İkonik Bao Bao çantalar, Pleats Please, füturistik formlar arasına gizlenmiş yenilikçi ve avangart bir yaklaşım! Vizyoner ve minimalist Japon tasarımcının ardından geride bıraktığı mirasa bakıyoruz.
Moda ve sanatın kesiştiği noktalar tartışıladursun Issey Miyake hep farklı, yakın ya da zıt değerleri bir araya getirerek yarattı disiplinlerarası duruşlarıyla imzası haline gelen kıyafetlerini. Teknoloji ve duyguları, geleneksel Japon motifleri ve geleceği harmanladı. Fanları arasında kim yoktu ki? Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz yıldız mimar Zaha Hadid, Apple’ın kurucusu Steve Jobs, Issey Miyake markasıyla özdeşleşen güçlü isimlerden. Miyake, hayatı pratikleştirmek ama sıkıcı kılmak istemeyenler için üniformalar tasarladı. Üstelik sadece diğer “yaratıcı zekâların” üniformalaştırdıkları statement parçaların ötesinde, kelimenin tam anlamıyla! Örneğin Japonya’daki Sony fabrikalarında çalışanlar için de kılık-kıyafet tasarlayan bir isimdi o.
Japonya’ya Saygıyla
Issey Miyake, Japoncada bir şeyler üretmek anlamına da gelen “monozukiri” tekniğini geliştirdi. Kültürünün geleneklerinden aldığı bu taktiği yaratıcı bir yaklaşımla yorumladı. Ortaya çıkardığı tasarımlarsa giyilebilir ve fonksiyoneldi, dansçılar onun tasarımıyla sahnede süzüldüklerinde bile (1991 yılında Frankfurt Balesi için kostümleri tasarlamıştı). Hatta alışveriş noktaları tarafından onun kıyafetlerini anlatmak için “makinede yıkanabilen, ütü istemeyen ve asla kırışmayan” gibi sloganlar kullanılıyordu.
84 yaşında hayata veda eden tasarımcının üne kavuşması 1970’li yıllara tekabül ediyor. Batı’nın gözünde “farklı” olduğu için yükselişe geçen Japon vizyonunun temsilcilerinden biri olarak Ada’nın kültürünü temsil etmeye başlamıştı.
Bugün moda dünyasının en sevdiği trend sözcüklerden biri olarak gündem oluşturan kapsayıcılık gibi kavramlar onun modayı ele alışını ilk günden beri özetliyordu. Bilgisayar teknolojilerini kullanarak origamiyi anımsatan ve Issey Miyake’nin DNA’sını oluşturan bu özel kumaş yaş, beden ölçüleri, vücut yapısı ya da ırkların çok üstündeydi ve çeşitliliği kucaklıyordu. Miyake için herkes, her beden özgür olmalıydı. Kıyafetlerini de bu bakış açısıyla tasarlıyordu. Kıyafetlerin giyene hareket alanı tanıyan bir yapısı vardı. Dansla olan bağının kaynağı da belki de bu hareket özgürlüğüne düşkünlüğüydü.
New York Times’ın kıdemli moda eleştirmeni Vanessa Friedman’ın ona atfettiği heykeltıraşlık belki de Miyake’nin işlerini en doğru şekilde betimliyor. Zira o, çabasız bir özveriyle sıradan kumaşlara yeni formlar veriyor, geniş hacimli elbiselere devasa delikler açıyor. Düğme ya da fermuar gibi aksesuarlar kullanmıyor, vücut hatlarını ortaya çıkaracak, insanı sıkacak belirgin dikişler de yok onun kıyafetlerinde. Miyake, konforlu diyebileceğimiz tasarımları zarafet içinde hayal ediyor.
1938’de Hiroşima’da doğdu. İkinci Dünya Savaşı’nın en yürek burkan cephesinde yaşadığı anıları, yıllar sonra kaleme aldığı bir makalede şu sözlerle kâğıda dökmüştü: “Şu anda bile gözlerimi kapadığımda kimsenin asla yaşamaması gereken duyguları hissediyorum, o anları görüyorum.”
Dansa Davet
Issey Miyake, her zaman dansçı olmak istemişti. Bunun izlerini de koleksiyonlarında ve koleksiyon sunumlarında daima gördük. Hatta en son İlkbahar/Yaz 2022 koleksiyonunda meditatif bir dans gösterisi eşliğinde sunmuştu kıyafetlerini. Miyake’nin üretimleri de biraz slow motion, biraz meditatif. Başka bir gerçekliğe, dünyaya aitlermiş̧ gibi. Onun evreninde aceleye yer yok. Zamanı durduruyor, izleyeni sakinleştiriyor. En son koleksiyonunda modeller bir Zen seremonisindeymişçesine süzülüyorlardı. Zen etkisi ve mimarisinin yansımalarını onun koleksiyonlarında hep gördük.
Tıpkı benzer ekolden geldiği Rei Kawakubo gibi onun da “sivri” yorumları vardı. Mesela Miyake moda tasarımcısı olarak anılmaktan pek hazzetmiyordu. Zaten onun için sanat, tasarım ve diğer kreatif endüstriler arasında çok da fark yoktu.
Tüm bunların öncesinde onu kıyafetlerin büyülü yaklaştıransa kız kardeşinin sahip olduğu moda dergileri oldu. Grafik tasarımı eğitimi aldıktan sonra Paris’e taşındı. 60’larda Guy Laroche’un asistanı olarak moda dünyasındaki ilk işine başladı. Hemen arkasından da Hubert de Givenchy sayesinde kendine couture atölyelerinde yer buldu. Kısa bir New York macerasından hemen sonra ise doğduğu ülkeye, Japonya’ya dönerek Tokyo’daki tasarım stüdyosunun temellerini attı. Bugün onun markası ve tasarım diliyle özdeşleşen kumaşlarla çalışmaya, deneyler yapmaya da 70’lerde başladı. 1973 yılında Elle dergisi bir tasarımını eylül sayısının kapağına taşıdığında bir yıldız doğmuştu. Bugünse tasarımları MoMA gibi esaslı müzelerin daimi koleksiyonlarında yer alıyor.
Miyake’nin bu başarısı ülkesindeki diğer Japon tasarımcıların da dünyaya açılmasını kolaylaştırdı. Miyake, aynı ekolden gelen ancak Batı moda literatüründe isimleri pek de duyulmayan diğer avangart meslektaşları Yohji Yamamoto ve Rei Kawakubo’nun isimlerinin de okyanuslar ve kıtalar ötesinde anılmasını sağladı.
Issey Miyake, 1993 yılında bir alt marka daha kurdu. Pleats, Please. Bu markanın ürünleri, moda dünyasını kendi tekniklerini kullanarak tanıştırdığı pliselerle hazırladığı kumaşlardan oluşuyordu. Akordiyonu anımsatan yapısı, rahat kıyafetleri adının modadan popüler kültür dünyasına kadar her yerde yer almasını sağladı.
Issey Miyake aslında 1990’ların sonunda moda dünyasından elini eteğini çekerek resmi olarak emekliye ayrıldığını duyurmuştu. Ancak günümüze kadar koleksiyonlar onun gözetimi altında hazırlanmaya devam etti.
Miyake ilk olarak 1973 yılında Paris Moda Haftası’nın resmi takviminde kendisine yer bulmuştu ve gelecek yıl bunun 50. yılını kutlayacaktı. Miyake bir defasında New Yorker‘a şöyle demişti: “Tasarladığım tüm kıyafetler kaynağını geçmişten alıyor. Hatta tek bir arzu üstüne kurulu. Bir parça kumaştan bir kıyafet yaratmak.” Ve Issey Miyake, daima kıyafetlerle insanlara güzellik ve mutluluğu getirmeyi istiyordu.