıyordu, duyguları eksikti ve sempatik değillerdi. Bizimkiler ise insancıldı, yaptıkları plakta insanların mırıldanabileceği tatlı melodiler vardı. Özellikle beyazlar fazla zorlanmadan dinleyebilecekleri müziği arıyorlardı. Aynı yıl sinemada kara filmler boy göstermeye başlamış, George Orwell 1984’ü yazmıştı. Miles ise 22 yaşındaydı ve henüz caz tarihindeki yeri satır başı değildi.
***
Miles 1945’ten beri bebop’un sıkıcı havasından kaçıyordu. “Birth Of The Cool”, Miles’ın ticari dehasını yansıtsa da, mutfakta dâhi müzisyenler vardı. Oysa çoğu bir yıl öncesine kadar tanışmıyorlardı. Miles, gevkalade olmayan tekniğine karşın iyi bir şef ve organizatördü. Trompette limitlerinin farkındaydı. Önemi, kendinden sonraki müzisyenlere ritmik özgürlüğü, hacim ve espas kavramlarının müzikte nasıl kullanılacağını öğretmesi, her zaman üflemenin değil, duraklama anlarının da müziğe dahil olduğunu göstermesiydi. Birilerine göre Bird’ün şerri bir hayra vesile olmuştu. “Birth Of The Cool” bop devrini kapatmış, cool devrini açmıştı.
Plaktaki solo, çalma tekniği ve kompozisyonlar Batı’da önde gelen caz okullarında halen ders olarak okutulmakta.